Ana içeriğe atla

Kara Kıştan Kışa, Kıştan Hazan Mevsimine ***

Küresel ısınma ile birlikte kara kış diye isimlendirdiğimiz eski kışlardan eser kalmadı. Kışla özdeşleşmiş karları görmez olduk artık. Kar, belli bölge, kenar ve yüksek yerlere yağıp geçip gidiyor. 

Kara kış önce yerini kışa, şimdi de hazan mevsimine bıraktı. Sonbaharı yaşadığımız kışları serin geçiriyoruz. 

Eskiden kış gelse de kar yağsa şu mikroplar bir kırılsa derdik. Eski kışlardan eser kalmayınca hazan mevsimini yaşadığımız kışlar, bırakın mikropları kırmayı, mikrop saçıyor, hem de küresel bir şekilde dünyayı tehdit ediyor. Her kış, dünyanın bir köşesinde bir virüs salgını baş gösteriyor. Yeter ki birine bulaşsın. Virüslü hasta kiminle temas etmişse hastalık ona geçiyor. Binlerce insan bu virüsten ölüyor. 

2019 kışında Çin'de baş gösteren, 2020 kışına devreden, gittikçe yayılan yeni korana virüs, dünyayı tümden tehdit eden küresel boyutta. Etkilenmeyen devlet ve millet yok gibi. Nice canlar virüse teslim olup ölüyor, devletlerin ekonomisinde tehlike çanları çalıyor. Dünya Sağlık örgütü bu Yeni virüse pandemi dedi. Pandemi: "Bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara” verilen genel addır. Gerçekten Afrika dışında virüsün girmediği ülke yok gibi.

Dünyayı kasıp kavuran bu virüs, dünyayı ne zaman terk eder, bilinmez. Zira söylenen kesin bir bilgi yok. Tek umut, sıcaklar artarsa etkisini kaybedeceği yönünde.

Birçok ülkeden nice ölümlere sebebiyet verse de bu virüs, bir gün etkisini kaybedecek. Dünyanın derdi bitecek mi? Yazın ardından güz, sonra kış tekrar gelecek. Bana göre kışlar, bundan sonra kâbusumuz olacak. Çünkü her kış yeni bir virüsle tanışacağız. 2020-2021 kışında ortaya çıkacak virüsü görünce koronavirüs daha iyiymiş diyeceğiz belki de. 

Anlatmak istediğim, etkisini her yıl daha fazla hissettirecek olan küresel ısınma, bundan sonra kış mevsimlerinde yüzümüzü güldürmeyecek. Küresel ısınmayı da dünyanın başına bela eden yine bizleriz, yapıp ettiklerimizdir. Çünkü bize emanet bu dünyayı hoyratça kullandık ve kullanmaya devam ediyoruz.

Dünyanın pestilini çıkardığımız gibi kendi vücudumuza da acımıyoruz. Dünyalı, bize ne sunuyorsa onu yiyip onu içiyoruz. Doğal beslenmiyoruz. Vücut yıprandıkça ve hastalandıkça çareyi ilaçlarda arıyoruz. Durmadan ilaç kullanıyoruz, özellikle antibiyotikleri. Vücudumuz da pes ediyor. Çünkü vücudumuzu mikrop ve tehlikelere karşı koruyan, bize yaratılıştan verilen bağışıklık sistemimizi her geçen gün kaybediyoruz. Vücut, savunmasız kalınca en ufak bir virüse boyun eğiyoruz.

Ne demek istediğimi koronavirüsten en fazla etkilenen kesime bakınca daha iyi anlayabiliriz. Açıklanan verilere göre bu virüsten en fazla etkilenen kesim, 60-70 arası yaş aralığında olanlar. Tanıdığım yaşlılarda gördüğüm kadarıyla yaşlılarımız, rapora dayalı olarak poşet poşet ilaç kullanıyorlar. Yani rapora bağlı ilaçlarla ayakta duruyorlar. Öyle zannediyorum, insanı koruyan bağışıklık sistemleri iyice zayıflıyor ve görevini yapamıyor.

2019-2020 virüsünü hayırlısıyla bir atlatalım. Bundan sonra yapacağımız, en ufak bir virüs ve mikropta hastalığa duçar olmamak için vücudumuzun bağışıklık sistemini güçlendirmek olmalı.

***17/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde