29 Haziran 2025 Pazar

Diyanet'in Açtığı Yola Girdim

Cumaya gidenler bilir. 27 Haziran 2025 tarihli hutbe, “Kamu Malı Dokunulmazlığı” üzerine idi. Epey bir gündem oluşturan ve ses getiren bu hutbede kamu malı ihlali olan birçok örneğe yer verilmişti.

Örnekler yerinde idi. Fakat kamu malı ihlaline giren örnekler bununla sınırlı değil. Zira say say bitmez.

Diyanet madem bu hutbe ile kamu malına dair örnekler verdi. Ben de bu yazımda bu örneklere ilaveten kamu malı ihlallerine örnekler vereceğim.

Başka kamu malı ihlali neler olabilir? Mesela,

Kamu sırtından iftar yapmak,

İhalelerde yandaş gözetmek,

Kamu malını zarara uğratmak,

Paramızı pul etmek,

Enflasyon ve hayat pahalılığına çözüm üretmemek ya da üretememek,

Kişisel hata, yanlış ve hırslarımızın zararını millete ödetmek,

Mülkün temeli olan adaleti kendi emellerimize alet etmek, yargı eliyle korku yaratmak ve had bildirmek,

Yüksek faizle milleti faiz girdabına sürüklemek, milleti faizle beslenir duruma düşürmek,

Uzman ve araştırmacı adı altında kadrolar ihdas ederek binlerce insanımızı kızağa çekerek çalışmadan maaş almalarını sağlamak, yani bankamatik yöneticiliği ihdas etmek,

Devlet kadrolarına alımları mülakatla yapmak, alımlarda ahbap çavuş ilişkisine resmiyet kazandırmak ve kılıfına uydurmak,

Hazineyi zarara uğratılacağı biline biline diğer ülkelerden daha yüksek faizle borç almak,

Kur garantili TL'ye izin vermek,

Kamu-Özel İşbirliği adı altında yol, köprü, hastane, havaalanı vs. yaptırarak işletmelere yolcu ve müşteri garantisi vermek, yeterli yolcu ve müşteri gelmediği zaman bunu hazineden karşılamak, adına da bir kuruş para harcamadan yaptırmak demek suretiyle algı oluşturmak,

İstihdam üretmeyeceği ve gelecek vadetmediği bilindiği halde bol bol üniversite açarak; okumuş, genç nesillerin işsizliğini artırmak, insan kaynağını yönetememek, gençliğin geleceğini yok etmek,

Beyin göçüne bigane kalmak,

Gereksiz kamu binası, cami, Kur'an kursu vs. yapımına izin vermek,

Kamu kadrolarını ihtiyacı dışında şişirmek,

Ehliyet ve liyakat bir tarafa bırakarak sadakati öncelemek,

Suçun bireyselliğini göz ardı ederek bir grup ve camiaya mensup olanlara toptancı yaklaşmak suretiyle terörist ilan etmek, hedef göstermek ve toplumdan dışlamak,

Hizmet aracı adı altında makam araçları olarak kullanılan fiili bir duruma bir düzenleme getirmemek, ihtiyaç olmadığı halde araç kiralama yoluna gitmek,

Kamu kaynaklarını yerli yerince kullanmamak,

Her türlü denetim, şeffaflık ve hesap verebilirliği sistemleştirememek, yapanın yanına kâr kalmasına göz yummak, suçluyu korumak, suçsuza çamur atmak, kişi ve kurumlar üzerinden algı oluşturmak,

Toplumu kutuplaştırmak suretiyle korkular oluşturmak, tarafgir bakış açısını meşrulaştırmak,

Kendi menfaat ve geleceğimizi memleket yararının önüne geçirmek,

Erken emekliliğe geçit vermek, ülkeyi genç emekli cenneti haline dönüştürmek,

Kişisel hırslarımıza kamunun imkânlarını alet etmek, 

Bir kişinin birden fazla yerden maaş almasına izin vermek, 

"Huzur hakkı" adı altında kamu malını kişilere peşkeş çekmek vs. 

Gördüğünüz gibi kamu malı ihlalleri say say bitmez.

Not: Bu yazı ile amacım siyaset yapmak ya da kişiselleştirme değil. Gördüklerimden hareketle kendi çapımda bir tespitte bulunmaktır. Verdiğim örnekleri de kamu malı ihlali görmekteyim. Katılır veya katılmazsınız. Kamu malı ihlaline dair bu yolu da unutmayın ki Diyanet açtı. Ben de bu yola girdim. Gözüme çarpanları örneklendirdim. Durum bundan ibaret. Lütfen öküz altında buzağı aramayalım.

Hayatın İçinden Bir Hutbe

27 Haziran 2025 tarihli “Kamu Malı Dokunulmazdır” başlıklı cuma hutbesi halkın gündemine oturdu. Epey bir beğeni aldı. Sosyal medyada hutbe paylaşıldı. Üç beş kişi bir araya gelmişse muhabbet konusu hutbe üzerine oldu.

Ben de hutbe konusunu ağzı açık dinleyenlerdendim. Hutbeyi değerlendirmemi isteyenler oldu.

Gelen tepkilerden anladığım kadarıyla belli ki halkımız böyle hutbe konularına susamış. Ümit ederim ki halkın dertlendiği bu tür hayatın içinden hutbelerin arkası gelir ve her hafta halkın gündemine oturur.

Burada hutbede şundan, bundan bahsedildi demeyeceğim. Hutbeyi dinlemeyip merak edenler de Diyanet’in sayfasından hutbeyi indirip okuyabilir.

Açıkçası, hayatın içinden, daha doğrusu sıra dışı bir hutbe idi. Böyle bir konu seçtiği için Diyanet’i tebrik etmek lazım. Çünkü hutbe dediğin, insanımıza, suya ve sabuna dokunmalı, hayatın içinden olmalı. Problem ve dertlerimizi dile getiren ve yol gösteren olmalı. Doğrusu hutbe dediğin böyle olmalı.

Bir diğer husus, kamu malı dokunulmazlığına dair farklı örnekler verilerek bahsedilen bu hutbeden 5-6 hutbe konusu çıkarılabilirdi. Cemaatin ilgi gösterdiği ve can kulağıyla dinlediği bu konuyu, öyle zannediyorum, Diyanet, bir defada değinmekle yetinmeyi seçti. İsterim ki bu içerikli konulara bundan sonra Diyanet belirli aralıklarla yer versin.

Bu kısa değerlendirmeden sonra hutbeyi can kulağıyla dinlerken kafama takılan bir soruyu burada sorup irdelemek isterim. Acaba bu hutbenin muhatabı kimdi? Camiye gelen cemaat mi yoksa kamu malını tasarrufunda bulunduran etkili, yetkili ve sorumlu kişiler mi? Daha doğrusu yönetilenler mi, yönetenler mi? Her ne kadar hutbenin muhatabı her ikisi olsa da kamu malına sahip çıkacak, kamu malını yetim malı bilecek kesim esas yöneticilerdir.

Ne demek istediğimi, hutbede verilen bazı örneklere yer vererek açmak isterim:

“Hiç kimse bu mallar (kamu malları) üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz.

Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek,

Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak,

Bir kişinin yapabileceği bir iş için birden fazla kişiyi işe almak.

Torpil yapmak ve yaptırmak, adam kayırmak ve kollamak, gençlerimizin hayallerini çalmaktır,

Devletin; tarımda, hayvancılıkta ve ticarette verdiği destekleri amacı dışında kullanmak. Daha fazla destek almak için olmayan tarlaları varmış gibi beyan etmek ya da vasıfsız tarlaları vasıflı göstermek,

İhtiyacı olmadığı halde sosyal yardım almak, ailesinden kalan maaşı alabilmek için resmiyette boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek,

Naylon fatura ile vergi kaçırmak, sahte belgelerle mal beyanını düşük göstermek,

Engelli muafiyetinden yararlanılarak alınan aracı amacı dışında kullanmak, vergi imtiyazını istismar edip bunu bir rant kapısına çevirmek vs.

Tüm bunları yapmak vebaldir, günahtır, haramdır, ateşten gömlek giymektir. El hak doğrudur.

Hutbede verilen tüm bu kötü örnekler bu toplumda aynıyla vakidir. Tüm bunlara dur diyecek ve açık kapı bırakmayacak da devlettir. Daha doğrusu devlete yön veren etkili, yetkili ve de sorumlu olan kişilerdir. Çünkü yönetilen ve kamuda çalışan halk olarak bizler, bu kötü filleri işlemek istesek bile bize dur diyecek, yakamıza yapışacak, hesap soracak ve cezalandıracak bir devlet mekanizması olursa vatandaş olarak bizler bu tür cürümlere yeltenemeyiz. Bunun için her şeyiyle oturmuş, işleyen bir devlet sistemi, kamu malı ihlalini bertaraf eder.

Kısaca bu hutbe yönetilen halktan ziyade devlete yön verenlere, kamu malı tasarrufuna sahip olanlara okunmalı. Pekala, üst düzey devlet yöneticileri Kocatepe ya da Ayasofya’ya toplayıp “böyle böyle suçlar var. Bu suçlarda payın büyüğü sizde, bu cürümlerin önüne geçme sorumluluğu sizde. Önce siz kendinizi temizleyin. Siz düzelirseniz, yani boşluk bırakmayacak ve savsaklamayacak şekilde görevinizi bihakkın yerine getirirseniz, kamu malı ihlalleri bıçak gibi kesilir...” denmelidir.

Şu hususa da değinerek yazımı sonlandırayım. Kamu malı ihlaline dair verilen bu kadar örneğin içine, pekala adalet sistemi de eklenebilirdi. Çünkü adalet yönünden de bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız hata ve yanlışlar çok. Unutmayalım ki adil yargılamamak da bir nevi kamu malı ihlalidir. Kişileri adil yargılamamak da günahtır, vebaldir, haramdır.

Kısaca, İsterim ki bu hutbe havada kalmaz. herkes üzerine düşen payı alır ve gereğini yapar. Çünkü bu hutbe “Sözün meclisten dışarı” değil, içeri bir hutbe. Hem yönetilenleri hem de yönetenleri ilgilendirmektedir. Daha çok da yönetenleri. Yönetenler doğru olursa halk da doğru olur. 

26 Haziran 2025 Perşembe

Açgöz Bir Avukatın Şantajı

Kimdir, necidir, suçlu mudur, suçu varsa ne orandadır bilmem. Bildiğim bir derbeder. Başındaki beladan kurtulmak istiyor. Anladığım kadarıyla maddi durumu da iyi değil.

Tanımadığım bu kişiden bir esnafın konu edinmesiyle birazcık vakıf oldum. Niyetim bu kişiden ziyade bir fırsatçının bu kişiye çektiği şantajı gündeme getirmek.

FETÖ'den yargılanmış yıllarca. Belki de bir müddet içeride yatmıştır.

Yargıtay bu kişinin cezasını bozmuş. İlk mahkemede yeniden yargılanacak.

Mahkeme Afyonkarahisar'da görülür.

"Avukatın yok mu" demişler.

"Hayır, yok. Avukat tutacak param da yok" demiş.

"O zaman CMUK'tan avukat isteyelim. Avukat bedeli ödemezsin" demiş mahkeme.

BARO'dan gelen avukatla birlikte mahkeme salonuna girer. Hakim beraat kararı verir.

Delikanlıda bir sevinç bir sevinç. Niye sevinmesin. Yıllardır yargılandığı davadan berat etmiş. Üstelik avukat tutmadan.

Ama sevinci fazla sürmez. BARO'dan gelen avukat peşini bırakmaz. Avukat, "Hakim yargılamadaki avukat bedelini kimden alacağımı yazmamış. Ben BARO'dan alamam. Ya avukat bedelini verirsin ya da davaya itiraz edeceğim" demiş.

Tam berat ettim, temize çıktım sevincini yaşarken avukat bedeli ile karşı karşıya kalır. Çünkü elde yok, avuçta yok. Berat ettiği davaya itiraz edilse dava sil baştan yeniden görülecek. Bunu da göze alamaz.

Yeniden yargılamayı göze alamadığı için avukat bedelini sorar. "Normalde 30 bin alırım ama sen 20 bin ver" der. İn çık derken avukat 15 bine fit olur. Bulur buluşturur verir avukatın parasını.

Bu durumu esnaftan öğrenince şaşırdım ve olamaz böyle şey. Avukat müvekkilinin talebi olmadan böyle bir itirazda bulunamaz. Avukat bedelini de devlet öder. Ayrıca müvekkilinden para alamaz. Çünkü avukatın BARO'dan geldiği belli. Adam düpedüz şantaj yapmış. Garibim de açgözlü avukatın bu şantajına maalesef boyun eğmiş dedim.

Yanımızda oturan bir arkadaş da akrabası bir avukatı aradı. BARO'dan gelen avukatın, hakimin verdiği karara itiraz edip İstinafa götürüp götüremeyeceğini ve aldığı paranın doğru olup olmadığını sordu. Tecrübeli avukat da avukatın karara itiraz edemeyeceğini ve aldığı paranın doğru olmadığını söyledi.

Anlaşılan avukat bir mağdurun mağduriyetinden faydalanmış, fırsatı ganimete çevirmiş. Hem devletten alacak hem de şahıstan. Bir taşla iki kuş denir buna. Yargılamanın içeriğinden bile haberi olmadan misafir gibi mahkeme salonuna cübbesiyle girip çıkmanın ve “Beratını talep ediyorum” demenin dışında, bir iş yapmadan hakkı olmayan bir parayı talep etmesi ne insanlığa ne vicdana ne dine ne ahlaka ne de etik değerlere sığar. Halbuki yargılanan kişi berat sevinciyle para teklif etse bile bu avukatın “Ben paramı devletten alacağım. Kat o parayı cebine. Haydi sana geçmiş olsun” demesi daha şık olurdu.

CMUK aracılığıyla gelen avukatlara sanık ya da zanlı yakınlarının "Bizim çocuğu iyi savun" deyip cebine para koyduklarını duymuştum da avukat bedeli isteyen ve bedeli pazarlık yapan böyle yüzsüzü ilk defa duydum. Ne diyeyim, burnundan fitil fitil gelsin.