21 Aralık 2019 Cumartesi

Asgari Ücrete Kökten Çözüm


Her aralık ayı bir sonraki yılın asgari ücret miktarını tespit için taraflar bir araya gelerek hummalı bir çalışmaya girerler. İşçi sendikaları bir fiyat ortaya koyar. Bundan aşağısı olmaz derler. İşçi, büyük beklenti içerisine girer. Sonunda dedikleri olmaz. Çünkü açıklanan rakam işçi kesiminin beklentisinin çok altında kalır. 

Bu durum her yıl böyle. Benim önerim her yıl asgari ücret tespit komisyonu belirlemeye ve bu komisyonun toplantı üstüne toplantı yapmasına gerek yok. Boşu boşuna komisyon üyelerine her toplantı için huzur hakkı vermeye de gerek yok. Öyle bir kural konmalı ki herkes özellikle işçi kesimi kaderine razı olmalı. Asla beklenti içerisine girmemeli. Kaderim kaderim demeli. Açıklayacağım rakam ve koyacağım kural, işveren kesimini memnun edecek. Hop oturup hop kalkmayacak. Enflasyon da verilen ücretten dolayı azmayacak.

Malumunuz 2019 net asgari ücreti 2020 lira 90 kuruştur. Benim önerim: 2020 yılında zam yapılmaması. Ücret miktarının 2020 lira olarak kalması, küsurat olan 90 kuruşun silinmesi ve her yıl bir lira artması.

Ne demek istiyorum?

2020 yılı asgari ücret 2020 TL
2021 yılı asgari ücreti 2021 TL
2022 yılı asgari ücreti 2022 TL
.....
2050 yılı asgari ücreti 2050 TL...

Sanırım koyduğum kuralın mantığını kavradınız. Hangi yıla gelinmişse ücret o kadar. Bu öneriye kimin itirazı olur? Ancak şapka çıkartılır. 

Gördüğünüz gibi konu memleket meselesi olunca çorbada tuz misali bir katkım olsun istedim. Getirdiğim öneri ile hükümetin eli rahatlayacak. İşveren daha bir köşe olacak. İşçi kaderine razı olacak. Enflasyon, artıştan dolayı etkilenmeyecek. Herkes önünü görecek. Aralık ayı nafile turları ile meşgul edilmeyecek. Burada tek dezavantajlı durum, komisyona katılanlar huzur hakkından mahrum kalacaklar. Bu kadar da olsun. 

Hasılı benim bu hesabıma göre 2050 yılının ücreti bile belli: 2050 TL...

Ne buyurdunuz efendim?

18 Aralık 2019 Çarşamba

Devleti Kutsamak *


İnsan ve toplum birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Çünkü insanoğlu sosyal bir varlıktır. Birbiriyle anlaşabilse de anlaşamasa da beraber yaşamak zorunda. Topraktan yaratılan ilk insanla birlikte insanoğlu çoğaldı. Mevsimlere göre bir yerden bir başka yere göçtü durdu. Geçimini avcılık ve hayvancılıkla sağladı. Ekip dikmeye başlayınca yerleşik hayata geçti. Yerleşik hayatla birlikte insanoğlu kendi eliyle devletler kurdu, sınırlar oluşturdu. İstedi ki bu kurduğu devlet, düzeni sağlasın ve kendisine hizmet etsin.

Devlet dediğimiz, insanın kendi eliyle oluşturduğu bir tüzel kişilik iken bazıları devleti kutsallaştırıyor. Devlet kutsal mıdır? Bana göre devlet önemlidir, olmazsa olmazdır ama kutsal değildir. Kutsal olan insandır. Çünkü görüp kullandığımız her şey gibi devlet de insanın eseridir. 

Devlete kutsallık atfedildiği zaman ne olur? Ne sakıncası var denebilir? İş devleti kutsal kabul etmekle kalmıyor. Devlet adına iş yapanlar da kutsal görülmeye başlanıyor ya da devleti yönetenler kendisini kutsal görmeye başlıyor. Kutsal olanı eleştiremez, yanlış yaptığı zaman karşısında duramazsın. Esas sorun da burada başlıyor.

Düşünce suçlarından ceza almışların çoğunun suçu, devlete karşı suç işlemiş olmalarıdır. Millet adına devleti yönetenler, eleştiri hakkını kullananların eleştirileri hoşlarına gitmeyince her tarafa çekilebilen kanun maddelerinin arkasına sığınarak düşünceyi susturma yoluna gidebiliyor. Bir zamanlar insanımız askeriyeyi ağzına alamazdı. Hemen TSK'yı tahkir ve tezyiften hakkında suç duyurusunda bulunurdu. Cezaevinde olanlar için bir af veya ceza indirimi söz konusu olduğunda devlete karşı işlenmiş suç kabul edildiği için düşünce suçluları, af veya ceza indiriminin kapsamı dışında bırakılıyor. 

Bürokrat veya üst yönetici adına ne dersek diyelim devleti yönetenler, vatandaşın emrinde ona hizmeti şiar edinmesi gerekirken vatandaş onlara hizmet eder hale geliyor. Saygı onlara gösteriliyor, taltif ve ikram onlara yapılıyor.

Savaşı onlar çıkarır, sen ölürsün. Ekonomiyi yönetemezler, vatandaşın vergilerini har vurur, harman savurur; yerli yerince kullanmazlar krizi ve ceremesini sen çekersin.

Külfet daima halkın, nimet ise onlarındır. İtiraz edersen sana bir güzel had bildirirler. Devlet bunu yaparken devletin imkânlarından azami derecede faydalananlar da yapılan hadsizlikte devletin yanında yer alırlar.

Sonuç olarak devleti, devlet adına iş yapanları kutsamak doğru değildir. Devlet dokunulmaz, hesap sorulmaz değildir. Devlet devletliğini, vatandaş da vatandaşlığını bilecek. Vatandaş vergisini verecek, devlet ve devleti yönetenler de vergiyi yerli yerinde kullanacak, vatandaşın ihtiyacı olan hizmetleri yerine getirecek. Devleti yönetenler/üst yöneticiler kendi rahatlarından önce vatandaşın rahatını düşünecek.

27/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



15 Aralık 2019 Pazar

İstanbul'da Öl de Göreyim! *


"İBB tarafından hazırlanan 2020 fiyat  tarifelerinde mezar ve cenaze hizmetlerine de zam yapıldı." başlığını görünce merak ettim mezar fiyatları ne kadardır diye. Fiyatları görünce iyi ki İstanbul'da yaşamıyorum dedim. Çünkü ölmeden öldüm.

Haberi okumayanlar için İstanbul mezar ve cenaze hizmetlerini özetlemek istiyorum. İlk defa haberiniz oluyorsa öyle zannediyorum, dudaklarınız uçuklayacak.
*Tabutlu defin ücreti 300 TL'den 350 TL'ye,
*Karacaahmet, Çengelköy, Nakkaştepe'nin içinde bulunduğu 1'inci bölge mezarlıklarda boş mezar yeri bedeli 30 bin TL'den 34 bin TL'ye,
*İkinci grupta yer alan İçerenköy, Pendik, Maltepe gibi ilçelerdeki boş mezarlık bedeli 12 bin TL'den 14 bin TL'ye,
*Tuzla, Ümraniye, Çekmeköy gibi ilçelerdeki ek mezarlık fiyatları 4 bin TL'den 4 bin 500 TL'ye,
*Azınlık gruplarının defnedildiği mezarlık fiyatları ise 6 bin 500 TL'den 7 bin 150 TL'ye,
*Avrupa Yakası'nda Zincirlikuyu, Ulus, Rumelihisarı (Aşiyan), Abide-i Hürriyet, Nafibaba gibi mezarlıklardaki fiyatlar ise 30 bin TL'den 34 bin TL'ye, cenazenin yanındaki boş yerin bedeli ise 15 bin TL'den 17 bin TL'ye,
*Sütlüce, Kağıthane merkez, Hasdal, İstinye gibi 2'nci bölge mezarlıklardaki bedelleri 12 bin TL'den 14 bin TL'ye,
*Kilyos, Ayazağa, Büyükçekmece, Habipler, Cebeci gibi yerlerdeki 3'üncü bölge mezarlık fiyatları da 4 bin liradan 4 bin 500 liraya yükseltilmiş.

Fiyatları gördünüz. Her bölgenin fiyatları ayrı ayrı. Sınıf sınıf… Ne dersiniz bu fiyatlara? Bu durumda öldükten sonra cenazenizin nereye defnedilmesini istersiniz? Sizi bilmem ama benimkini denize atın diyeceğim ama kültürümüzde cesedi denize atma yok. Niçin deniz dedim. Çünkü denizlere fiyat biçilmemiş. Bu durumda benimki mecburiyetten üçüncü sınıf mezarlık olsun. O da 4 bin 500 lira. Her bir bölgeyi 1.2.3.sınıf bölge diye sınıflandıran ve fiyatlandıran belediye, mezarlık yerlerini bereket, cephesine göre fiyatlandırmamış. Pekala denize nazır olursa şu fiyat, yüksek yerlerin fiyatları bu fiyat, alçak yerlerin fiyatları şu; yola bakan, iki cephesi olan mezarlıklar bu fiyat dememiş. Buna da şükür!

Diğer vilayetlerdeki mezarlık fiyatlarını bilmiyorum ama İstanbul'un fiyatları bana uçuk kaçık geldi. Anladığım kadarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi için mezar yerleri bir rant kapısı olmuş. Bir kişinin sığabileceği bir toprak parçasının fiyatı böyle astronomik olunca ev fiyatları bana çok makul geldi. Taşı, toprağı altın olan İstanbul'un anlaşılan mezarları da altın. Hem de kaç altın.

Ölüm kişiyi nerede yakalar bilinmez ama siz siz olun, İstanbul'da ölmeyi ve oraya defnedilmeyi düşünmeyin. Benim şehrim Konya'nın taşı, toprağı altın olmasa da şükür ki mezarlıkları ve mezarlık hizmetleri ücretsiz. Bana göre de olması gereken bu. Çünkü kişinin ölümü üzerinden para kazanma yoluna gitmek bana çok ahlaki gelmiyor.

*18/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.