29 Haziran 2018 Cuma

Bu Maçın En Büyük Mağlubu Ezeli Rakibimdir ***

—Efendim! Aylardır hazırlandığınız, uğruna bloklar oluşturduğunuz ve mutlaka kazanacağız dediğiniz maç biteli iki gün oldu ve açıklama için basının karşısına siz bugün çıktınız. Halbuki seyirci sizden maç bitimi sonucu değerlendirmenizi bekledi. Takımınız umduğunuz performansı gösteremedi. Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?
—Bu maçın en büyük mağlubu en büyük rakibimdir. Yedi gol birden yedi.
—Efendim! Ben seni sordum, rakibini değil. Siz de üç gol yediniz.
—İyi de ben üç, o yedi puan birden geriledi.
—Beyefendi! Siz şampiyonluğa oynamadınız mı? Rakibiniz puan düşürdü, istediği puanı alamadı. Ama darbe alsa da yine şampiyon oldu. Sonuçta yine şampiyon ve bu şampiyonluğunu 17 yıldır da hiç düşürmedi. Ama siz ben kendimi, babam kendini, dedem kendini bildi bileli hep ikincisiniz. Üstelik bu ülkenin en eski kulübüsünüz. Taraftarınızı hep yüzüstü bırakmaya hakkınız var mı?
—Maç bir defa adil değildi, hakem taraf tuttu, seyircinin ekseriyeti onu tuttu, ekranlar hep onu gösterdi, gazeteler hep onu yazdı, bizi desteklemeye gelen taraftarımızı da kendilerine yazdılar. Biz iyi oynamamıza rağmen maçın skorunu onlar, hep kendileri galip gelecek şekilde ayarladı.
—Bunların hepsi yenilgiye hazırlanmış kılıf değil mi efendim! Maç herkesin gözü önünde oynanıyor. Üstelik maçta sizin de gözlemcileriniz vardı.
—Ama onların gözlemcisi daha çoktu. Üstelik biz bu sistemi istemiyorduk. Bizim istemediğimiz bir sistemi getirdi.
—Yerim dar diyorsun yani!
—Buna rağmen biz yine başarılıyız.
—Nasıl başarı bu? Kedi-ciğer meselesi gibi bu. Dediğiniz gibi başarılı olsaydınız niçin maç biter bitmez balkona çıkıp başarınızı değerlendirmediniz de maçın bitiminden iki gün sonra lütfedip çıktınız.
—Maç sonucunun tam netleşmesini bekledik.
—Akşam saatlerinde belli oldu sonuç. Maçı kazananlar bir bir akşamından çıktı ekranlara.
—Onlar maç bitmeden açıklamaya kalktı. Evet, maçın yüzde 99'u bitmişti. Ama daha geriye yüzde 1 vardı. Biz onu bekledik, ıslak imzayı yani. Sonra beni çıkmadı diye itham edemezsiniz. Zira akşam saatlerinde yardımcım "Daha maç bitmedi, sayılmayan 40 milyon seyirci var, bunlara göre maç ikinci tura kaldı" açıklamasını yaptı.
—Bu açıklama doğru muydu? Pişmiş aşa su katmak değil mi? Sonuçları örtmek ve gölgelemek değil mi? Maçı kaybettiğinizi sağır sultan duymuş, bağımsız yargı maçın galibi belli olmuştur derken sizin maçın skorunu manipüle etmeniz taraftarınıza saygısızlık değil mi?
—Biz o açıklamayı taraftarımız sahayı terk etmesin ve motive olsun diye yaptık. Yoksa maçı kaybettik diye çeker giderlerdi.
—Yatsı bile olmadan birkaç saat sonra ortaya çıkacak bir durum için sizi sevenleri yanıltmaya hakkınız var mı?
—Tamam da maçın sonucunu bizim taraftarlarımızı üzecek şekilde AA'nın rakibimizin lehine açıklaması doğru mu? Bence hiç etik değildi.
—İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?
—Hayır efendim, ne münasebet! Biz koltuk sevdalısı değiliz ki! Sonra bizim partimizde koltuk sevdalılarına yer yok. Ayrıca üstüne basa basa söylüyorum. Biz başarılıyız. Bugüne kadar ikinciliği kimseye kaptırmadık. Üstelik bu maçta neredeyse yedi düvel bir araya geldik. Tek amacımız vardı, rakibimizi indirmek. Bunu bir ilke haline getirerek blok oluşturduk. Millet bizimleydi. Bunun sonucunda ülkedeki tüm renkleri stada taşıdık ve bunlar sayesinde ortak rakibimizin sallanmayan saltanatını salladık. Bir gedik açtık. Hatta yıktık geçtik. Geri kalan gücünü de dokuz ay sonraki maçta yıkacağız.
—Yapmak değil zaten göreviniz. Yıkmayı misyon edindiniz hep. Zaten bu yüzden zirveyi görmediniz ve göremeyeceksiniz. Yerine ne koyacağınıza karar vermeden yıkmayı hedeflediniz. Bunu yaparken de her yolu mubah gördünüz. Taraftarınız kendi oyuncunuzu desteklemedi, gitti başkasını alkışladı. Yeter ki o düşsün. Rakibinizi zirveden indirme uğruna hırlı-hırsız, katil-cani-terörist demediniz hepsini buyur ettiniz. Gözünüzü kin bürümüş sizin. Siz bu yaptığınıza başarı mı diyorsunuz? Acizliğin adını başarı sanıp kafanızı kuma gömerek maça çıkıyorsunuz.
—Bana yar olmayan ona da yar olmasın.
—Peki, rakibinizi başarısından dolayı tebrik edecek misiniz?
—Olur mu öyle şey? 17 yıldır hep zirvede olan ve zirveyi kimseyle paylaşmayan sadece kendisi top çeviren biri tebrik edilir mi?
—Böyle mi düşünüyorsunuz? Bu dediğinize kendiniz inanıyor musunuz?
—Evet, tüm kalbimle...
—Kusura bakmayın ama bu seyirci iyi ki sizi zirveye taşımıyor. Ki zaten bu kafayla siz sittin sene şampiyon olamazsınız.

