Ana içeriğe atla

Belediyemiz çalışıyor

"Bu belediye nerede" serzenişinde bulunmayın. Belediye bir aydan daha fazladır benim mahallemde. Sıcak-soğuk demeden şu sokak bu sokak çalışıyor maşallah! Kıskanmayın, sıra size de gelir. Yeter ki beklemesini bilin. 

Hummalı bir çalışma belediyeninki. Ne zaman biter, bilinmez. Ama bildiğim bir şey var, birçok mahalleye göre şanslıyız. Kimi sokakların asfaltını kaldırarak kilitli taş döşüyor, kimi sokakların önce kaldırım ve tretuvar düzenlemesini yapıyor. Mahallemiz yeni asfaltı bugün, yarın görecek derken o da ne? Belediyemiz bozulmuş yerlerin asfaltını kazıyarak yerine yama yapmaya başlıyor. Sevincimiz kursağımızda kaldı, belediyemiz imkanları iktisatlı kullanıyor derken bir bakmışsın ki yama yaptığı yolu yeniden kazmış, yeni-sıcak asfalt dökme hazırlıkları yapıyor. Hızına yetişebilirsen aşk olsun.


Üstelik resimlerde gördüğünüz gibi hiç kırığı, söküğü, çukuru, su birikintisi olmayan, araç ve yaya trafiği bakımından işlek olmayan sokağımızı da çalışmaya dahil ederek yeni asfalt dökme hazırlıkları yapıyor. Ne denir bu duruma? Ancak helal olsun denir. 


Ben yeni belediyecilik diye buna derim. Aylarca ne yapacağını bilemeden mahalleyi tozun toprağın içerisinde bekleten belediyemiz bir sabah bakmışsın ki önceki yapmak istediklerini de nakzedercesine yeni bir çalışma başlatmış. Plan ve program dediğin nedir ki senin? Belediyemiz aynı anda encümenlerine imzaya açtığı yerin bir bakmışsın ki ertesi günü çalışmasını başlatmış. Hemen aklınıza o kadar mahalleye belediye elindeki kıt imkan ve yeterli araçtan yoksun bir şekilde nasıl yetişecek diye aklınıza gelebilir. Böyle bir düşünce ancak senin gibi kötü düşünceye sahip ve hazımsız kimselerin aklına gelir. Gördüğünüz gibi para sıkıntısı yok, harcayacak yer arıyor. Ya da borç yiyen kesesinden yiyor diyeceğim ama belediyelerde böyle bir gelenek yok. Kendisinden sonraki belediye başkanının enkaz edebiyatı yapabilmesi için sonraki seçilecek başkana borç bırakıyor. Araç sıkıntısı zaten yok. Tüm sivil plakalar emrinde. İş sadece ihale açma ve ihale vermede bitiyor. Eleman zaten müteahhidin elemanı. Hasılı, belediyemiz elini dokunmadan hizmet alımı vasıtasıyla mahallelerimize hizmet ediyor. Ödediğiniz vergiler size yol, su, elektrik ve asfalt olarak gelir dedikleri bu olsa gerek. 

"Efendim iyi hoş da mahallemiz toz-toprağın içinde. Üstelik çektikleri şeritle yollarımız kapalı, araçlarımızı evimizin önüne koyamıyoruz" diye şikayet edebilirsiniz. Zaten bekliyordum sizin gibi içi kötülükle dolu, hazımsız kişilerden böyle bir serzenişi. Adam hizmet ediyor, başka türlü hizmet nasıl yapılır? Eskiden "Çalışmalarımızdan ötürü verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz" şeklinde herkesin göreceği şekilde afiş veya levha konurdu yolun girişine.  Ne var bunda? Demek ki afişler masraflı olduğu için işi şeride dönüştürmüş. ya da ihaleye girecek tabelacı bulamadı? Sonra levhaya ne yazacaktı? Buranın asfalt, tretuvar çalışması ihalesini falan taşeron almıştır" mı yazacaktı? Olacak şey değil senin istediğin. Bir defa sen,  belediyeden hizmet beklemiyor musun? Tamam, al sana hizmet! Yolunu kim yapıyormuş para kime gidiyormuş, bu senin vazifen değil. Üzümü yiyip bağını sormayacaksın. Bir defa sen anlamazsın bu işlerden. Yeni belediyecilik denilen budur.  Sonra sana mı soracaktı belediyecilik hizmetini nasıl yapacağını? 

 Aslında belediyecilik  tek adamın iki dudağının arasında idi hep. Siz cumhurbaşkanı tek adam oldu diye eleştiri getire durun. Gözünüzün önünde yıllardır zaten bu işler böyle dönüyordu. Siz kamuoyunda oluşturulan algılarla hareket ettiğiniz için uzaktaki kusura bakarken gözünüzdeki çapağı görmezsiniz hiç. Bu ülkede belediyeler tek adamla yönetilir. O, istediğini yapar; kah kültürel etkinlikler yapar, kah iftar verir, kah ramazanlarda televizyon kiralayarak bulduğu sunucuya para verir, kah yolu bozuk bırakır, kah tretuvar çalışması yapar, kah bir mahalleye karargah kurar, diğerlerine uğramaz. Park yapar, bahçe yapar, işine geldiği yere yüksek kat verir, işine gelmeyen yere vermez. İşinin kahyası mısınız adamın? Yaptığı işlerden hiç hikmeti sorulmaz. İş yaparken kaşıkla verir, kepçeyle alır, senin ruhun bile duymaz. 

Yarın içinizden bir aklı evvel belediyelerden yol, asfalt, tretuvar hizmetini alır, bir başka kuruma vermeye kalkarsa belediyeler ne yapacak diye düşünmeyin. Belediyelerimiz hizmette sınır tanımazlar, mutlaka kendilerine yeni bir iş bulurlar. 

Siz belediyelere değil, kendinize yanın. Bu hazımsızlığı da bırakın artık. Hizmet olmuyor dersiniz, hizmet yapılınca da eleştirmeye başlarsınız. Böyle eleştire eleştire bir gün belediye her işten el etek çekerse o zaman ne yapacaksınız? Belediye bunu kışın gösterdi. O zaman sen ne yaptın? Gidip hırdavatçıdan kürek alarak kendi sokağının karını kendin süpürdün değil mi? Bu daha iyi günlerin. Belediyeyi kızdırmaya gelmez, bunu şakası hiç olmaz. Çöpten el etek çekerse kokudan mahallene girilmez. Maazallah su işlerine bakmam derse o zaman ne yapacaksın? İşin gücün yoksa bulduğun yerden su getireceksin. O zaman belediyeyi eleştirmeyi bırak! Sana verdiğiyle yetin, nankörlük yapma! 05/07/2017








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde