21 Mart 2017 Salı

Öğrencinin olmazsa olmazları

  • Son model, iyi bir cep telefonuna sahip olmak, hem de akıllısından
  • Okula giderken, gelirken kulaklık marifetiyle müzik dinlemek
  • Sınavlara sınav haftası hazırlanmaya çalışmak
  • Sınav günü diğer derslerde öğretmen izin verirse açıkça, izin vermezse gizli gizli sınava hazırlanmak
  • Etüt merkezinde verilen ödevleri  okul derslerinde yapmak
  • Derse öğretmenden sonra gelmek, öğretmenden önce çıkmak
  • Okula gidiş-gelişlerini servisle çözmek
  • Cebinde harçlığı eksik olmamak
  • Başaramadığı dersin öğretmenini suçlayarak özel derse ihtiyaç olduğunu ailesine hissettirmek
  • Evinde, etüt merkezinde bulamadığı serbest ortamı okulda sağlamak
  • Eve bilgisayar, laptop, tablet aldırmak. Ödev yapmak için internete erişimin şart olduğuna ailesini ikna etmek
  • Sabah kalkınca yatağını düzeltmemek, odasını istediği şekilde bırakmak, hizmetlisinin pardon annesinin düzeltmesini beklemek
  • Okulun son haftalarında okulda dersin işlenmemesini sağlamak ve ardından okula gitmemek, ailesi: "Niçin gitmiyorsun" dediğinde de "Zaten ders işlenmiyor ki" demek
  • Ailesini; okula, öğretmene ve yönetime karşı doldurmak
  • Evden kahvaltı yapmadan çıkmak
  • Ders esnasında öğretmen izin verirse aleni, izin vermezse gizli gizli yemek yemek
  • Okul kıyafetiyle gitmemeye çalışmak
  • Okula yürüyerek giderken yanında kendisine eşlik eden annesine çantasını taşıtmak
  • Okulun tam kapısında  kendisine çantayı teslim ederken annesiyle sarılıp öpüşmek
  • Okulda deneme sınavları yapılsın demek, deneme yapılmaya başlandığı zaman okula gelmemek için her yolu denemek
  • Denemelerde adını soyadını yazıp cevapları toplu kodladıktan sonra geriye kalan zamanda kitapçık ve cevap anahtarına desen çizmek, ismini -gerekirse- herhangi bir isim olarak kodlamak
  • Evde, etüt merkezinde yapamadığı konuşmanın alasını okulda derslerde yapmak
  • Annesinin pişirdiği yemekleri yemekten ziyade ayakta yenebilecek fast-food türü yiyecekleri sevmek ve yemek
  • Kılık-kıyafette modayı takip etmek
  • Aldığı elbiseyi tam vücuduna göre almak, birkaç giymeden sonra daraldı diyerek giymemek, bunun yerine yine bedenine tam olan yenisini aldırmak
  • Okuldan eve gideceği zaman kantinden karnını doyurduğu halde hala harçlığı bitmemişse yerine dondurma, çiğ köfte, çikolata vb almak
  • Servisi kaçırmışsa o gün okula gelmemek
  • Dersin yok mu diyen ailesine “Ödevim yok…okulda yaptım…öğretmen ödev vermedi, demek
  • Ailesi, yapmasını istediği bir sorumluluk vermek istediği zaman "Bugün çok ödevim var demek,” yapmak istediği zaman ise “Ben dersimi yaptım,” demek
  • Ailesi okulda fazla para harcıyorsun dediği zaman "Başka arkadaşlarımın harcadığını bir görseniz...ben yine iyiyim," demek
  • Aldığı yüksek puan için 100 aldım, düşük puan için öğretmen vermiş, demek
  • Ders esnasında en büyük mutluluğu kendi icat ettiği çöpü, çöp kutusuna atmak için kalkmak…
Öğrencinin vazgeçilmezleri bu şekilde uzar, gider. Bunlara öğrencinin farzları da denebilir. Tespitlerim yine her öğrenciyi kapsamaz. İstisnalar, kaideyi bozmaz… 21/03/2017

20 Mart 2017 Pazartesi

FETÖ bir taşla kaç kuş vurdu?

Derin devlet tarafından 1960'lı yıllardan itibaren el altından desteklenen FETÖ, bu sayede insanın olduğu her alanda neşvünema buldu.

Yapının halk arasında taban oluşturması, sempati toplaması ise  ibadet kısmı denilen kişiler vasıtasıyla olmuştur. Çünkü bu yapı reklamını eğitim-öğretim, dershanecilik, yurt ve evleri sayesinde yapmıştır. Başarılı öğrenciler için arazi çalışması yapmış, yapılan SBS sınavları ile başarılı öğrencileri tespit ederek dershanelerinde burslu okumalarına imkan vermiştir. Öğrencilerle bire bir rehberlik yapma, ev ziyaretleri yapma, yapılan mekezi sınavlarda derece elde etme, ilgilendiği öğrencilerin sigara vb. zararlı alışkanlıklardan uzak tutulması, öğrencilerin namaz kılmaya başlamaları halkın bunlara sempati göstermesine sebebiyet vermiştir. Bunun sonucunda ise çoğu insanın çocuğunun yolu bunlarla kesişti. Başarıya susamış Anadolu insanı ağabey-abla arama yoluna gitti. Bu yapının yurt ve evlerinde kalmak istemeyenler de mecburiyet karşısında bu yapının evlerinde kaldı. Çünkü herkes gurbette sığınacak yuva aradı. Türkiye'nin il ve ilçesinde yurt, ev, dershane, okul olarak organize olan tek yapı bunlardı. Yapı; dershane, okul, ev vb. alanlarda Türkiye'de tek otorite oldu. Dünyaya açıldı. Evlerde yetişen 'Altın nesil' hep vitrin görevi yaptı. Herkes bunları iyi çocuk olarak gördü ve tanıdı.

Vatandaş ve devlet ibadet kısmı denilen vitrindeki bu çocuklara bakarken yapı geri planda hep iş çevirmiş, ihanet planları yapmış, dış güçlerle iş tutmuş...maalesef devlet de uyumuş veya uyutulmuştur. Nihayet bu yapı 15 Temmuz'da harekete geçti. Milletin ve devletin kendilerine emaneten verdiği topu, tüfeği, tankı, uçağı millete karşı kullandı. Milletin üzerine bomba yağdırdı. Şükür ki başaramadılar. Kısa bir sendelemenin ardından devlet duruma hakim oldu. Darbeye katılan ve suç üstü yakalananlar içeri atıldı. Yapının üstü denilen ihanet şebekesi ise kaçtı.

Devlet şimdi var gücüyle yapıya mensup kişileri kamudan ihraç etmekle meşgul. Kendi altını oyan bir yapıyı yok etmek, suçluları yakalamak ve onlara en ağır cezayı vermek devletin en doğal görevi ve hakkıdır. Buraya kadar yazdıklarım herkesin malumudur. Benimkisi malumun ilanı idi. Bundan sonra yapacağım değerlendirme benim şahsi kanaatimdir.

Devlet kamudan ihraç ettiklerinde ne kadar doğruyu isabet ettirmiştir. Görevinden el çektirenlerin ne kadarı hak etmiş, ne kadarı masumdur? Bunu benim bilme durumum yok. Fakat kamuoyuna yansıyan, iktidara yakın kalemlerin dahi konu edindiklerine göre görevden el çektirilen ve ihraç edilenler içerisinde masum kimselerin olduğu aşikardır. Zaten bir kısmı daha sonraları çıkan KHK ile geri göreve iade edilmektedir.

Değinmek istediğim bir başka mesele ise, Sayın Cumhurbaşkanı bu yapıyı tasnif ederken altı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet diye tanımlamış ve ibadet kısmını kazanmak istediklerini beyan etmiştir müteaddit defalar. Fakat gelin görün ki, ihraçların çoğunda bu ibadet kısmı var. Çünkü FETÖ ile mücadele etmek için ortaya konan kriterlerde bu kesim var. Ya bylock kullanma, ya bankalarına para yatırma, ya da sendikalarına üye olma bu kesimde çıkıyor. Kripto olanlar her alanda, hatta devletin etkili yerlerinde görevlerine devam ediyorlar. Çünkü konan kriterlere göre tertemizler. Adı belli hainler piyasada yoklar, zaten kaçaklar. Bu durumda olan kime oldu? Yapının ibadet kesimi denilen alt kesimine. Yani korunacak olan kesim. Anadolu'nın mütedeyyin insanlarının kadına, kıza dadanmasınlar, düşünce olarak değerlerimize yabancılaşmasınlar, namazlarını kılsınlar diye teslim ettiği çocukları. Üstelik bu çocuklar başarılı çocuklar... İşin garibi bu yapının suyun başını tutanlar yok işin içinde.

Bu durum kime yaradı? Onu düşünmek lazım. Kanaatimce yapı, vitrinlik olarak kullandığı insanlardan kurtuldu. Çünkü hedefine ulaşmıştı. Bundan sonraki yapacaklarında bunlarla işi yoktu, ayakbağı olurlardı. Devlet de yüzüstü bırakılan bu insanları görevlerinden etti, kimisini içeri aldı. İşin garibi ihraç edilenler FETÖ'ye değil, devlete düşman olmuş durumda. Çünkü işlerinden eden devletti ne de olsa. Örgütün lideri dışarıda bir eli yağda, diğeri balda. Arkasından giden adanmış 'altın nesil' ise işini kaybetmiş ve dışlanmış bir durumda. Burada FETÖ bunları devletin kucağına iterek bir taşla birden fazla kuş vurmuş oldu. Kendisi bu saf Anadolu insanından kurtulmakla kalmadı, hemen hemen hepsini devlete düşman etti. Üstelik suça karışmayan da kalmamış olmalı ki devlet hâlâ temizlik harekatına devam ediyor. Daha kimlere dokunacak belli değil. Hatta öyle dokunuluyor ki, yapı ile hiç yolu kesişmemiş insanları bile götürüyor. Çünkü itirafçıların iftirasına maruz kalabiliyor. İşin garibi bu suçlu bulma avı daha nereye kadar gidecek belli değil.

İşin bir başka yönü, kimsenin kimseye güveni kalmadı. Herkes birbirine şüphe ile bakıyor. Düşman gibi görüyor. Hele kapalı bir bayanı veya namaz kılan bir erkeği görünce insan ne yapacağını şaşırıyor. Sevinsin mi üzülsün mü? Acaba FETÖ'cü mü diye düşünmeden edemiyor insan.

FETÖ ülkeyi ele geçirmede, başkasına peşkeş çekmede başarılı olamadı ama bu ülkeye onulmaz yaralar açtı. Bir ülkede güven kalmadı ise o ülke kolay kolay iflah olmaz. Sonra suça direk katılmadığı halde görevinden atılan bu insanlar ne yiyip ne içecekler? Aç köpek fırın deler misali bu insanlar yarın suça bulaşamazlar mı?

Bu ülkede yaşayan, suça direk katılmamış, yapının iç yüzünü bilmeyen ibadet kısmı bilinen kişileri kazanmak için çabalamak gerekir, kapının önüne koymaktan ziyade pasif göreve çekilmek suretiyle ekmeğini almadan uzaktan izlenmeli, yapı ile tekrar irtibata geçerse yakasına yapışılıp cezası verilmeli. Toplumsal barışa ihtiyaç var. Bu şekil mücadele FETÖ'nün ekmeğine yağ sürer. 21.03.2017

19 Mart 2017 Pazar

Bugünün öğretmenleri, doktorların dününü yaşıyor


Başlığım size garip gelmiş olabilir. Bu yazımda başlıkta da görüleceği üzere doktorlarla öğretmenleri mukayese etmeye çalışacağım.

Fazla değil “Tam Gün yasası” çıkmadan önce kamuda çalışan –aşağı yukarı- her bir doktorun, ikinci bir uğraşı vardı. Ya özel bir muayenehane açmış, ya özel hastanelerde ekstra nöbet tutmaya başlamış, yazdığı reçete için ya bir eczane ile anlaşmış bir durumda idi. Yapılan ameliyatlar için alınan ‘Bıçak parası’ hala belleklerimizden kaybolmadı. Çünkü ameliyat olabilmek için önce özel muayene ücreti, ardından bıçak parası vermek suretiyle devletin hastanesinde ameliyat olunabiliyordu. Rahmetli Vali Recep YAZICIOĞLU bir TV kanalında bu durumu şu şekilde açıklamıştı: “Görev yaptığım ilin devlet hastanesinde bir yıl içerisinde ameliyat olanların listesini çıkarttım, tek tek evlerini ziyaret ederek ‘Doktora bıçak parası verip vermediklerini’ sordum. 250 kişiden 4 tanesi verdim dedi. Aslında diğerleri de verdi de. Neyse…4 dürüst adam buldum diyerek bıçak parası alan doktorlar hakkında suç duyurusunda bulundum. Haklarında dava açıldı. Mahkeme günü geldiğinde bıçak parası verdim diyen dört kişi de ‘Biz bıçak parası vermedik’ diyerek daha önceki beyanlarından vazgeçtiler. Maalesef bıçak parasının önüne geçemedik.”

Doktorların daha fazla para kazanmak amacıyla bulduğu ikinci iş asıl işlerini aksatmış olmalı ki, hastanelerimiz esas işlevini yapamaz hale gelmişti. Hızlı bir şekilde yapılan muayeneler sadra şifa olmadı. İnsanımız öğle arasında, saat 16’dan sonra veya cumartesi günleri soluğu özel muayenelerde aldı. Bu tür muayenelerde genelde fatura vb işlem yapılmadığı için devlete de bir getirisi olmadı. Zira kayıt dışı ekonomi idi. Hastaneler iyice sos vermeye başlamıştı. Sonunda Sağlık Bakanlığı,  doktorlar için ‘Tam Gün Yasası’nı çıkartarak özel muayenelerin önüne geçti. Doktorlara tam gün hastanelerde çalışma mesaisi getirdi. Getirdiği performans sistemiyle doktorlardan en yüksek verimi almaya başladı. Bakanlığın bu tasarrufunu kaldırmak için başlarda doktorların iş bırakma eylemleri, Tabipler Odasının mücadelesi, mahkemelerin doktorlar lehine kararlar gibi yasaya karşı çıkmalar uzun süre devam etti.  Şu an hastanelerden muayene olan hastalar bu durumdan memnun. Başlarda işlerine gelmediği için doktorlar karşı çıkmış olsa da öyle zannediyorum şu anki durumu kabullenmiş durumdalar. Artık hastanelerden, doktorlardan pis kokular gelmemeye başladı. Sonuçta eskisi kazanamasalar da doktorların itibarı geri gelmiştir.

Başlıkta öğretmenler, doktorların dününü yaşıyor demiştim. Bugünün eğitimi dünün hastanelerini andırmaktadır. Verilen eğitimden ne öğretmen, ne veli, ne öğrenci, ne de MEB… kimse memnun değil. Eğitim ve öğretim yerlerde sürünüyor dense yeridir. Çıkış noktası bulmak için herkes bir arayış içerisine girmiştir. Bir yerde arayış varsa mutlaka buna cevap verilir. Okullardaki eksikliği tamamlamak için  dünün dershanelerinin gördüğü bu işlevi bugün değişik isimler adı altında etüt merkezleri, temel liseler, kurslar, takviye ve yetiştirme kursları, özel dersler aldı. Bu merkezlerde  az sayıdaki resmi görevli dışında çoğunluğu MEB’de çalışan öğretmenler  görev yapmaktadır. Yani öğretmen ikinci iş yapmaktadır. Tıpkı dün doktorların kurumu dışında çalıştığı gibi. Verilen özel dersin ise haddi hesabı yok. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu dersi dışında evine gitmeden akşamın belirli bir saatine kadar ya kurs merkezlerinde ya da özel ders görevi ifa etmektedir. Ya da bir başka iş takibi yapmaktadır, işyeri açmıştır.

Ne dünün doktorları ne de bugünün öğretmenleri yaptığımız doğru mu sorgulaması yapmadı. Yapmak isteyen az sayıdaki kişi de çoğunluğun para kazanma hırsına mağlup olmuşlardır, içlerine sinmese de. Hem doktorlar hem de öğretmenler, su akarken testiyi dolduralım derdine düşmüşlerdir. Doktorlar sıfırı tükettikleri için yeni bir düzenleme ile fabrika ayarlarına döndürüldü. Öğretmenler ise çıkarılacak ‘Tam Gün Eğitim yasası’ öncesi son demlerini yaşıyor.

Niyetim bu iki güzide mesleği ve erbabını eleştirmek değil. Bir tespitte bulunmaktır. Bu ülkede sadece bu iki meslek erbabı bu durumda değildir. Hemen hemen kamuda çalışan birçok kişinin durumu bunlardan farklı değildir maalesef. Şunu ifade edeyim ki, kimse kimsenin itibarını yok edemez. Etik değerlerin dışında yapılan her şey o mesleğe zarar verir. En fazla da içindeki olanlar bu zararda pay sahibidir. Başımıza gelecek her şey de kendi yapıp ettiklerimizden dolayıdır. Kimse kimseye kızmasın. Geleceğimizi ve itibarımızı yok etmeyelim. Hayatta her şey para kazanmak değildir. Para kazanmanın dışında elde edilebilecek güzel hasletler de vardır. 19/03/2017