*** 03/07/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

28 Haziran 2018 Perşembe

AK Parti Oylarını Nasıl Artırır?

Kurulduğu 2002 yılından beri her seçimde oyunu artıran, zaman zaman toplumun iki kişiden birinin oyunu alan, 07 Haziran ve 24 Haziran’da olduğu gibi bazen oyunu düşüren, oyunu düşürmesine rağmen Mecliste çoğunluk sandalyeye sahip olan AK Parti, bu ülkede şu ya da bu şekilde söz sahibi olmaya devam edecek görünüyor. Çünkü toplumun değerleriyle barışık ve bu ülke için çok şeyi yapan AK Parti, son 17 yılda yapılan seçimlerden aldığı sonuçlar da bunu gösteriyor.

Son 24 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin oyunu yedi puan düşürmesini Genel Başkan mesajı aldık şeklinde açıkladı. Partisinin oy düşüklüğünün nedenlerini Genel Merkez, il ve ilçe teşkilatlarından bir rapor istedi. Anlaşılan AK Parti, kendisinden yüzde yedi oranında kaçan seçmenin niçin kaçtığını araştıracak ve başarısızlığı masaya yatıracak. Başarısızlığın göbeğindeki teşkilatlardan gelecek rapor ne derece objektif bir rapor olur? Bu da tartışılır.

Dışarıdan partiyi gözlemleyen biri olarak AK Parti oylarında niçin düşüş var ve oylarını nasıl artırır sorusuna cevap aramaya çalışacağım.

1.      AK Parti, kamuya memur ve öğretmen alımında, müdür ve yardımcısı seçiminde, şube müdürü tercihinde birkaç yıldır uyguladığı sözlü mülakatı kaldırmalı. Bunun yerine KPSS ve güvenlik soruşturmasını esas almalıdır. Sözlünün “S” ini, mülakatın “M” ini çöpe atmalıdır. Çünkü halk, atamalarda torpilin alıp başını gittiğini düşünmektedir. Kamuya her türlü alımlarda ehliyet ve liyakatı esas almalıdır. Sınavlar şeffaf ve anlaşılabilir olmalıdır.
2.      Öğretmen için uygulamaya karar verdiği, iki yıldır hep ötelediği “Öğretmene performans” sisteminden vazgeçmelidir.
3.      2002’de birlikte yola çıktığı dava arkadaşlarının birçoğu şu ya da bu şekilde partisine kırgındır. Bunlarla yeniden irtibat kurmalı, onları dinlemeli ve yeniden partiye çekmelidir.
4.      FETÖ ile mücadelesine büyük destek veren halk; sap ile samanın, at izi ile it izinin karıştığını; alt kesimle yapılan mücadelenin üst kesime sıçramadığını; bu durumun FETÖ ile mücadeleyi sulandıracağını düşünmeye başlamıştır. Terör bağlantısından dolayı kamudan ihraç edilen kişiler içerisinde masum olanları yeniden hızlı bir şekilde göreve başlatmalıdır.
5.      Bu seçim göstermiştir ki “Ülkede güçlü bir muhalefete ihtiyaç var” diyen AK Parti, bir araya gelmiş, ittifak yapmış muhalefet karşısında çok da hazırlıklı olmadığı görülmüştür.
6.      Milletvekili veya belediye başkanı aday belirlemede halkın tepkisini çeken, yıpranmış adaylara yer vermemelidir.
7.      Bu seçimde ilk defa AK parti halkı okuyamamış ve kendisini tekrarlamaktan başka yeni şey söyleyememiştir. Miting meydanlarında sadece geçmişte yaptıklarını anlatmakla yetinmiştir. Halkın ne istediğini anlayamamıştır. Bu durum halktan uzaklaşmaya başladığına işaret etmektedir. Halk ile kendisi arasındaki duvarları kaldırarak bu işe başlayabilir.
8.      Eskisi gibi eleştiriye açık olmadığı görülmektedir. Yapıcı eleştiriyi bile “nankörlük” olarak değerlendirmiştir.
9.      Bir türlü ateşi sönmeyen dövizin ateşini söndürmeli, bütçe disiplininden ödün vermeyecek şekilde aldığı kararlar piyasaları rahatlatmalıdır.
10.  OHAL hemen ve derhal kaldırılmalıdır.
11.  Kamuya alımlarda yapılmakta olan güvenlik soruşturmaları makul sürede yapılmalıdır.
12.  AK Parti, halkın hizmetten ziyade birlik ve beraberlik istediğini, toplumsal barışı zedeleyecek engellerin kaldırılması gerektiğini görmelidir.
13.  Toplumu germemeli, mevcut tansiyonu düşürecek açıklamalar yapmalıdır.
14.  Yapacağı icraatları anlatırken muhalefeti çok muhatap almamalıdır.
15. Parti, Cumhurbaşkanının her konuşmasının televizyonlarda canlı yayımlanmasına izin vermemelidir.

Konumuz CHP

Türkiye'nin kurucu ve en eski köklü partisi CHP, her seçime ölümüne asılır. Sonuç hep başarısızlıkla sonuçlanır. Çünkü aldığı sonuç partililerini memnun etmez. Bundan dolayı her seçim sonucundan sonra olağanüstü kongre sesleri yükselir. İmzalar toplanır, kongreye gidilir. Delege ya eskiye, ya da yeniyle yoluna devam kararı verilir. Amaç, yeni yönetimin partilerini iktidara taşımasıdır. Görünen o ki partinin mevcut tüm yöneticileri değiştirilse yerine yenileri getirilse partinin iktidar olması ufukta görünmüyor.


Her seçimde beklentilerinin altında bir oy alan ve seçmenini üzen bu parti, “Niçin başarılı olamıyoruz” sorusuna cevap arayacakları yerde her seçimin ardından “Seçimde şaibe var, biz bu seçimi meşru görmüyoruz, seçimde hile var, oylar çalındı, oylar çöplüklerde bulundu, YSK haksızlık yaptı, taraf güttü…” şeklinde mazeretlerin arkasına sığınma yoluna gidiyor. Seçimi kazanma özelliği olmasa da yıllardır kaybede kaybede seçim sonuçlarına kılıf bulmada çok tecrübeli. Yıllardır aynı şeyleri söyleye söyleye kendisine seçimlerin bu şekilde olduğuna inandırdığı bir kesim de var. Aslında yenilgiye kendisinin dışında bir sebep arayan, ben diğer seçimde de kaybedeceğim, buna hazır olun demektir. Çünkü gerçekle yüzleşilmiyor.

Tek parti iktidarından sonra birkaç koalisyon ortağı olmanın dışında bu ülkede iktidar yüzü görmeyen ve hep ana muhalefette kalan bu parti; seçim sonuçlarını iyi bir analiz etse, toplumu okusa, üzerindeki algılarla yüzleşmiş olsa başarılı olmaması hiçten değildir. Maalesef bu parti gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.

CHP’nin yapması gereken özeleştiriyi biz buradan yapalım. Şimdi soralım: CHP niçin başarılı olamıyor?
1.      Partisinde halk olmasına rağmen CHP, halkı tanımıyor, onu anlamıyor. Yani aynı dili konuşmuyor halkla. Halkı değiştirmeye çalışan, halkı cahil kabul eden bir anlayışlarının olduğu göze çarpıyor. Temel felsefeleri kendilerini değiştirmeden halk değişmeli anlayışları var. Halkın ihtiyaçlarıyla onların ihtiyaç öncelikleri farklıdır.
2.      CHP, geçmişiyle yüzleşmelidir. Özellikle tek parti döneminde yapılanlar hala halkın belleklerindedir. Günümüz CHP’si halka “Ey halkım! Geçmişte bizim partimiz halka şöyle davrandı, dini yaşantının önündeki engelleri aşmada destek olmadığı gibi köstek oldu. Biz bugünün CHP’si partimizin geçmişte yaptığı yanlışları bugün kabul etmiyoruz, reddediyoruz ve halkın bir kısmını bilerek veya bilmeyerek mağdur ettiğimizden dolayı özür diliyoruz. Bugün geçmiş hatalarımızı kabul etmediğimiz gibi bugün din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olmak istiyoruz. Biz halkın giyimiyle, kuşamıyla, inancıyla uğraşmayacağız. Halkın dokusunu değiştirmeye kalkmayacağız…” dese inanın toplumla arasında sorun kalmaz. Ama maalesef hiçbir CHP yetkilisi bu özeleştiriyi bugüne kadar yapmadı. Ya “Öyle değil,  iftira” diyerek yalanlama yoluna gitti, ya da savunmaya geçti.
3.      Yine CHP, yeni CHP’nin tek parti sonrası “Başörtüsüne karşı okullarda ve kamusal alanda iyi bir sınav vermediğini, askerle yan yana gelmekten kaçınmadığını, 367 garabetini savunduğunu, meslek liseleriyle ilgili katsayı mağdurlarına destek olmadıklarını, İHL’lere sıcak bakmadıklarını bugün tasvip etmiyor ve o politikaların yanlış olduğunu kabul ediyoruz…” demelidir.
4.      Geçmişiyle yüzleşen CHP, halkın içine girmelidir. Camide, cemaatte, çarşıda, pazarda, kahvehanede…halk ile iç içe olmalıdır. “Biz de sizden biriyiz” imajı vermek suretiyle halka güven vermelidir.
5. Girdiği seçim sonuçlarına saygı gösterecek, “Seçmen böyle takdir etmiştir, sağlıklı bir seçim olmuştur, eksikliklerimizi giderip diğer seçime o şekilde hazırlanacağız, kazananları tebrik ederiz” diyebilmelidir.
Geçmişiyle yüzleşen ve geçmiş yanlışları kabul ederek öz eleştiri yapan bir CHP, halkın içine girerse geçmiş ve mevcut kazanımlarının yok olmayacağına inanan halk, diğer partilere nasıl oy veriyor ve onları iktidara getiriyorsa CHP’ye de şans verir. Yok böyle yapmazsa inanın “Balık kavağa çıkar” CHP’nin iktidara gelme şansı yoktur. Benden söylemesi…