Ana içeriğe atla

Ramazan Ayına Girerken Ben

Son çare olarak 31 Mart seçimlerine odaklanmış. Bir il veya ilçe belediye başkanı adayı olup kazanabilirsem ülkeme hizmet ederim diye düşünmüştüm. Beklentim tüm daha önceki beklentilerimde olduğu gibi gerçekleşmedi. İstanbul seçim sonuçları arap saçına dönecek gibi olmazsa bu metropolde denge unsuru olarak görev yapabilirim diye göz kırptım, o da olmadı. 

Beklentilerimi bir başka bahara saklayayım dedim. Baktım ki 2023'e kadar ufukta seçim yok. Bekleyemem ki 4,5 yıl. O zaman ne yapmalıyım, kendime bir meşgale bulmalıyım derken imdadıma aylardır beklediğimiz ramazan geldi. Beklentilerimle ramazanın ne alakası var diye düşünebilirsiniz? Şimdi kendime koyduğum hedef bir TV kanalında iftar veya sahur programı sunmak. Yapamaz mıyım? Niye yapamayacakmışım ki? Bal gibi yaparım. Hatta programı tek başıma bile sunabilirim. Ayet okur, anlamını veririm. Hadis okurum. Ramazanda neler yapmalıyız sorusunu sorar, gerekli izahatı yaparım. Orucu bozan şeylere ayırırım bir günümü. Ramazanda neler yemeliyiz, sahurda hangi yiyeceklerden kaçınmalıyız konusunu işlerim. İzleyicilere canlı yayınla bağlanır, sorularını alır, anında cevap veririm. Eski ramazanlar konusunu ele alırım. Rü'yetü hilal konusuna değinirim. İtikaf ve Kadir gecesinin önemi üzerinde dururum. İftar sofralarına işaret eder, israf konusuna vurgu yaparım. Sadaka, zekat, infak, sadakayı fıtır, ramazan kolisi gibi konulara yer veririm. Kimler oruç tutmalı, kimler tutmaz, oruç kimlere farz gibi nice konuları bir ay boyunca işlerim.

Gördüğünüz gibi program yapmaya ve sunmaya bilgi ve birikimim var. Bunu en güzel şekilde yapacağıma  öz güvenim tam. Artı yönlerim fazla. Tek dezavantajım ramazana ramak kalması. Televizyoncular şu ana kadar iftar ve sahur programlarını hazırlayıp sunacak kişileri belirlemişlerdir. Bir diğer handikabım bugüne kadar hiç televizyon tecrübem yok. Bunu da -cahil- cesaretimle yeneceğime inanıyorum.

Yapacağım TV programları için bir bedel alacak mıyım? Elbette! Almaz olur muyum.  Her hizmetin bir bedeli olmalı değil mi? Ben orada saatlerce gırtlak patlatacağım. Ne kadar paraya çalışırım konusuna gelince pazarlık yapmam. Şu kadar paraya çalışırım demem. Birinci önceliğim hizmet olmakla beraber kanal sahibinin takdir edeceği para kabulümdür.

Bugüne kadar bana öyle bir teklif geldi mi? Gelmedi. Takdir edersiniz ki böyle bir göreve geç uyandım. Ha benim gibi ramazan programı yapmak için daha önceden plan yapmayıp geciken kanal varsa diyorum. Son ana kadar bekleyeceğim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde