Ana içeriğe atla

Ara Tatilin Altını Doldurabilseydik Keşke! *

İlk, orta ve lise talebeleri bugün ilk defa ara tatil ile tanıştı. Bu karar alındığı zaman içi doldurulduğu takdirde bu tür ara tatillere sıcak baktığımı söylemiştim. Gelin görün ki her dönemde birer haftalık tatilin ötesinde herhangi bir yenilik yok. Olmasını istediğim uygulamalar olmadığına ve sorun olarak gördüklerim devam ettiğine göre hazır öğrenciler ara tatile başlamışken biz büyükler özellikle sorumlu insanlar, bu uygulama üzerine bir kez daha düşünelim isterim. 

Ara tatilin ne getirip götüreceğini, olumlu olup olmayacağını bir eğitim ve öğretim sonunu bitirdiğimiz zaman daha iyi anlayacağız. Şu kadarını söyleyeyim ki 19 Mayıs itibariyle uzatmalara oynayan, okuldan kopan çocuklar, haziran sonunu nasıl getirecekler? Bekleyip göreceğiz.

Şimdi gelelim tekrar bu ara tatil konusuna. Eğitim ve öğretimde yeni bir uygulama olan bu ara tatil ile birlikte bir takım yenilikler de uygulamaya konabilirdi. Bunlar neler olabilir? Kısaca değinmek isterim:
1.Ortaokul ve liselerde her branş öğretmeninin her dönemde yapmak zorunda olduğu sınavlar kaldırılmalıdır. Çünkü bu sınavlar herhangi bir amaca hizmet etmemektedir. Yapılan bu sınavlara ilave olarak öğretmenlerin verdiği sınıf içi performans(eskinin sözlü yerine geçen puan) ve -varsa- proje ödevi puanlarının aritmetik ortalaması alınarak öğrencinin sınıf geçme puanı ve teşekkür veya takdir almasına yaramaktadır. Başka da bir yararı yoktur. Bu sınavların öğrencinin başarısını ölçen gerçek bir sınav olmadığını MEB biliyor olmalı ki liseye gitmek için 8.sınıfın, üniversitede bir bölüm kazanmak için 12.sınıfın sonunda merkezi sınavlar yapmaktadır.)
2.MEB, 5. ve 9. sınıf haricindeki diğer sınıflardaki genel derslerin sınavlarını merkezi yapmalıdır. 6. 7.  ve 8. sınıfın her döneminde birer merkezi sınav yapılmalıdır. Toplam 6 sınavın ortalaması ile öğrenci, lise tercihi yapabilmelidir. Yine aynı şekilde 10. 11. ve 12. sınıfın her döneminde birer kez yapılan merkezi sınav ortalaması ile öğrenci üniversite tercihi yapabilmelidir. 
3.Merkezi sınavda alınan puan, aynı zamanda öğrencinin hem sınıf geçme puanı hem de teşekkür ve takdir hesaplanmasında kullanılmalıdır.
4.Öğretmen, merkezi sınavlarda öğrencinin sorumlu olduğu konuları anlatmakla yükümlü olmalıdır.
5.Merkezi sınavlarda soru çıkmayan derslerin değerlendirilmesi puanla olmamalıdır. Başarı kriteri olarak "başarılı" ve "başarısız" şeklinde bir değerlendirme yapılmalıdır.
6.Merkezi sınavlar, ara tatillerden önce yapılıp sınav sonrası öğrenciler birer haftalık tatil yapmalıdır.
7.Beşinci ve dokuzuncu sınıfın sonunda yapılacak yerel bir sınav ile öğrencilerin seviyeleri belirlenmelidir. Öğretmen bir üst sınıfta gireceği sınıfın seviyesini bilmelidir. Merkezi sınavlarda öğrencilerin aldığı puan ortalaması aynı zamanda öğretmenin performansı olmalıdır. Öğretmenin nakli ve özlük haklarının iyileştirilmesi bu kriterlere göre olmalıdır. Bu sistemin oturması ve uygulanabilmesi için ders öğretmeninin öğrenci ve veli üzerinde bir yaptırımı olmalıdır...

* 18/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde