4 Aralık 2015 Cuma

İncir misin Yoksa Patlıcan mı?***

(Anne babalarımız yaşlanınca niçin yanımızda kalmazlar?)

Bundan 25-30 yıl önceleri bir iki odalı evlerde ortalama 5-6 kardeşli evlerde otururduk. Evde genelde sadece baba çalışır. O kadar kişiye bakardı. 
          
Kardeşler aynı yatağı, yorganı paylaşır, büyüğün elbisesi küçülünce küçüğe geçerdi. Dizler eskidiğinde yama vurulurdu. 

Zengin-fakir her aile ayağını yorganına göre uzatırdı. Lüks tüketimden ziyade zaruri ihtiyaçların giderilmesi öncelikliydi.

Ağabeyimizin evlenme vakti gelince kız istenmeye gidilir. Kız babası "ayrı mı alacaksınız, beraber mi" diye sormazdı. Evin bir odası ağabeyimize ve yengemize tahsis edilirdi. Birkaç yıl sonra evlenme sırası gelen ağabey evleneceğinde önceki evlenen bir başka eve çıkar. Ağabeyin boşalttığı oda yeni gelin-damada bırakılırdı. Bu şekilde evin en küçük erkeği de evlendirilir. En küçük,  babanın yanında oturmaya devam ederdi.

Eve gelen gelinler kayınbabayı, kayınvalideyi, çelebiyi ve görümceyi daha iyi tanırdı. Gelin-kaynana, gelin-görümce arasında çıkan sorunları tek otorite olan evin direği baba çözerdi. Babanın sözünün üzerine söz söylenmezdi. Yeni doğan torun/yeğen tüm ailenin içerisinde akrabaları tanıyarak büyürdü. Kimse birbirini yabancı görmezdi. Herkes ailenin birinci sınıf ferdiydi. Anne-babalar gelin-oğul-torun elinde dünyasını değiştirirdi. Diyeceğim o ki her aile büyük aileydi. O kalabalık nüfusa küçük  evler dar gelmezdi. 

90'lı yıllarla başlayan, günümüze kadar  artarak devam eden yeni modelimiz; Küçük aile modeli. Yani önceki hayatın tam tersi…

Önce hayatımıza 100 m karelik evler girdi. Önceki evlere göre saraydı. Oğlan evleneceği zaman kız istenmeye gidildiğinde "ayrı mı alacaksınız, beraber mi" soruları sorulmaya başlandı. Çok geçmedi,  "beraber alacağız"  sözü ayıplanır oldu.  Şimdilerde sorulmaz  oldu artık böyle bir soru. 

Oğlan evlenmeden ilk önce damat evi kiralanır oldu. Artık herkesin evi barkı ayrı... Eskiden herkes birbirine bakarken şimdi herkes kendine bakar oldu. 100 m’’lik evler şimdi fakir ve dar gelirlinin oturacağı evdir. 120, 130, 140, 150... vb metre karelik evler  çekirdek ailelerin tercih mekanları oldu. Haftada, on beş günde baba-oğul, gelin kaynana misafir gibi birbirine lütfen gelir gider oldu. Çocuklar; büyükler olmadan koca evlerde, kreşlerde, bakıcıların elinde büyümeye başladı. Çocuk, bakıcıyı  kendine daha yakın bulmaya başladı. Çocuk/torun; anne-babaya, büyükanne-büyükbabaya, amca ve halaya yabancı büyüyor artık.

Mehmet Okuyan'ın oğlu ile Mustafa İslamoğlu'nun kızı evlendiği zaman "İslamoğlu, "Kız evden gitti" deyince Okuyan, " Senin kız evden, benim oğlan elden gitti" diyerek günümüzü anlatmıştır.

Günümüzde ataerkil aileden anaerkil aileye, büyük aileden küçük aileye doğru evirildik. Bir Fransız atasözü var: "Oğul kazanmak istiyorsan kızını evlendir. Kaybetmek istiyorsan oğlunu evlendir" diye.

Sadede geleyim. Şimdi anne babalar koca evlerde yapayalnız. Oğlan gelecek, gelin gelecek, kız gelecek, torun gelecek diye bekleyiş içerisinde. Yalnızlara oynuyorlar. Gelin-damat, "Gelin burada kalın" dese de anne babalar evladının evinde kalamaz oldu. Çünkü kendilerini yabancı hissediyorlar, eğreti görüyorlar. Rahatsız etmeyeyim, rahat edemezler ya da rahat edemem diye düşünmektedirler. Bakıma muhtaç olsalar da evlerini terk edemiyorlar. Acaba sebebi nedir? Bunun üzerinde durmak gerekiyor.

Kanaatimce oğlan-gelin, kaynana-kaynata ile hiç birlikte kalmayıp ilk evlendiğinde ayrı evde oturunca birbirlerine karşı ısınma, tanıma ve ülfet meydana gelmiyor. 

Anne ve babalar, bakıma muhtaç oldukları zaman eğer çocuklarının evine taşınmak zorunda kalırlarsa o kaldıkları ev kendilerine zindan hale gelebiliyor. Anne-babaların en rahat ettiği evladının evi, eğer oğlan-gelin geçmişte baba-annenin yanında kalmışsa o oğlan ve gelininin yanında daha rahat kalabiliyor.

Eskiden imkansızlıklar dolayısıyla bir evde kalmak, insanları terbiye ediyormuş gerçekten. Şurada 8-10 yıl sonra anne-babalar, oğlumun evine gitmektense evimde yalnız ölürüm ya da huzurevine sığınırım deme noktasına gelecekler. Hele anne-baba, bakıma muhtaç hale geldiğinde evlatları arasında bir gün dahi sektirmeden "Sıra sende" nöbeti, sanırım en fazla bize saçını süpürge eden anne babalarımızı yaralar. Hoş devlet hasta olana bakana para da veriyor artık. 

Anne-babalarımızla kalmayan bizler sanki yaşlanmayacağız, bakıma muhtaç olmayacağız. Şunu unutmayalım ki sağlamken anne babasını ihmal eden hastayken hiç bakmaz. Halbuki doğduğumuzda ne kadar da sevinmişlerdi. Hastalandığımızda sabahlamışlardı belki de. Yüreğimiz varsa bir soralım: "Doğduğumuz zaman ki sevinciniz devam ediyor mu" diye.  Soramayız. Çünkü iyi yapmıyoruz. Doğru yolda değiliz. Belki de içimizdeki mutsuzluğun sebebi budur. 

Hani inandığımız dine göre, onlara biz öf bile demeyecektik. Küçükken bize baktıkları gibi biz de büyüdüklerinde onlara bakacaktık. İstisnalarımız vardır. Onlardan Allah razı olsun. Ama büyük bir çoğunluğumuz iyi bir imtihan vermiyor. Bu gidişle biz sadece huzurevlerinin sayısını artırırız. Unutmayalım ki Peygamberimiz, 3 kişinin duası geçerlidir der. Bunlar: "Misafirin duası, anne-babanın evladına duası, mazlumun duası." Babaların evladına yapacağı dua bedduaya dönmez inşallah. Şunu hiç birimiz unutmayalım ki herkes ektiğini biçer. Kim, kime ne şekilde davranırsa evladından onu görecektir. Ayrı evlere alıştık. Bari sık gelinip gidilse...

Yazımı uzattım farkındayım. Ama şu fıkrayı da yazmadan edemeyeceğim:

Babası küçük Nasrettin'e incir getirir şehirden. Küçük Nasrettin çok sever bu meyveyi. Gel zaman git zaman hoca büyür, yolu şehre düşer. Hemen bir manavın önünde durur. Meyvelere göz gezdirir. Tadı damağında kalan meyveyi göremez. Ne aradığını sorar manav. Hoca, ismini unuttuğunu söyler. Manav, "Tarif et, nasıl bir yiyecekti" der. Hoca, "İçi çekirdekli, dışı yeşildi" deyince manav, "Hâ sen patlıcan istiyorsun" diyerek patlıcanı poşete doldurur. Hoca yılların özlemini gidermek için sabırsızlanır, daha yoldayken poşetten bir patlıcan çıkarır ve ısırır. Bakar ki tadı acı mı, acı... Eski tadı bulamayan Hoca,"Ulan büyüyünce ne kadar da acı oluyorsun" der.

Bu fıkranın üzerine var mı söz söyleyecek? Sonunda hepimiz patlıcan olduk. Babalarımız patlıcanın küçüğü inciri istiyor haberimiz olsun. Anne babasının gönlünü alan, hayır duasını alan evlatlara selam olsun... 04/12/2015

***19.06.2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayınlanmıştır.

3 Aralık 2015 Perşembe

Takviye Dersler/Kurslar ve Başarı/Başarısızlık

Takviye Dersler/Kurslar ve Başarı/Başarısızlık

-Üstat, takviye, yetiştirme adı altında açılan kursların öğrencilere faydası var mı?
-Faydası yok. Olsa da devede kulak misali.
-O zaman niye açılıyor?
-Dostlar alışverişte görsün diye.
-Gerçekten böyle mi? Faydası yok mu?
-Anne-baba ve öğrencileri "Takviye alıyor/um" diye psikolojik olarak rahatlatır.
-Eee o zaman?
-Çocuğun akşam ve hafta sonları o kadar ders görüp kafasını şişirmesi ve bedenen yorulması da işin cabası. Kurs ücreti, yardımcı kaynak vb masrafları da velinin boynunu büken ayrı bir dert.
-İyi de bu kursları Milli Eğitim istiyor, okullar istiyor. Veli ve öğrenciler de istiyor. Bu kadar kişinin istediği bir şey yanlış olur mu?
-Hepsi iyi niyetli. Fakat çocukları çatlatmak/çıldırtmak için uğraşıyor. Daha çocuklar çocukluğunu yaşamadan omuzlarına büyük bir yük yükleniyor. Bu vücut bu sıkleti çekmez. Toplum olarak yanlış yoldayız. Sadece kendimizi avuturuz.
-Yahu sen ciddi mi söylüyorsun?
-Maalesef ciddi söylüyorum. Çocukluğunu doya doya yaşayamayan çocuklar hayatı boyunca mutlu olamazlar.
-Sahi, bu kursların faydası yok mu?
-" Hedefi olan, azim ve gayretli, plan ve program dahilinde ne yaptığını bilen, bilinçli çalışan öğrenciler için faydalı olabilir. (Bu şekil çalışanlar için okul derslerine devam da yeterlidir.) Fakat bu şekil çalışanların sayısı azdır. (Hedefi olmayan, plan program dahilinde  bilinçli çalışmayanlar için ise dünyanın en iyi hocalarını getirseniz, en iyi okullara gönderseniz hiç mesafe katedemezsiniz. Çünkü hedefi olmayana yol gösteremezsiniz.) Başaranların sayısına göre başaramayanların sayısı daha fazladır.

Bugün TEOG sınavına ve YGS-LYS sınavına hazırlanıp da kurs ve etüt  merkezlerine genelde gitmeyen  yoktur. Özel ders alanlar, özel okula gidenler, Temel Liseye geçişi tercih edenler de az değildir. Hele lise bitince 2-3 yıl dershaneye gidip hazırlananlar bile var. Şu ya da bu şekilde takviye alanlar başarılı olsaydı bugün başarısız çocuklarımız olmazdı.
-Kursa devam edip de başarılı olmayana örneğin var mıdır?
-Hem de çok. Bildiğim bir öğrenci TEOG sınavı için sorumlu olduğu 6 dersten 4 tanesinden kursa yazıldı. Din Kültürü ve İngilizce'ye gitmedi. Geçen hafta Teog sınavına girdi. Toplamda 12 yanlışı var.    
Takviye aldığı derslerden;
Türkçe'den 3,
Matematik'ten 2,
Fen ve Teknoloji'den 1,
İnkılap Tarihi'nden  2  yanlışı var.

Takviye almadığı derslerden;
Din Kültürü'nden 2,
İngilice'den 2 yanlışı var.

Görüldüğü gibi öğrencinin takviye aldığı ve almadığı derslerden ortalama her dersten 2 yanlışı var.

Yine bir öğrenci OKS isimli bir sınava hazırlanmak için babası tarafından geçmişte ünlü bir dershaneye yazdırıldı. Sene başında dershanenin yaptığı seviye sınavında 31 net yaptı. Yıl sonunda yapılan OKS'de ise yine 31 net ile mezun oldu. Yani sıfır elde var sıfır.

Geçmişte ünlü bir dershanenin müdür yardımcısı ziyaretime geldi. Laf lafı açtı. Dershaneci, "Hocam 800 öğrencimiz var. Dershaneler açılmadan bir seviye belirleme sınavı yaparız. İlk 200 tanesinin üzerinde yoğunlaşırız. 600'ünün parasını alırız.
-Lafı nereye getireceksin?
-Demem şu ki, başarıda büyük pay sahibi öğrencinin kendisidir. Öğretmen, okul, dershane yol gösterir; rehberlik yapar. Gösterilen yoldan giden başarılı olur. Yoldan sapanlar dökülür.

Lisede çalışırken kayıt yaptırmaya gelen veliler ahiret soruları sorardı: " Okulunuzun başarısı nasıl, 4 yıllık fakülteyi kazanan kaç öğrenciniz var. Okulunuz şu âna kadar kaç tıp/hukuk çıkardı. Öğretmenlerinizin yaş ortalaması kaçtır, öğretmenleriniz başarılı mı..vb sorular sorulurdu. Ben kendilerine, "Siz Konya'da o kadar Anadolu Lisesi varken niçin bizim ilçe okulunu tercih ettiniz" diye sorardım. "Konya'daki Anadolu'ları kazanamadı. Kazansaydı burada ne işim vardı zaten." cevabını alırdım. Yine kendilerine "Okulu okul yapan öğrencidir. Kumaşınız iyiyse öğretmenlerimiz iyi bir terzidir.
-Başarılı olamayanların kapasitesi mi yok?
-Bir çoğunun kapasitesi var. Hatta başaranlardan daha fazla bir zekaya da sahip olanları çoktur. Ergenlikle beraber derslere ilgisizlik, düzenli, tertipli çalışmama onları bir müddet daha başarılı kılar. Hazırdan yerler...Sonra  ipin ucunu kaçırırlar, bir çoğu  bir daha kendisini toparlayamaz. Toparlamadıkça da başta ailesinden başlamak üzere dışlanma ile karşı karşıya kalır.
-Peki ne yapmak lazım?
-Yapılacak olan basittir. Bir çocuğun başarısında ilkokul 1-4/5 okutan sınıf öğretmeninin payı büyüktür. Çocuk eğitimini, ders çalışma yöntemini, kişiliğini, temelini ilkokuldan alır. Daha sonra üzerine bina eder. Başarıda öğretmenin değişmemesi esastır. Çocuğun seviyesine inme önemlidir. İlk okul öğretmenlerini seçerek almak gerekir. Eğitimde en yüksek maaşı onlar almalıdır. Çocuğu birinci sınıftan alan öğretmen onu mezun etmelidir.
-Teşekkür ederim.
-Eyvallah...
Ramazan YÜCE  03/12/2015

2 Aralık 2015 Çarşamba

Böyle Ev Sahibi Herkes Başına...

-Hiç kirada oturdun mu?
-13 yıl.
-Kaç ev değiştirdin?
-6 defa.
-Ev sahipleri mi çıkardı?
-Hayır. 
-Sebep?
- 3 il gezdim. İlk kiraladığım evleri ilk bir yılın sonunda genelde küçük geldiği için değiştirdim.
-Ev sahiplerinden çok çektin mi?
-Hayır hiç birinden çekmedim. Hepsi iyilerdi Allah razı olsun. Neden sordun?
-Genelde kiracılar ev sahiplerinden, ev sahipleri de kiracılardan şikayetçi oluyor da onun için sordum.
-Allah herkese başını sokabileceği bir ev, ev sahiplerine iyi kiracı, kiracılara da iyi ev sahibi versin. Hele Adana'da bir ev sahibim vardı. İyi demek eksik kalır. İyinin iyisi.
-Sana ne yaptı ya da yapmadı da iyi diyorsun?
-Adana'da kiralar yıllık ve peşin biliyorsun. Bana, "Benim evdeki kiracının tayini çıktı, ev boşaldı, sen otur" dedi. "Evin mevkisi, konumu itibariyle tam bana göre. Ama hocam biraz hukukumuz var. Alavere yapınca insanlar genelde bozuşuyorlar. Ben tutmayayım" dedim. "İşimizi sağlam yaparsak niye bozuşalım" dedi. "Bana kirayı aylık ver ve çıkan kiracının bedelinden öde. Bir yıl sonra da kirayı sen belirleyeceksin." dedi. Tutmaya karar verince bir kontrat getirdi. Kuralları yazdı. Birlikte imzaladık. Ardından bir de tahliye formu çıkardı. Onu da imzaladık. Kontrat neyse de daha oturmadan tahliye kağıdını görünce biraz şaşırmıştım. Ama en doğrusu da buydu. Her ay kirayı verdiğimde de hep utana sıkıla aldı. Almamak için  her yolu denedi.
-Niye ki?
-"Hocam bu ay odun-kömür ayı. Kira kalsın" derdi. Eylül ayı gelir. "Hocam bu ay okullar açılacak çocukların kitap-defterini al, dursun" derdi.
-Eee, kira vermez miydin?
-Zorla verirdim. Diğer aylar için  söyleyeceği hiç bir şey bulamazsa, " hocam bu böyle olmaz, sana bir ev almak lazım" der. Utana sıkıla kirayı alırdı.
-Yav böyle ev sahibi olur mu?
-İnan böyleydi. Hatta benden aldığını eve harcamak için uğraşırdı. " Hocam, Konya'ya tayin istemeyeceksen güneş enerjisi taktırayım" derdi.
-Sen ne dedin ya?
-Ben de "Hocam ben tayinciyim. Konya'ya gidemediğim için Adana'ya geldim. Fırsatını bulduğum zaman gideceğim, enerji falan kalsın" derdim. 2,5 yıl evinde oturdum. Ama çivi bile çakmadım duvarlarına. 

Konya'ya tayinim çıktı. Dostlarımdan borçlanarak bir de ev sahibi olmuştum.  Son kirayı vermek için gittim yanına. Kirayı verdim, vedalaştım. Ev aldığıma da çok sevindi. Ayrıldıktan 10 dakika sonra aradı. Verdiğim kiranın üzerine bir miktar daha para koyarak "borçlarını ödemede yardımcı olsun. Çam sakızı, çoban armağanı" dedi. Olmaz dedimse de ısrarı karşısında almak zorunda kaldım. Bir kaç ay sonra da verdiği miktarı hesabına yatırdım. 
-Gerçekten iyi bir ev sahibi imiş. Bir daha görüştünüz mü hiç.
-Görüştük elbet. Çocuğum Ankara'da bir okul kazandığı zaman bir yıl boyunca oğlu, burs verdi.
-Durumu iyiydi o zaman. 
-Çok da iyi değildi. Tek maaşlı biri. 
-Ne iş yapardı ev sahibin?
-Öğretmendi.
-Valla, helal olsun. Bu devirde böyleleri de var demek ki.
-Peki sen ona hiç iyilik yaptın mı?
-Çam sakızı çoban armağanı. Bazı iyiliklere sebep oldum.
-Allah senin ev sahibinden razı olsun. Herkesi iyilerle karşılaştırsın. İyi kiracı ve iyi ev sahipleri versin.
-Amin...
Ramazan YÜCE  02/12/2015