22 Kasım 2020 Pazar

Sorunun Kaynağını Sonunda Tespit Edebildim *

Online ders için okul yönetiminin atadığı az sayıdaki derslere girdikten sonra MEB, EBA harici platformlarda ders işlemeye izin verdi ve EBA üzerinden ders atama işleri, öğretmene bırakıldı. 

Okul, pazar akşamı haftalık ders programını yaptıktan sonra programımızı e posta adresimize gönderdi.

EBA harici ders atama nasıl yapılır bilmem ama iş başa düştü. Oturdum bilgisayarın başına. Önce ders atamanın nasıl yapılacağını gösteren videoyu birkaç defa izledim. Videoyu izledikçe teknoloji özürlü benim cahilliğim gitti ve bu işi yapabileceğime güvenim geldi.

Verilen ders programına göre ilk atamayı yaptım. Kayıt yapmadı. Tekrar tekrar kaydettim yine olmadı. Bu durumu whatsapp grubu üzerinden öğretmenlere sordum. "Sistem öyle diyor bazen ama az sonra ders atamasını yapıyor" cevabını aldım. Atadığım dersi, bildirimlerde görmek için gözüm ekranın üzerine gitti gitti geldi. Nedense görmek istediğim bildirimi göremedim. Sisteme kızdım. Zira sistemin bana bir garezi olmalıydı. Sistem derken MEB'e kızıyorum. Daha doğru dürüst alt yapıyı hazırlamamış diyorum.

Bu sınıfın dersini bırakıp bir başka sınıfın ders atamasını yapmaya kalktım. "Ders atadığınız sınıfın o saatte atanmış bir başka dersi olduğundan dersiniz atanmamıştır" uyarısını aldım. Sil baştan yeniden denedim. Aynı uyarıyı aldım. Gruptan öğretmenlere "Arkadaşlar! Falan sınıfa şu saatte kim ders atadı ise düzeltebilir mi" şeklinde yazı yazdım. Kimse oralı olmadı. Bu öğretmen milleti de bir alemdi. Benim saatime ders ataması yapıyor ve üzerine almıyor. Vah ki vah!

Bu sınıfı da bırakıp bir başka sınıfın ders atamasını yapmayı denedim. "Canlı dersi ata butonu aktif olmadı. Bu da bir başkasının bu saate ders atadığı anlamına geliyormuş. Nasıl kızmam ilgili müdür yardımcısına. Kendisinin yapacağı işi bize bıraktı, üstelik bu işi nasıl yapacağımızı bir güzel izah bile etmedi diyorum.

Bir başka sınıfı denedim. Ekranın üstünde kırmızı bildirim göründü. Hele şükür ki oldu. Bir sevindim bir sevindim. Ne de olsa kedi olalı bir fare tutmuştum. Hemen diğer bir dersi atadım. O da oldu. 

Az sonra atadığım dersleri görmek için bildirimlere girdim. Ne de olsa uzun bir uğraştan sonra emeğimin karşılığını görmüş, bazı sınıflara ders atayamamışsam da ilk mahsulümü almıştım. O da ne! Bir anormallik vardı. 10.30'a atadığım ders, 11.30'a atanmış görünüyordu. Sanırım saati yanlış yazdım diyerek atadığım dersi sildim. Seçtiğim saati tekrar tekrar kontrol ettim ve dersi atadım. Zoom'da dersin başlangıcı 10.30 görünürken EBA'da yine 11.30 gösteriyordu. Atadığım dersi yeniden sildim ve tekrar atama işlemi yaptım. Saati seçeceğimde saati yine yanlış yazmayayım diye kol saatime, cep telefonunun saatine, bilgisayarın saatine ve seçtiğim saate baktım. Hepsini teyit ettikten sonra ders atamayı yaptım. 10.30'a atadığım ders yine 11.30 görünüyordu. Öğretmenler grubundan biri "Arkadaşlar, şu saate kim ders atadı? Silebilir mi" dediyse de bu sefer ben üzerime almadım.

