10 Ocak 2018 Çarşamba

Bu Ayaklar Bu Vücudu Çekmez!

Çağımızda çözümü olan hastalıklar olduğu gibi hala tedavisi mümkün olmayan, tedavisi yapılsa da kolay kolay geçmeyen, sık sık nükseden hastalıklar vardır.

Günümüzde öldürmeyen, ama ondurmayan bir hastalık türü var. Adı tıp dilinde nedir bilmem. Ben adını ayak ve diz hastalığı derim. Çünkü bu hastalık ayakta. Üstelik çok yaygın. Hele bir de yaş ilerlemişse, kilon da varsa yakalanmaman mümkün değil. Sorun ya ayak bileğinde ya da diz kapağında. Ne bükülüyor, ne de kaldırılıyor. Kiminin diz kapağında kemiklerin arasındaki sıvı biter, kimi kilodan dolayı ayak çekmez, kiminin ayak bileğinin lifleri kopar. 

Çok genç yaşta görülüyorsa bu hastalığın adı; futbolcu hastalığıdır. Koşmaktan, çarpışmaktan, düşmekten ve dengesiz basmaktan dolayı ayak bağlarında kopma, ayak dönmesi meydana gelir. Kiminin tedavisi merhemle, kimininki fizik tedavi ile, kimininki son çare ameliyat olmakla son bulmaktadır. Kilolu olanlara doktor, kilo vereceksin diye tavsiyede bulunur.

Bu ayak bileğinde, diz kapağında oluşan hastalık eskiden nasıldı, bu kadar yaygın mıydı bilmiyorum. Ama günümüzdeki kadar yaygın olduğunu sanmıyorum. Kolay kolay yürütmüyor bu hastalık. Hele merdiven gördü mü bu hastalar, daha merdivene gelmeden nasıl çıkacağım bu kadar basamağı endişesini taşımaya başlıyor. Çünkü ayağını belirli bir yükseklikte kaldırmakta zorlanıyorlar. Otobüse binemiyor, otobüsten inemiyor. Binmeleri ve inmeleri için bir merasim gerekiyor. Eski tip olan şehir içi otobüslere çoğu yaşlılar, ben buna binemem diyerek bir sonraki otobüsü beklemeye koyulurdu bir zamanlar. Bu tür hastalığa yakalananların yürüme ve ayağını kaldırma sorununun yanında çömelmeleri, eğilmeleri, ayak ve dizlerini bükmeleri ve namaz kılmaları da sorun. Hatta bu yüzden bir ara camilerimizde sandalye üzerinde oturarak namaz kılma çok yaygınlaşmıştı. Diyanetin sandalyeye oturarak namaz caiz olmaz fetvasından sonra biraz azaldı. Ama hala kılanlar var. Böyle namaz olmaz demek kolay. Gel sen onu bir de bu hastalığı çekene sor. Otursa kalkamıyor, kalksa eğilip oturamıyor. Evlerimizde alaturka tuvaletlerin yanında banyolara alafranga tuvaletler de yapılır oldu. Bir diğer adı da engelli wc'si. Umum tuvaletlerde ve otellerde de bu tip wc'ler yaygınlaştı.

Eskiden yaygın olmayan bu ayak hastalığının günümüzde çok yaygınlaşmasının nedeni, öyle zannediyorum hareketsizliğimizdir. Eski insanlar bedenen efor sarf ederek çalışırdı, işleyen demiş ışıldar misali, ayak ve dizde pek sorun ortaya çıkmazdı. Şimdilerde bedenen yapacağımız birçok işi teknoloji vasıtasıyla yapıyor ve beden gücünü fazla kullanmıyoruz, zihnimiz yorgun olsa da bedenimiz iş yapmıyor. Zira masabaşı iş yapıyor çoğumuz. Ev hanımları da masabaşı iş yapanlardan farksız bir durumda. Yürümeyi unuttuk zaten. Neredeyse arabadan inmiyoruz. Vücut hareket etmeyince işleyen ayaklar işlemez oluyor, pas tutuyor. Hareketsizliğimiz kilo almamıza sebebiyet veriyor. Normal vücudu taşımakla görevli ayak, kilolu bir vücudu taşımak zorunda bugün.

Hasılı yeme ve içmesine dikkat etmeyen, sağlıklı ve dengeli beslenmeyen, sağlık açısından düzenli yürümeyen bir vücut hormonlu ve anormal bir şekilde enlemesine gelişiyor. Kilo sorunu yaşadığımızı bile bile inadım inat diyen bir kafanın ceremesini ayaklarımız çekiyor. Hangi tedaviyi görürsek görelim, istersek ameliyat olalım, ayak ve dizler eski randımanını almıyor, ömrümüzün geri kalanını ağrıyarak, topallayarak ağır-aksak, düşe kalka geçiriyoruz. Yanlış ve sağlıksız beslenmeden dolayı düçar olduğumuz diğer hastalıkları saymıyorum bile.

