1979-1980 öğretim yılında orta birinci sınıfa başladım. Yatılı olarak da Hacı Veyizzade Yurdunda kalıyorum.
Okullar kapanınca memleketin yolunu tutmuyoruz. Çünkü yurtta kalmanın tek şartı, her yıl yaz döneminde hafızlığı sağlamak.
Orta 1.sınıftan liseyi bitirince kadar kaldığım yurtta hafızlık sağlamaya devam ettim.
Görevli hocalara günde bir cüz okumak suretiyle sağlamayı bir ay içinde bitiriyordum.
Ardından yaz tatilini geçirmek üzere köyün yolunu tutuyordum. Geri kalan yaz tatilimde de okullar açılınca kadar inşaatlarda amelelik yapıyorum. Bunun tek istisnası, lise dörde geçtiğim yılın yaz dönemi ile liseden mezun olduğum yılın yaz dönemi idi.
Ortaokul ve lise hayatım boyunca ramazan ayı yaz aylarına denk geliyordu.
Teravihten sonra 23-24’e kadar çarşıyı turlar, yurda dönerdik. Sahura kadar yatmayıp sabahında hocalara dinleteceğimiz cüzümüzü yapardık.
Sabah sekizde ezberimizi dinlemek üzere üç dört hocamız gelir, bizler de mescitte yerimizi alırdık. Sırayla ya da aradan dersini vermek üzere öğrenci ismi okunurdu. Öğleye kadar devam ederdi bu.
Öğleden sonra ikindiye kadar uyur, ikindiden sonra iftara kadar aramızda futbol oynardık.
Lise dörde geçtiğim yıl, öğretmenimiz aynı zamanda kaldığımız yurdun bağlı olduğu Türk Anadolu Vakfında da görev yapan Bekir Doğanay hocamız, Uluırmak Nuraniye Kur’an Kursunun yanındaki camide, yaz dönemi için kayıt yaptıran öğrencilere Kur’an öğretmeyi teklif etti. Olur dedim. Ardından bir teklif daha yaptı. İkindiden sonra da Dumlupınar Mahallesindeki bir eve giderek üç öğrenciye Kur’an öğretecektim. Buna da tamam dedim.
Benim için bu yaz bir koşuşturma ile geçecekti. Çünkü uyku dışında tüm günüm doluydu. Sabahtan öğleye kadar Beşyol mevkiinde bulunan aynı zamanda yatılı kaldığım Hacıveyiszade Yurdunda hafızlık dersimi verecektim. Dersimi verdikten sonra Alaaddin’e kadar yürüyüp şimdilerde Kültür Park adı verilen, o zamanlarda Fuar olan mevkiden kalkan otobüslere binip Karaman Caddesinde bulunan, Altıyol diye bilinen yerde inip ikindiye kadar camide çocuk okutacaktım. İkindi ile birlikte tekrar otobüse binip Fuar’da inecektim. Oradan Aydınlık Evler otobüsüne binip Dumlupınar Mahallesindeki eve giderek üç kişiye Kur’an öğretecektim. Dönüşte tekrar Fuar’da inip kaldığım yurda geçecektim.
Yurda gelince dinlenmek yok. Akşam yemeği, akşam ve yatsı namazının ardından birkaç arkadaşla beraber Alaaddin ve çevresini biraz turlar. 23-24 gibi yurda dönerek sabahki cüzümü hazır ediyordum. Sahurun ardından sabah namazını kılarak ders verdiğimiz hocalar gelinceye kadar ne kadar uyuyabilirsem artık.
O zaman bildiğim kadarıyla sadece Konya Belediyesi vardı. Ayrıca merkez ilçeler yoktu. Bugün merkez ilçeleri düşünürsek, her gün Karatay, Meram, Selçuklu üçgeninde gidip gidip gelmişim. Evliya Çelebi gibi dünya turuna çıkmasam da adeta onun gibi dolaşmışım ya da Mevlevilerin sema gösterisi gibi aynı yerleri dönüp durmuşum.
Bu koşuşturma için ayda Türk Anadolu Vakfının verdiği maaşta bir 20 vardı ama 20 bin miydi yoksa 20 milyon muydu hatırlamıyorum.
Dumlupınar’daki evine giderek kendisinin ve komşularının çocuklarına verdiğim dersten dolayı lise birinci sınıfta matematik dersimize giren rahmetli Mehmet Singil hocamız, günlük dört vasıtaya binecek kadar otobüs bileti vermişti. Almamak için çok uğraşmıştım. Ama zorla vermişti.
Gençlik böyle bir şeymiş. Şimdi olsa vücudum bunu kaldırmazdı. Ah gençlik dediğim zaman, biz senin gençliğini de biliriz diyenlere duyurulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder