17 Şubat 2020 Pazartesi

Hubris Sendromu (1)

Hubris sendromunu biliyor olabilirsiniz. İtiraf edeyim ki hubris kelimesini ve bu sendromu ilk defa sanal âlemde gezinirken öğrenmiş oldum. Bu sendromdan bahsederken kendimden hiçbir şey katmayacağım. Seyfi Özgüzel ve Sebahattin Taş tarafından “Hubris Sendromuna Yakalanan Yöneticilerde Çocukluktaki Aile İçi İletişimin Etkisinin İncelenmesi” başlığıyla 2016 yılında yazılmış ve DergiPark dergisinde 08.04.2016 tarihinde yayımlanmış bir makaleden alıntı yaparak özetlemeye çalışacağım:

İnsan kişiliğinin temeli 0-6 yaş aralığında oluşturduğu kabul edilir. Bir insanın duygu ve davranışlarının yoğrulmasıyla oluşan kişiliğin sağlıklı olabilmesi acısından aile içi eğitim çok önemlidir. Aile içindeki iletişim ve çocuğun ebeveynlerinin davranışlarını kopyalaması usta-çırak ilişkilerine benzemektedir. Duygu ve düşünceleri için ebeveynlerin örnek olarak tanımladığı etik çerçeve içerisinde cesaretlendirilen, duygularına değer verilen ailelerde yetişen bireyler; kendine güvenen ve saygı duyan, insan ilişkilerinde başarılı bireyler olarak yetişirler. Bunlar iletişim denilen sihirli gücü kullanmayı öğrenmişlerdir. Hubris sendromu, gücün belirli bir oranı aşması dolayısıyla güç zehirlenmesi yaşayan ve aşırı kibre kapılan yöneticilerde görülen “kibir sendromu”dur; sağlıklı aile içi iletişimle hubrise götüren etkenlerinden korunmuş olacaktır.

İnsan bünyesinde mevcut bulunan bazı hastalık virüslerinin zamanla hastalık olarak ortaya çıkması için, bazı ortamların oluşması gerekir. Bünyede mevcut bulunan bu virüsler uygun ortamı bulunca bünyeyi ele geçirir. Belli bir zamana kadar ortaya çıkmaması, önceki yıllarda hiçbir belirti göstermemesi, bünyeyi tamamen ele geçirinceye kadar tehlikesinin farkına varılamaması gibi etkenler virüsün avantajıdır

Hırs, gurur, kendini beğenme gibi duygular, belirli ölçüler içerisinde insan gelişimi acısından çok faydalıdır; hatta önemli bir gereksinimdir; ama bu özelliklerin bireydeki varlığı ölçüyü aştığında bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar verebilecek davranışlara yol açabilir. Bu doğrultuda yöneticilerde belirli ölçülerde gurur, kendini beğenme kabul edilir hatta “karizma” olarak algılanır.
Karizma, çekicilik, ilham yeteneği, ikna kabiliyeti, vizyon genişliği, risk almaya isteklilik, coşkulu başarma arzusu, yüksek özgüven gibi özellikler başarılı liderlik ile ilişkilidir. Bu olumlu özelliklerin yanında, acelecilik, dinlemeyi ve tavsiye almayı reddetme, detaylara takılma, eleştiriye kapalı olma, kendi fikirlerini kabul ettirmede baskınlık, pervasızlık, empati yoksunluğu gibi özellikler de liderliğin diğer yönüdür. Liderliğin bu yönü, kurumu felakete sürükler ya da en azından büyük ölçekli zararlara sebebiyet verir. Hubriste genel kanı, abartılı bir gurur, ezici bir kendine güven ve başkalarını küçümseme davranışlarının bir arada bulunduğudur(Owen, Davidson, 2007, 1396). Bu özelliklerin hangilerinin kurum ve çalışanlar için faydalı olacağı ya da zararlı olacağını belirleyen etken ölçüdür.

15 Şubat 2020 Cumartesi

Bir İnsan Müsveddesi *


Sosyal hayatın içinde daha önce tanışmadığınız bazı insanlarla, bir ortak tanıdığınız vasıtasıyla bir çay içimi kadar oturmuşluğunuz olur. Bu durumda ne yapılır? 

Tanışma faslından sonra birbirinize, tanışmanın memnuniyetini ifade eder, ortak tanıdıklarınız varsa onları gündeme getirir, daha iyi tanımak için sağdan soldan konu bulmaya çalışırsınız. Ya da gündeme dair konuşursunuz. Olması gereken de bu. Çünkü başka ortak noktanız yok. Yerini ve haddini bilenler böyle yapar. 

Her yeni tanıştığın böyle değildir elbet. Mevcut hali, ağırlığını ve değerini göstermiyorsa varlığını hissettirmeye çalışır. Geçmişte kiminle oturup kalktığını, kimle nasıl hovardalık yaptığını, kimlerle aşık attığını -sanki soran ve merak eden varmış gibi- anlatmaya başlar. Demek istediği “Bakmayın siz benim bugünkü halime! Beni yaşlanmış ve bir ayağı çukurda görüyor olabilirsiniz. Ben gençliğimde böyle değildim. Şunları şunları yaptım.” dercesine ne kadar kirli çamaşırı varsa bir marifetmiş gibi anlatır. 

Bugün böyle biriyle tanıştım. Bana anlatmıyor herzelerini, tanıdığıma anlatıyor. Ama aynı ortamda olduğum için maalesef dinlemek zorunda kaldım ve bu insan müsveddesi bu tipten tiksindim. Kahvemi içer içmez, tanıdığımdan müsaade alıp çıktım. Çünkü o değilden dinlediklerim tiksinti vermeyecek gibi değil.  Okuduğu okulu söylesem nutkunuz tutulur. Olur mu öyle şey dersiniz. Demek ki okuduğu okul kendisine bir şey vermemiş. Adamın mayası bozuk ise okul ne yapsın? Bu arada profiline baktım ayrıldıktan sonra. Profilinde din, iman, bayrak, hac, umre vb. konularda ne ararsan var ve her konuda bir güzel döktürmüş. Sayfası tam bir dürüstlük abidesi anlayacağınız.

Bir insanın geçmişi pislik içerisinde geçmiş, her türlü melaneti işlemiş, harama uçkur salmış olabilir. Burada ayıp olan, geçmiş pisliklerini utanmadan anlatmasıdır. Demek ki ar damarının çatlaması böyle bir şey olsa gerek. Yaptığı haramdır, günahtır demeyeceğim. Çünkü bu kavramlara riayet etmeden yaşamış belli. Zaten fayda da etmez böylesine. Allah korkusu olmayan bu tip, haliyle kuldan da utanmıyor. Geçmişe dair bir özeleştiri yapsa, pişmanlık duysa eh diyeceğim. Keşke karşımda sussaydı da kendisini adam sansaydım ya da ağızlarda bir fermuar olsaydı da ağzını kapatsaydım böylesi insan müsveddelerinin. Böyleleri için Allah ıslah etsin, bunları bildiği gibi yapsın, bunlara fırsat vermesin diyeceğim. Öbür dünyası berbat olacak böyleleri, dünyada çekebildikleri kadar çeksinler ve ölümleri de beter olsun.

Bilmeyenler için burada bir ayet mealini hatırlatayım: "Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir." (Nisa 148)

*17/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


14 Şubat 2020 Cuma

"Muhtelif Cami ve Kur'an Kursları" ***

Mehmet Görmez'in Diyanet İşleri Başkanlığı döneminde hazırlanan hutbeler, cami cemaatinin daha bir ilgisini çekiyor ve gündem oluşturuyordu. Çünkü hutbeler daha bir özenle hazırlanıyordu. Görmez zamanında dikkat çeken bir başka husus, cuma namazından sonra yardım toplanmasına bir sınırlama getirilmesi olmuştu. Camilerde kolay kolay para toplanmıyordu. Görmez’in ardından Başkanlığa oturan Sayın Ali Erbaş döneminde hazırlanan hutbeler ise çok ilgi çekmez oldu. Çünkü okunan hutbeler, Görmez öncesini andırmaya başladı. Yine Sayın Ali Erbaş ile birlikte camilerde yeniden para toplanır oldu. Demek ki her başkanın öncelikleri farklı olabiliyor.

Cuma namazının ardından değişik adlar altında toplanan yardımların en dikkat çekeni ve en sık yapılanı “Yapımı devam etmekte olan muhtelif cami ve Kur’an Kursları inşaatlarına yardım toplanacaktır.” duyurusu. Cami, Kur’an Kursları buna bir de İmam Hatip okullarını ekleyelim. Bunlar dindar ve mütedeyyin insanların yumuşak karnıdır. Çok yakın zamanlara gelinceye kadar devlet bu kurumlara soğuk bakmış, yapımına öncülük yapmamıştır. Nereye bir cami, Kur’an Kursu ve İHL yapılması gerekiyorsa vatandaş bunu boynunun borcu bilmiş, toplanan yardımlar ve yardımseverlerin katkılarıyla bu kurumlara ait inşaatlar yapılmıştır. İhtiyaç olursa bizim insanımız bugün de bu dini kurumları yapar, devlete teslim eder.

Camilerde cami ve Kuran Kurslarına yardım toplanırken cami ve Kur'an Kursu adı zikredilmeyip "muhtelif" dendiğine göre demek ki birden çok yerde cami ve Kur'an Kursu yapımı devam etmektedir. Diyanetin 2019 istatistiğine göre Türkiye'de 84 bin 684 cami var. Nüfusu 83 milyon olan Türkiye'de yaşayan herkesi Müslüman kabul eder, çoluk çocuk herkesin camiye gittiği farz edilirse 980 kişiye bir cami düşüyor. Belli muhitlerde bulunan bazı camiler dışında çoğu camilerimizde cemaat yoğunluğu yok denecek kadar az. Nüfus yoğunluğu ve imara açılan yeni yerleşim yerleri dikkate alınırsa yeni camilere ihtiyaç olabilir diyelim.

Burada üzerinde durulması gereken yeni Kur'an Kursuna ihtiyaç var mı? Bildiğim kadarıyla 8 yıllık zorunlu öğretimle birlikte Kur'an Kursları bir darbe yedi. 12 yıllık zorunlu öğretimle beraber kapanmanın eşiğine geldi. Doluluk oranı yüzde yüze yakın Kur'an Kursları 4-6 yaş arasındaki çocuklara hitap eden kurslardır. Diğer Kur'an Kursu binaları yılda iki ay, yaz dönemi hariç öğrenci bulamıyor. Hafızlık yapan az sayıda Kur'an Kursunun dışında çoğu Kur'an Kursu atıl durumda.  Yeni Kurs binası yapmaktansa öncelikle bu binaları değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Hatta yeni kurs binası yapmaktansa beş vakit namazın dışında camiler kurs binası olarak kullanılabilir. Camilere masa, sandalye konamaz denirse müftülük talep ettiği takdirde Milli Eğitime bağlı okullarda da kurs açılabiliyor.

Anlatmak istediğim başta Diyanet olmak üzere dindar ve mütedeyyin insanlar hem cami hem de Kur'an kursu binası inşaatı yapma konusunda biraz soluklanmalılar, müteahhitlik işlerini terk etmeliler. Mevcut cami ve Kur'an Kurslarından azami ölçüde faydalanma yoluna gitmeliler. Aynı muhitteki bir cami ve Kur'an Kursu doldurulmadan yakın mesafeye ihtiyaç var diye cami ve Kur'an Kursu yapılmamalıdır. 


Bazılarınız bana kızacaktır ama yürüme mesafesinde birbirine yakın o kadar cami var ki hepsinin cemaatini toplasanız bir camiyi doldurmaz. Kur'an Kursları hakeza. Ben bu durumu israf olarak görüyorum. Lütfen israf deyince aklımıza sadece ekmek israfı gelmesin. Haddinden fazla cami ve Kur'an Kursu yapılması da bir o kadar israftır. Diyanetin ve taşra teşkilatlarının cami ve kurs yapımında mutlaka bir planlama yapması uygun olacaktır diye düşünüyorum.

***15/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.