Hasılı, normal vücudu çekmekle görevli ayaklarımız, koca vücudun sıkletini çekmez. Bakmayın siz çeker göründüğüne. Gücü yettiği kadar çekmeye çalışıyor ama ah bir dile gelip "Niye arkadaş! Sizin akılsız başınızın cezasını bu bacaklar çekiyor, insaf ya hu! Allah'tan korkun" derdi. Ama ne edersiniz ki evren yasası böyle...10.01.2018 Ramazan YÜCE, Konya

9 Ocak 2018 Salı

Sen misin fazla uyuyan!

Sabah bir kalktım, saat 10.00'a yaklaşıyor. Hafta içi hiç bu kadar uyumamıştım. Deliksiz uyumuşum. Ama kafa kazan gibi. Başımda ince bir sızı, ağrıyor. Elimi-yüzümü yıkadım. Baş ağrısı yine geçmedi. 

Hapla aram yok, kolay kolay da atmam. Hele kan verme zamanım yaklaşınca hapın yüzüne bakmam. Kendimce tedavi ederim. Tekrar lavaboya gittim. Şakaklarım başta olmak üzere şakaklarımın üstünü ve boynumu ıslatıp ovaladım. Rahatladım biraz. 

Ardından okula gittim. Derslerime girdim. Bir dersimde bir öğrenciyi elinde makasla bir şey keserken gördüm. Nedir o dedim. Hap dedi. Başım mı ağrıyor dedim. Evet dedi. Her başın ağrıdığında atar mısın dedim. Evet dedi. Zaten müptelası olduğu belliydi. Zira çantasından ağrı kesici tablet taşıyordu anlaşılan. Kullanmasan iyi olur, git elini-yüzünü yıka gel, rahatlarsın. Ağrıyan yerini de ovcala dedim. Sessiz kaldı.

Dersten sonra çarşıya geçtim. Akşama doğru eve geldim. Dışarıdaki açık hava, hafifleyen baş ağrımı gidermedi nedense. Vücudumdaki ağırlık devam etti. 

Başım niçin ağrımış olabilir? Neden olacak?Fazla uyumadan. Normalinden fazla uyursan -sen misin uyuyan- ağrımaz başını ağrıtırsın böyle. Bir şeyin azı da zarar, fazlası da. Her işi tadında bırakmak lazım. Uykuyu da öyle. Az uyursan gündüz, sersem sersem, uyuşuk bir şekilde uyur durursun. Çok uyursan kafanın içinde bir başka kafa taşırsın. Akşama kadar ağırlığını ve ağrısını çekersin. Ne yediğinden, ne içtiğinden, ne gezdiğinden zevk alır, ne de işine kendini verebilirsin.

Akşam erken yatıp sabah erken kalkmak gibisi var mı? Erken kalkan erken yol alır. İş yapmak için akşama kadar epey yol alır, dünyanın işini yapar. Geç kalkan insanın planı olmaz, işini vaktinde yapamaz, işini yetiştiremez.

Siz siz olun, benim bugün yaptığım gibisini yapmayın. Zamanında yatın, işiniz olmasa da erken kalkın. Yoksa ağrımaz başınızı ağrıtırsınız benim gibi. 09.01.2018 Ramazan YÜCE, Konya

'Söz senettir' devri geçmiş artık

Dün yeni evlenecek bir genç aradı. "Abi! Mart, nisan gibi düğüne kalkacağım. Kiralık bir ev bulmuştum, adam başkasına vermiş. Şimdi yeni bir ev buldum. Burası da memur kefil istiyor, bana kefil olur musun, dedi. Olurum dedim.

Az sonra bir daha aradı. Emlakçinin kontratı hazırlaması için TC numaramı istedi. Telefondan verdim numaramı.

Az sonra bir daha aradı. Emlakçı, imza için ne zaman gelebileceğimi sormuş. Yarın saat 14.30'da gelebileceğimi söyledim.

Az sonra bir daha aradı. Gelirken devlet memuru olduğumu ispatlayan bir belge istemiş emlakçı. Tamam onu da getireyim dedim.

Dersten sonra gideyim, verdiğim saatte orada olayım, kimseyi bekletmeyeyim diye hazırlık yaparken ertesi gün tekrar aradı, abi! Gelebilecek misin? Ev sahibi, 14.00-14.15 gibi gelecekmiş diye. Tamam geleceğim dedim. Okuldan bir görev yeri belgesi alarak ayrıldım. Şimdi kefil olmaya gidiyorum.

Anlaşılan çiçeği burnundaki damat adayı bu evi çok istiyor. Bir daha bulamam belki diyerek aylar öncesinden ev kiralama yoluna gidiyor. Oğlan haklı. Başka da çaresi yok zaten.

Burada garip olan emlakçının tavrı. Sağlamcı mı sağlamcı. Haydi tanımıyor, kefil istedi diyelim. Adam her kefili kabul etmiyor. Beni de tanımıyor. Zira yeni tanışacağım. Zaten adam beni değil, devlet memuru arıyor, kefil illaki devlet memuru olacakmış. Zira kiralayan kirayı vermezse benden alacak. Ben de vermek istemezsem maaşıma haciz koyduracak.

Evi kiralamak isteyenden önce emlakçıya vardım. Ev sahibi, babasıyla birlikte oradaydı. Kiracıyı bekleyeceğiz dedi. Zira birlikte atılacakmış imzalar. Devlet memuru olduğumu belirten belgeyi verdim. Nüfus cüzdanımı da istedi. Verdim, aldı önüne koydu. Ne yapacaksın kimliği? Zira devlet memuru olduğumu belirten belgeyi verdim, tc numaramı aldınız. Yapacağımız bir kontrat. Bu kadar belge de neyin nesi? Sanki devlet dairesi gibi istiyor da istiyorsunuz. Üstelik şimdi devlet daireleri sizin istediğiniz belge kadar istemiyor, şunun şurasında bir emlak işi yapıyorsunuz, bu kadar güvensizlik fazla değil mi? Ayrıca sizin bu kimlik fotokopimi kötü amaçlı kullanmayacağınızı nereden bilebilirim, dedim. Yer tespiti içinmiş hepsi. Emlakçı verdiğim memurluk belgesini epey bir inceledi. Sahtemi, değil mi iyice baktı.

Hazırlanan kontratı istedim. Okudum hepsini. Adam 25 madde yazmış. Akla gelebilecek her şey vardı maddeler arasında. Bir yıllık kira bedeli olan senetin iki yerine, kontratın altına, iletişim bilgilerinin olduğu bir başka kağıda imzamı attım, hayırlı olsun dedim. Çay içer misiniz ikramına da hayır dedim. Ev sahibinin babası, kim ve neci olduğumu öğrenmek için epey bir didindi. Kısa ve net cevaplar verdim. Dilimin ucuna "Bırak mübarek! Fazlasıyla belge verdim. Yetmedi. Şimdi de şeceremimi öğreneceksiniz" demek geldi, söylemedim. Dedim bu kadar belgeyle kendinizi garanti altına almaya çalışıyorsunuz. Kefil olarak devlet memuru istiyorsunuz. Yarın bu genç, ev kirasını veremezse gelir öderim. Ben ödemek istemezsem hiçbir şey yapamazsınız. Siz benim maaşıma haciz koydurmadan gider maaşımı haczettirir, siz de para alamazsınız, bu çocuğu çıkarmak isteseniz mahkeme yoluyla uğraşır, birkaç yıl uğraşırsınız dedim. Adamlar iyice işkillendi. "İnsanlara güven kalmamış, bak siz bile böyle diyorsunuz" dediler, vedalaşıp ayrıldım. 

Vakit geçirmek için tanıdık bir esnafın yanına vardım. Esnaf, "Hayırdır, hafta içi buralarda pek görünmezdin" dedi. "Param yok ama kefil oldum birine" dedim. Olanı anlattım. Çayımızı yudumlarken esnaf, "Dün biri aradı; kimdir, necidir, nasıldır diye sordu. Demek ki bundan dolayı sordular" dedi. Şaşırdım iyice. Adamlar bir evlerini vermek için kılı kırk yarmışlar dedim. 

Az sonra yanımıza gelen bir avukat, "Bu dünyada memur olmak varmış" dedi. Siz devlet memurunu beğenmez, ne uzar, ne kısalır dersiniz. Bakın avukat olmuş, terzi olmuşsunuz. Ama sizin kefilliğinizi kabul etmiyor kimse. Arkamda tapu gibi devlet var, dedim. Gülüştük.

Hasılı, toplumda var olan ve iyice derinleşen bu güvensizliğin sonu hayır değil. Ev sahibi kendini, emlakçı işini baştan garantiye alıyor. Zaten kiralar aldı başını gidiyor. Allah kiracı olana yardım etsin. Ev sahiplerine de iyi kiracılar versin. Daha kefil olmadan adamlar yordu beni. Kefil olmadan önce işin yoksa şahit ol, paran çoksa kefil ol sözü aklıma geldi.  Ama aldırış etmedim. Niyetim neslin korunması amacıyla toplumun temeli olan yeni bir ailenin kurulması için evlenecek olana ve ev sahibi olana Allah yardım eder misali bir katkım olsun istedim. İnşallah değer. Bana da iş düşmez. 09.01.2018 Ramazan YÜCE, Konya