12 Haziran 2016 Pazar

Bir şey yerinde değerlidir


 Genç adam yöresindeki bilge ve yaşlı kişilerle ilgili olumsuz sözler söylüyordu. Bir gün Dhu Nun ona küçük bir ders vermek istedi.
Genç adamı yanına çağırdı ve parmağındaki yüzüğü eline verdi.
"Şimdi" dedi. "Pazara git ve bu yüzüğü 1 altına sat."
Genç adam bilgenin verdiği yüzüğü satmak için pazara gitti. Ama hiç kimse yüzüğe 10 gümüşten fazla vermiyordu. Sonunda umutsuzca Dhu Nun’un yanına döndü ve olanları anlattı.
Yaşlı bilge, genç adamın uzattığı yüzüğü almadı. Ona bu kez yeni bir görev verdi:
“Şimdi kuyumcuya git ve bu yüzüğün değerinin ne kadar olduğunu sor.”
Genç adam bu kez elinde yüzükle kuyumcuya gitti. Kuyumcu genç adamın gösterdiği yüzüğü inceledikten sonra "Size bu yüzük için 1.000 altın verebilirim" dedi.
Genç adam kuyumcunun verdiği rakamı duyunca şaşırdı. Hemen yaşlı bilgenin yanına giderek ona bu kez kuyumcuda olanları anlattı.
Dhu Nun genç adamı dinledikten sonra ona hiç unutamayacağı bir yaşam dersi verdi:
"Dünyadaki her varlığın gerçek değerini anlaman için çok çalışıp okuman, o işin uzmanı olman gerekir."

Bütün Dünya-Eylül 2002

Beş İncelik, Dört Kötülük

Konfüçyüs dedi ki:

"Beş inceliği yücelt, dört kötülükten kurtul."

Öğrenci sordu: "Bu beş incelik nedir?"

Konfüçyüs dedi ki:

“İyi insanlar;

Müsrif olmadan eli açık olurlar,

Gocunmadan çalışkan olurlar,

Haris olmadan istek duyarlar,

Mağrur olmadan rahat davranırlar,

Ürkütücü  olmadan saygın olurlar."

Konfüçyüs’e göre kısaca iyi insanın özellikleri:

1.     Eli açık yani cömert,

2.     Çalışkan,

3.     İstekli,

4.     Kibirsiz yani doğal,

5.     Sevgiye dayalı saygın.

*

Öğrenci sordu: ”Dört kötülük nedir?"

Konfüçyüs dedi ki:

“Nasihatsız infaz etmek, bu gaddarlıktır.

Öğretmeden başarıları ölçmek, bu kabalıktır.

Yönetimde gevşek olup sınırlar koymak, bu kötü niyettir.

Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak, bu bürokrat olmaktır.”

Kısaca Konfüçyüs’e göre dört kötülük:

1.     Gaddarlık, (yargısız infaz)

2.     Kabalık, (vermeden almak)

3.     Yönetim zafiyeti,

4.     Cimrilik, (hak edenin hakkını vermede eli sıkı olmak)

 

 

Alimin gençlere cevabı

Alimlerden biri insanlardan uzak bir şekilde yaşamaktaydı. Bir gün müminlerle alay eden 3 genç yanına çıkageldi. Kendilerinin soracakları bazı soruları olduğunu söylediler. O zat da sormalarını istedi.

İlki şöyle dedi “Allah’ın var olduğunu söylüyorsunuz. Eğer bu doğruysa senden bana O’nu göstermeni istiyorum” dedi.

Sonra ikinci gence döndü ve o da “Siz kıyamet gününde azabın ateşle yapılacağını söylüyorsunuz. Oysa cinler ateşten yaratılmıştır. O zaman ateşe ateşle nasıl azab edilir?”

Üçüncü genç de “Siz her şeyin kaza ve kaderle olduğunu iddia ediyorsunuz. Bunun manası ise insanların yaptıklarında sorumlu olmadığı anlamına gelmektedir” dedi.

Gençler sorularını bitirdikten sonra alim zat yerden bir avuç toprak alarak 3 gencin gözüne attı ve “Bu sizin sorularınıza cevabımdır” dedi.

Gençlerin şikayeti üzerine alimi kadıya götürürler.

Alim ilk gence dönerek “Allah’ı göstermemi istiyorsun o zaman sen de çektiğin acıyı bana göster” dedi.

İkincine “Sen ateşin ateşe acı vermeyeceğini söylüyorsun. Ancak sen de topraktan olduğun halde sana acı verdi” dedi.


Üçüncüsüne ise “Madem ki ben yaptıklarımdan sorumlu değilsem niçin beni kadıya getirdiniz” dedi.

Her sakallıyı deden sanma!


 Çok soğuk bir kış gecesi arabacı evine dönerken yolun kıyısında donmuş ve ölmek üzere olan bir serçe görür. Hemen minik serçeyi alıp, atının o sırada yaptığı dışkının içine koyar.

Dışkının sıcaklığı serçeyi kendisine getirmiştir ve serçe şarkı söylemeye başlar. Bunu duyan bir kedi, zavallı serçeyi iki lokmada yutacaktır. Kendi kendisine bu ziyafeti verirken bir yandan da serçeye ders verir.


“Bak yavrum öğrenmen gereken üç şey var:

Birincisi seni gırtlağına kadar pisliğe sokan her kişi düşmanın değildir. 
İkincisi gırtlağına kadar pislikten kurtaran da dostun değildir. 
Üçüncüsü ise, böyle pisliğin içindeyken şarkı söylemen de nereden çıktı."

Dost yarası


Kötü karakterli bir genç vardır.
Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba verir ve “Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak” der.

Genç, birinci günde tahta perdeye 37 çivi çakar. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışır ve geçen her gün de daha az çivi çakar.

Nihayet bir gün gelir ki hiç çivi çakamamış. Durumu gidip babasına söyler.

Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürür ve gence “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi sök” der.


Günler geçer ve öyle bir gün gelir ki bütün çiviler çıkarılmış.  Durumu gören babası gence “ Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var ve artık geçmişteki gibi güzel olmayacak” der.

Şeyh Edebali'nin damadı Osman Gazi'ye nasihatı


Oğul,
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum  avun.
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın.
Ama;
Bunları nerede, nasıl, kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarında savrulursun gidersin. Öfken nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gi­zemler, bilinmeyenler, ancak; senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı, Atanı say, bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme. Sevdiğin yere sık gidip muhabbetin itibar olmaz.
Üç kişiye acı:
Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene,
Unutma ki!
Yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyet­te değildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki ;

Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler...

Ahiretten Mektup


New York sokaklarının karla kaplandığı soğuk kış günlerinin birinde, ikisi de Amerika'nın değişik bölgelerinde iş gezilerinde olan karı-koca, Florida da buluşup, yaz sıcaklarının yaşandığı bu bölgede birkaç gün geçirip dinlenmeye karar verirler.

Florida'ya karısından önce giden koca, ertesi gün için eşine de yer ayırttıktan sonra, ona bir e-mail gönderir. Fakat mesaj, adresi bir harf yanlış yazdığı için karısına değil de, bir gün önce ölen yaşlı bir papazın karısına gider. Papazın en az kendisi kadar yaşlı karısı, bilgisayar ekranındaki mesajı okuyunca korkunç bir çığlık atarak yere düşer.

Kocasının ölümünden dolayı zaten çok üzgün olan kadının bu çığlığı üzerine ev halkı odaya dolar ve hemen herkes, yerde yatan kadına yardım için koşuşturmaya başlar. Kadıncağız bir süre sonra kendine gelir ve ne olduğunu soranlara korku içinde bilgisayarı gösterir.

Hâne halkı bilgisayara baktıklarında ekranda şöyle bir mesajla karşılaşırlar:

"Sevgili karıcığım! Buraya ulaşır ulaşmaz, öncelikle yarın senin gelişinle ilgili bütün işlemleri tamamladım. Sonra da bana ayrılan yerime yerleştim.

Burası gerçekten de dedikleri gibi çok çok sıcak... Seni özlemle bekliyorum. Kocan..."