Gecenin 11 sularında cepten bir öğretmeni aradım. 10.30'a atadığım ders, 11.30’a dönüşüyor. Sizde de böyle oluyor mu dedim. “Hayır” dedi. “Ben atama yaptım ve saat de doğru” dedi. Bilgisayarın saatini kontrol eder misin dedi. Hem de kaç defa kontrol ettim ve bilgisayarımın saati de doğru dedim. Teşekkür edip telefonu kapattım.

Gecenin bir vaktine kadar ders atayamamamın nedenini öğrenmeye çalıştım. Çoğunluk atama yapabildiğine göre acaba hata bende olabilir miydi? Bunu, daha içimden geçirir geçirmez egom ve nefsim "Ne münasebet! Senin ne suçun olabilir ki! Zira sen elinden geleni yaptın. Ki sen, sütten çıkmış ak kaşıksın" dedi. O zaman mesele ne idi? Alt yapısından dolayı MEB'e, okul idaresine, öğretmenlere kızdım. Ne kadar kızdımsa da kızgınlığım beni kesmedi. O zaman başka kime kızayım derken imdadıma dış güçler geldi. Tabi ya! Nasıl da aklıma gelmedi. Dersimi bir saat sonrasına atama işi, dersimi sabote etmek amacıyla ancak dış güçlerin işi olabilirdi. Zaten her taşın altından onlar çıkmıyor mu? Zira büyüklerimizden dış güçler sözünü çok duyduk. Onlara yapan dış güçler bana da hayli hayli yapabilirdi. Bu gerçeği, aklımın bir köşesine yazarak yatağa girdim ve sabahki derslerimi EBA yerine Zoom üzerinden yapma kararı aldım. Okul idaresi "Sayın hocam, ders atamanızı niçin yapmadınız" derse dış güçler bana engel çıkardı diyeceğim.

Okuldan kimse niçin EBA üzerinden dersini yapmadın demedi. Öğrencilerime mesaj göndererek onları Zoom'a yönlendirdim. 

Tüm öğretmenler, EBA üzerinden derslerine giriş yaparlarken ben, derslerimi üç gün boyunca Zoom'dan işledim. Aynı zamanda zaman zaman EBA üzerinden ders atamayı denedim, olmadı.

Sonunda burnumdan kıl aldırmayı göze alıp büyük bir tevazu örneği göstererek bilgisayarın sağ alt köşesindeki saate sağ tıkladım. “Tarih ve saati ayarla” kısmını seçtim. “Saat dilimini değiştir” seçeneğine girince, bir de ne göreyim! Benim bilgisayarımın saati İstanbul yerine Avrupa saatine ayarlı. Kimseye bir şey demeden ve belli etmeden, bir el çabukluğuyla Avrupa'yı, İstanbul'a çevirdim. Ardından perşembe ve cumanın derslerini tereyağından kıl çeker gibi bir çırpıda atadım. Gördüğüm şu ki ne sistemde bir sıkıntı vardı ne bir öğretmen benim dersimin yerine yanlış ders atamıştı ne de okuldan kaynaklanan bir hata vardı. Tüm suç, Avrupa ayarlı bilgisayarımın saatinde. Hasılı suç unsuru benim evimden çıktı. Dış güçler, bilgisayarım vasıtasıyla evime kadar girmiş, beni yönlendiriyor. "Ah şu dış güçler!" dedim. Ardından iyi ki varsınız dış güçler dedim ve içimin yağları eridi.

Konuyu yazı konusu edinmemin sebebi, bu işin arkasında dış güçlerin olduğuna sizi ikna etmektir. Sizi ikna edebilirsem ben de mecburen ikna olacağım.  


*25/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

Saygı Duyduğum ve Saygı Duymadığım Tipler *

Bir kişi, önceki fikir ve görüşlerini değiştirdiği zaman onun için "Hızlı bir 'U dönüşü' yaptı", zaten onun için " Dün dündür, bugün de bugün" ve nihayet "Tükürdüğünü yaladı" denir. Özellikle siyasilerimizde görünür bu özellikler. Hatta "Dün dündür..." deyimi bir siyasimizle özdeşleşmiştir. 

Fikrini değiştirenler, bu zikzakları yüzünden topluma pek güven vermezler. Bu güvensizliği ifade etmek için de "Onun son dediğine bakmak lazım" denir. 

Bir insan daha önce savunduğu bir fikir ve görüşünü değiştiremez mi? Elbette değiştirebilir. Yaş, ortam, şartlar, zaruretler, kişinin kendini geliştirmesi, olayın perde gerisini ve iç yüzünü öğrenmesi gibi nedenlerle kişi, önceki görüşlerini değiştirebilir. Çünkü yeni bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu da doğaldır. Zaten görüşler değişmezse herkes ve her şey yerinde sayar. Bu da gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bundandır ki "Değişmeyen tek şey değişimdir".

Kendini geliştirerek veya gerçeği görerek fikrini değiştirenlere saygım vardır. Aynı zamanda önceki fikrini değiştirdikten sonra kamuoyuna yeni fikrini açıklamadan önce "Ben bu konuda daha önce şöyle düşünüyordum. Bunun yanlış olduğunu öğrenmiş ve tespit etmiş durumdayım. Kitleleri bu konuda yanılttığım için üzgünüm. Bundan sonra bu konuda şu görüşü savunuyorum" diyerek özeleştiri yapanlara da saygım vardır.

Yerinde sabit kalan sabit fikirlilere saygım olmaz. Zira bunlar gelişimin önündeki en büyük engeldir.

Şu tiplere ve fikir ve görüşünü şu şekil değiştirenlere hiç saygım olmaz:

1.Nabza göre şerbet verenlere,

2.Hem nalına hem mıhına vuranlara,

3."Bu benim kırmızıçizgimdir", " Nefes aldığım müddetçe bu böyle olacaktır... " şeklinde görüş belirtip sonra hiçbir şey olmamış gibi görüşünü değiştirenlere ve bu değiştirdiği fikrinden dolayı kamuoyunu bilgilendirmeyenlere,

4.“Efendim! Siz bu konuda daha önce şöyle demiştiniz” diyenleri azarlayanlara ve onları düşman belleyenlere, yok böyle bir şey diyenlere, (Böyle bir soruya karşılık, kızmadan “Evet efendim! Ben daha önce bu konuda dediğin gibi düşünüyordum. Maalesef yanlış olduğunu fark ettim. Şimdi o görüşümü terk ettim”, diyenlere de saygı duyarım. En azından görüş değiştirdiğini kabul etmiş demektir.)

5.Sevip saydığı kişilerin düştükleri çelişkisini görmeyenlere, görmek istemeyenlere, sessiz kalanlara, hatta bu durumu savunmaya kalkanlara,

6.Sevip saydığı kişinin çelişkisini dile getirenlere “Ama efendim, bunu yapmayan mı var. Siz de yaptınız ve yapıyorsunuz. Ayrıca bu konuda kimse sizin elinize su dökemez” savunması geliştirenlere,

7.Rakip gördüğü ve nefret ettiği kişilerin gözündeki çöpü görürken sevdiklerinin gözündeki merteği görmeyenlere vs.

Bu tip ve görüşte olanlar, itibarlı koltuklarda oturabilirler, şan ve şöhret sahibi olabilirler, kamuoyunda saygı da görebilirler. Benim nazarımda saygıya layık değildirler. Bunlar, yazımın girişinde yazdığım “Dün düncüler”, “U dönüşçüler” ve “Tükürdüklerini yalayanlardır”. Zira zamanında boyundan büyük laflar etmişler, büyük lokma yemeyip büyük konuşmuşlardır. Konuşurlarken de mangalda kül bırakmayanlardır. Bu tiplerin değiştirdiği fikir ve görüşlerin de kimseye bir faydası olmaz. Ancak zararı olur.


