Ana içeriğe atla

Levent Gültekin'e

LEVENT GÜLTEKİN'E

Tilkinin 100 planı ve hesabı olurmuş. 99' u horozu nasıl, ne şekilde yerim üzerineymiş diye çok duymuşsunuzdur.

Paylaşımlarımda kişileştirme yapmam fakat altta tırnak içerisinde yazısını alıntıladığım kişinin İslam ile, İslam kardeşliği ile, müslümanla ve içinden çıktığı fakat ayrışmaya çalıştığı camiasıyla derdi ne? Neyin hesabını ve planını kuruyor acaba?

Aşağıdaki yazıyı okuyunca şu kıssa geldi aklıma, belki hisse alınır diye:

Ateist birisi camii imamıyla karşılaşır.
-Yahu hoca, İslam şöyle iyi, böyle iyi dersiniz ama insanlar yine birbirini öldürmeye devam ediyor. Bu din nasıl bir din böyle?

Hoca cevap vermeden yoluna devam eder. Hocayı alt ettiğini düşünen ateist de hocaya refakat eder. Yolda üstlerini batırmış, çamura belenmiş, eli-yüzü kirli çocukları görünce hoca ateiste:

-Sen ne  iş yapıyordun?
-Ben sabun imalatçısıyım.
-Peki senin bu sabunlar ne işe yarar?
-İnsanları temiz tutmaya yarar.
-Peki bu çocuklar niye kirli, bu durumda senin sabun ne işe yarar? Söyle.
-İnsanlar sabunu kullanmasını bilmezlerse sabun ne yapsın, sabunun suçu ne? Sonra ben ne yapabilirim ki?
-İnsanlar, İyi ve güzeli emreden İslam'ın dediğini yerine getirmezlerse İslam ne yapsın? Burada İslam'ın suçu ne o zaman?

LEVENT GÜLTEKİN'DEN ALINTI

"İslam insana bir kardeşlik ahlakı, terbiyesi veriyorsa, size niye vermedi? İslam kardeşliği harika bir şeyse niye Ortadoğu’da birbirini boğazlayan bu insanları, yaptıklarından alıkoymuyor? Müslüman olup da huzurlu olan tek ülke, şehir var mı? Bunu niye düşünmüyorsunuz?  Düşününce boşluğa düşüp başınıza iş alacaksınız değil mi?

Elimizde parça parça olmuş, işlevini yitirmiş bir İslam var

Müslümanlar önce İslam’ı mahvetti. Sonra, o İslam bütün İslam dünyasını mahvetti. Hâlâ kalkmış utanmadan topluma bunun bir kurtuluş olduğunu söylüyorsunuz. Elimizde parça parça olmuş, işlevini yitirmiş bir İslam var.

Bir düşünün bakalım, bu İslam’ın Müslümanlara kattığı bir tek değer var mı? Daha güzel bir ahlak mı verdi? Daha zeki ve çalışkan mı yaptı? Daha zarafet ve nezaket sahibi mi yaptı? Yüksek bir şahsiyet kazanmalarına vesile mi oldu? Teknolojide, bilimde, sanatta dünyaya parmak ısırtacak işler çıkarmalarına kaynaklık mı etti? Bırakın farklı dinden olanlara, kendi dininden olanlara insan gibi davranmayı mı öğretti? Söyleyin, günümüz İslam anlayışı ne kattı bu toplumlara?

Kattığı tek bir artı değer söyleyin de biz de İslam kardeşliği denen bu ütopik şemsiye altında toplanmaya çalışalım." Levent Gültekin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde