3 Eylül 2025 Çarşamba

Transfer Çalımı

Efendim, rakip kulüp, yazdan beri transferle uğraşıyor. İyi futbolcular aldılar. Hala da transfere doymadılar. Bazı ünlü futbolcuların peşindeler. Transfere harcamadık para bırakmadılar. Biz niye duruyoruz? Yoksa rekabetten mi vaz geçtik? Futbolcu transfer edecek paramız mı yok?

Paramız var. Transfer için de acele etmiyoruz. Rekabetten de vazgeçmedik. Futbolcu alacağız. Hiç merak etme.

Ya biz harekete geçinceye kadar rakibimiz tüm iyi futbolcuları alırsa.

Alamaz. Çünkü bu işler öyle ilerlemiyor.

Pek anlamadım ama bir defa da biz rakibimizden önce iyi futbolcular transfer edebilsek. Sahi, niye bekliyoruz?

Futbolcu seçmek önemli ve zor bir iş. Bunun için çok yorulmaya gerek yok.

Yorulmadan olur mu bu iş?

Biz taktik gereği böyle ağır davranıyoruz.

Nasıl?

Rakibimiz o kadar emek sarf ediyor. Dünyayı tarıyor. Nokta atış futbolcu arıyor ve belirliyor. O belirledikten sonra o futbolcu ve kulübüyle pazarlığa giriyor. Futbolcunun o kulübe transferle adı geçiyor. Gazeteler oldu olacak yazıyor.

Transfer dediğin zaten böyle olmuyor mu?

Dinle dinle. İşte biz bu arada devreye giriyoruz. Rakibimizin talip olduğu futbolcuya biz de talip oluyoruz.

O zaman iş işten geçmiş olmuyor mu?

Hayır. Rakibimiz ne veriyorsa iki fazlasını veriyoruz diyoruz. Parayı gören kulüp ve futbolcu bize dönüveriyor. Bir bakmışsın o futbolcu bize transfer olmuş. Öyle ya parayı veren düdüğü çalar.

Ama bu yaptığınız doğru mu?

Boş ver doğruyu. Buna transfer çalımı denir. Biz de çalımı böyle atıyoruz. Kaç futbolcuyu böyle aldık. Üstelik hiç yorulmadan yaptık bunu. Rakip bulup buluşturuyor. Biz de parayı bastırıp alıyoruz. Daha başkasını da yapıyoruz. Rakibimizden yurtdışına giden futbolcuya da yüksek transfer ücreti vererek alıyoruz. Nasıl beğendin mi bu çalımı?

Doğrusunu istersen, ben bu tür transfer çalımını pek şık bulmadım. Niye dersen, Anadolu'da bir söz var. Bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır diye. İstenen kıza başkası da talip olur ama olmayacak dedikten sonra başkası talip olur. Ahlak, etik, toplumun örfü böyledir. Yani kız isteme bitmeden bir başkası kıza talip olmaz. Ayıp karşılanır. Elbette transfer olacak futbolcuya çoğu kimse talip olur. Ama talip olan, olmaz cevabı aldıktan sonra başkası talip olursa bence daha şık daha doğru davranış olur.

R'nin Zorluğu

Çarşıya geliyorum. Kaldırımda yürüyorum. Bir resmi dairenin önünde bir başkasını bekleyen bir kadın gördüm. Telefonla konuşuyordu. Birine bulunduğu yeri tarif ediyordu. O tanıdığına yer tarif ede dursun. Ben yoluma devam ettim.

Yalnız kadının "geliyo musun", yürüyo musun" telaffuzları dikkatimi çekti.

Çoğu kadının sonu "r" ile biten kelimelerdeki ya da sonu "r" ile biten hecelerdeki "r" harfini konuşurken bypass ettikleri bilinen bir gerçek.

Belki zorluğundan belki başka bir sebeple, çoğu kadın "r" harfini çıkarma sorununu kendi içinde çözmüş. Sonu "r" ile biten kelimelerdeki "r" yi söylemeyerek ya da tutarak meramını anlatıyor. Bence iyi de yapıyorlar.

Buraya kadar yazdığımı okuyanlardan, kimi muzipliğinden kimi de bilinçaltını ortaya koymak suretiyle "Ben kadınların" r" harfini çıkarıp çıkarmadığına hiç dikkat etmedim. Sen iyi dikkatlisin" bile diyebilir. Muzipliğe eyvallah ama ben hiç farkına varmadım diyenleri anlamak zor. Hemen en yakın bir kulak burun boğaz uzmanına kulaklarını göstermelerinde fayda var.

Kadınlar "r" harfini niçin yutuyorlar? Değişik konuşma olsun diye mi? Sanmıyorum. Öyle zannediyorum, "r" harfini telaffuz etmenin zorluğundan olsa gerek.

Bu harf, telaffuz etmenin zorluğunun yanında telaffuzu kulak da tırmalıyor ve rahatsız ediyor. Muhatap o kadar kelime söylüyor. O kadar kelimelerin içindeki "r" ler ben buradayım diye sırıtıyor. 

Herkese mi öyle ama bana göre "r" harfini çıkarmak zor mu zor.

"R" harfini çıkarma zorluğu yaşayanlardan biri de benim. Konuşurken "r" yı yutmuyorum. Başta, ortada ve sonda çıkarıyorum ama buna çıkarma denirse tabi. Bana sonu "r" ile biten bir kelimeyi söyle dense, bu harfi çıkarmaktansa saatlerce yürümeyi yeğlerim. Çünkü bana bu harfi çıkarmak Çin işkencesi gibi geliyor.

Bunu da nereden biliyorum? Telefonumun sonu bir ile biter. Bir yerde iletişim numaram istense, son rakamı telaffuz etmede zorlanırım. Muhatabım da tam anlayamadığı için tekrar tekrar sorar. Ben de tekrar tekrar söylerim.

Şu ele aldığın ve sorun gördüğüne bak demeyin. Bunu en iyi çeken bilir. Bilin ki yemeden, içmeden zor. Hatta deveye hendek atlatmak da zor.

Bu "r" harfini çıkarmanın zorluğuna geç vardım. Zamanında farkına varsaydım, ilk ve tek hat alacağımda hangi numarayı istiyorsun dediklerinde, hiç sonu bir ile biten bir numarayı seçer miydim?

Hasılı, pişmanım. Telefon numaramı değiştirme gibi bir düşüncem yok. Ama bir gün değiştirirsem, lütfen karşılaştığımızda telefon numaranı niye değiştirdin demeyin. Bilin ki sebep sonu bir ile yani "r" ile biten harften dolayıdır.

Siz siz olun, çocuğunuza yeni bir hat alacaksanız, lütfen sonu "r" ile biten bir rakamı tercih etmeyin. Gerekirse çocuğunuz telefonsuz kalsın ama sakın buna he demeyin. Bu uyarım "r" çıkarmada zorlanıyorsanız tabi.

Mübarek, “r” harfi de kelimeler içinde bolca kullanılıyor. Yemeğin tuzu gibi her yerde var. Benim ismimin baş harfi de “r” ile başlıyor. Ramazanda doğmuşum. Vermişler “r” ile başlayan bu ismi. Bu ismi verirken bu çocuk ileride bu harfi çıkarmada zorlanır dememişler. En büyük yükü daha doğarken yüklemişler sırtıma.

Ecdat, zamanında Ramazan derken başına İramazan diyerek "r" nin başına boşuna "i" eklememiş. O gariplerim de demek ki zamanında çok çekti bu harften. Onlar bu şekil çözmüş bu sorunu. Gördüğünüz gibi ben hâlâ çözebilmiş değilim. 

Ne yapıp ne edeyim şimdi ben? Acaba diyorum, kadınlar gibi “r” leri yutsam mı diyorum. Ah becerebilsem, inan yakışıp yakışmadığına bakmayacağım. Hepsinden geçtim. Sonu bir ile biten numaramı söylerken “r” yi yutarak “bi” desem, muhatabım ne der bana. Bu arada bir derken “r” yi yutan kadın görmedim. Hepsi de şimdiki zaman eki “yor” un, “r”sini yutuyor.

İşim zor anlayacağınız. Kaderiim kaderim! Başka da bir şey demem. 

Tek Kazanan Mourinho Oldu

Her yıl şampiyonluğa oynayan ama nasibine hep ikincilik çıkan FB şampiyonluk hasretini gideremedi.

Bu hasret 11 sezondur devam ediyor.

Yönetim her sezon kolları sıvıyor. Bu sezon olacak diyor. Para harcamaktan kaçınmıyor. Önce teknik direktörü değiştiriyor. Ardından teknik heyetin istediği futbolcuları transfer ediyor. Bu sezon şampiyona uygun bir takım kurduk. Bu sefer olacak diyor.

Yönetim istikrarı olan kulübün pek teknik direktör ve futbolcu istikrarı yok. Kulübü zenginler yönetir. Bu yönüyle kulübe zenginler kulübü dense yanlış olmaz.

İstikrar abidesi yönetim öyle bir takım kuracağız ki ülke futbolundaki yapı ve sistemi de yıkacağız. Ayrıca şampiyonluk sözü vermemize gerek kalmayacak dedi.

Kulüp başkanı kolları sıvadı. Bir seçim öncesi dünyaca ünlü bir teknik direktörle anlaştı. Başkan bununla da kalmadı. Teknik direktörün istediği her futbolcuyu aldı. Bununla özlenen şampiyonluk gelecekti. Çünkü adam değişik kulüplerde almadık kupa bırakmamış. Adeta silmiş süpürmüş. Gerçi teknik direktörleri kupa ve şampiyonlukların yanında aldığı tazminatlarla da meşhurdu ama olsun. Buraya nasılsa şampiyonluk yaşatmak için geliyordu.

Takımı ve baştaki teknik direktörü gören eski FB kaptanı bir öngörüde bulundu. Sezonun en erken şampiyonluğuna hazır olun. GS teknik direktörü Okan’ı donunda sallar. Herkesle kedinin fare ile oynadığı gibi oynar dedi.

Dünyaca ünlü teknik direktör ve istenen futbolcular alındığına göre işte şimdi özlenen başarı gelecekti.

Lig başladı. FB şampiyonlar ligine gidemedi. Ardından Avrupa ligine de havlu attı. Tamamen lige yöneldi. Ligde de işler istenildiği gibi gitmedi.

Şampiyonluğu getirecek teknik direktör dağ fare doğurur misali fos çıkmıştı. Şampiyon olmak için takımını maçlara hazırlayacağı yerde maç dışı olaylarla adından hep söz ettirdi. Yaptığı açıklamalar, bulduğu mazeretler, maçlarda takımı nasıl oluşturduğu, rakip teknik direktöre fiziki saldırısı kulübü tarafından desteklendi.

Destek gördükçe şımardı.

Sonunda şampiyonluk parolasıyla lige başlayan takım, şampiyonun 11 puan gerisinde ligi tamamladı. Teknik direktör özeleştiri yapacağı yerde, “şampiyon sezon başında belliydi” dedi.
Büyük umutlarla yüksek transfer ücreti ile transfer edilen, bir dediği iki edilmeyen bu teknik direktörle olmayacağı belleklere yerleşti. Gönderilmesi ve bir yılın daha kaybedilmemesi gerekiyor ama yüklü tazminat kulübü düşündürdü de düşündürdü.

Aradaki güven ortamı ve başarıya güven kaybolmasına rağmen gitti gidiyor denilen teknik direktör kaldı. Yeni sezona bismillah derken takım şampiyonlar ligine yine gidemedi.

Sonunda kulüp, teknik direktör tarafından oklar kendine çevrilince yeni sezonun ilk üç haftasında teknik direktörle yolları ayırdı.

Uzatmayayım. Fenerbahçe’de işler istenildiği gibi gitmedi. Konan hiçbir hedef gerçekleşmedi. Kaybeden FB kulübü oldu. Kazananı ise Mourinho oldu. Çünkü tazminatını alıp gitti. Kulüpte hedefi gerçekleşen tek kişi yine Mourinho oldu. Çünkü geldiği andan itibaren kovulmak için elinden geleni ardına koymadı. Kulüp hocayı kovmada biraz geç kaldı ama kulübün gelmiş geçmiş kazananı Mourinho oldu. Diğer kulüplerden aldığı tazminata, FB’den aldığı tazminatı da ekledi. Çekti gitti.