* 06/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

21 Kasım 2020 Cumartesi

Parkta Kahvaltı Keyfi *

 Yürüyüş rotamı bazen evimin yakınındaki meşhur parka çeviririm. 800 metre yazılı parkurda 10 tur atarım. Ayaklarım, tutturduğum bir tempo ile parkuru arşınlarken zaman zaman gözüm kamelyalara kayar. Niyetim, yürüyüşümü sonlandırdıktan sonra boş bir kamelya bulup orada teşehhüt miktarı soluklanmak.

Ama boş kamelya bulmak ne mümkün. Grubun biri gidiyor, diğeri geliyor. Zira kamelyalar sabahtan akşama kadar birçok gruba ev sahipliği yapıyor. Gelen gruplar, gelip geçenin soluklanmak için oturduğu gruplardan oluşmuyor. Çoğunluk, planlı ve programlı bir şekilde kimi arabasıyla kimi de yürüyerek gelip kamelyalara bir bir yerleşiyor. Hiçbirinin de eli boş değil. Hepsi hazırlıklı geliyor.

Yeter ki eşleri işe gitmiş olsun. Eşlerini işe gönderdikten sonra mutfağa inerek tüm hünerlerini sergiliyorlar. El emeği, göz nuru ve el yapımı nevalelerini, kurdukları sofranın üzerine boşaltıyorlar. Menüde kavun bile var. Milli içeceğimiz çayı söylemeye gerek yok. Ye ye bitmiyor. Zaten aceleleri de yok. Öğleye hatta öğle sonrasına kadar devam ediyor parktaki bu kahvaltı keyfi. Altı iyi dolunca muhabbet de çok koyu oluyor. Ne konuştuklarını en iyi kamelyalar bilir. Üzerine demli çay da çok iyi gider. Kahvaltı dediğin böyle olur, düşman çatlatan cinsten. Öyle sabahın köründe işe gidecek eşle birlikte kalkıp kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapmak, olacak şey değil.

Ağırlık müdavimlere bakınca sanırsın ki belediye bu parkları bunlar kahvaltı yapsın diye yapmış.

Parkın öğleden sonraki sakinleri ise yine eş-dost, yakın/uzak akraba, komşu ve gün arkadaşları... Bunların menüsü de zengin. Üzerine içilecek çay öncesi günlerde, ne yeniyorsa onlar var. Tek eksikleri kuş sütü. İnşallah o da olur bir gün. Öğle saatlerinde başlayan bu yemek, öğle ve akşam yemeğini kapsayacak şekilde akşam saatlerine kadar muhabbetle birlikte devam eder.  Muhabbeti bozan tek şey, akşama eve gelecek eşin işten aç gelmesi. Ha akşam yemeğini de sabah kahvaltısını işinde yaptığı gibi yiyerek gelse kıyamet mi kopar…

Neyse pandemiye rağmen parkta kahvaltı ve yemek keyfi hız kesmeden bu şekil devam etti.

Ama bugünlerde salgına bile meydan okuyan yemeli-içmeli park muhabbetleri bugünlerde kesildi. Ne kahvaltı yapan var ne yemek yemeye gelen ne de oturmaya gelen.  Yasak mı geldi? Hayır. Müdavimlerin parktan aldıkları zevk ve keyif sona mı erdi? Hayır. Kahvaltı yapmayı mı bıraktılar? Hayır.

Parkın bu müdavimlerini, parkta kahvaltı yapmaktan alıkoyan havaların soğumasıdır. Havalar soğuğunca parklar bir ıssız ve sakinleşti. Parkın tek kalabalık edenleri, tek tük yürüyüş yapanlar ve ağaçlardan dökülen yaprakları süpürmeye çalışan belediye görevlileri. Ne de olsa hazan mevsimindeyiz.

İşte beni üzen de bu. Üzüntüm, bizi kışa hazırlayan sonbahara değil, kışın cep yakacak doğalgaz fiyatlarına değil: Eşlerini işe gönderdikten sonra eşsiz kahvaltı yapanların bu keyiften, havalar ısınıncaya kadar mahrum kalacak olmalarıdır. Buna yürek mi dayanır? Ben size durumu arz etmeye çalıştım. Benim üzüldüğüm kadar biraz da siz üzülün.

*23/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.