31 Ağustos 2025 Pazar
Eyvah, Okullar Açılıyor!
İnsan Kaynağı Plansızlığımız
Bir arkadaş aradı: "Kızım şu öğretmenlik branşından birini bitirdi. Puanı yeterli gelmediğinden atanamadı. Ücretli öğretmenlik yapmak için başvuru yaptı. Ne yapabiliriz" dedi.
Arkadaşa, kızınız başvuru yaptı ise her ilçe görevlendirme kriterlerine göre ihtiyaç oldukça sırayla çağırır. Yine de kızın bilgilerini gönder. Bir de telefonun sesini aç da kızın da dinlesin diyeceklerimi dedim.
Kıza, branşının dışında girebileceğin yakın branşları da yazman daha iyi olur. Çünkü branşında açık olmayabilir. Bir de bildiğim kadarıyla maddi sıkıntınız yok. Oturup önümüzdeki senenin sınavlarına çalış. Ücretli öğretmenlik tüm günlerini alacağı için sınava hazırlanamazsın. Yine siz bilirsiniz dedim.
Kızın ataması zordu. Çünkü branşından alım çok az. Gerçi sadece bu branşta değil, bir-iki branşın dışında atanmak çok zor. Çünkü her branşın binlerce yedeği var. Hepsi de atanmayı bekliyor. Bu da bir yıl öncesine kadar her branşın ikinci öğretimlerini devam ettirmemizin, her yere üniversite ve her üniversiteye her bölümü açmamızın bir sonucu.
Bu durum her konuda olduğu gibi insan kaynağını planlama eksikliğimizin bariz bir örneği. Ben fakülte açarım. Herkesi okutur, mezun ederim. Onlara istihdam üretmem. Herkes başının çaresine bakacak demektir. Devletin bu plansızlığı, bir anne ve babanın, ben istediğim kadar çocuk doğururum. Ama bakmak zorunda değilim anlayışından farklı değil.
Arkadaşın ve kızının ilçesinde görev yapan şube müdürüne, ilçe okullarında ücretli öğretmen ihtiyacı olup olmadığını sordum. "İhtiyaç yok. Çünkü elimizde 1000 tane norm fazlası öğretmen var. Onlar görevlendirilecek" dedi.
Şube müdürüne, 1000 norm fazlası öğretmen tüm il merkezinde mi yoksa sadece sizin ilçenizde mi dedim. "Sadece bizim ilçede" dedi.
Bir ilçede bu kadar norm fazlası öğretmenin olması beni şaşırttı. Bir ilçede 1000 ihtiyaç fazlası öğretmen varsa tüm Türkiye'deki ihtiyaç fazlası öğretmen sayısını gözümüzün önüne bir getirelim. Karşımıza korkunç sayı çıkar. Bu demektir ki Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ihtiyacını gidermek için her yıl öğretmen alımı yapsın. Diğer taraftan da bazı illerde yığılmış ihtiyaç fazlası öğretmenler olsun. Ne yaman çelişki bu.
Öğretmen fazlalığı olur da bu kadar olmaz. Okul ve derslik veremediğimiz öğretmenlere maaş vermeye devam ediyoruz. Yazık, ülkenin plansız insan kaynağına giden paraya. Bu da insan kaynağını yerinde kullanamadığımızın bir göstergesi.
Bir ilçede veya tüm Türkiye'de norm fazlası dediğimiz ihtiyaç fazlası öğretmen niçin oluşur? Öyle zannediyorum, eş durumu yani aile birliğinden kaynaklı olsa gerek. Nedense MEB, belli illerde eş durumundan kaynaklı ihtiyaç fazlası öğretmenlerin önüne bir türlü geçemedi.
Elbette aile birliği önemli. Eşler aynı yerde çalışmalı. Ama aynı yerde çalışacak diye ihtiyaç fazlası atama yapmanın da bir gereği yok. Atamalarda oportünist davranmanın bir sonucu. MEB eşleri birleştirmezsem, kafam ağrır düşüncesiyle ihtiyaç yok diyemiyor. Al değerlendir diye valilik emrine atamayı yapıveriyor.
Halbuki mevzuatta eşlerin birleştirilmesine dair çözüm var. Mevzuat uygulanırsa norm fazlası öğretmen diye bir şey olmaz. Diyelim ki eşlerden biri Mardin'de, diğeri Konya'da. Mevzuat der ki "Aileyi Mardin ya da Konya'da birleştireyim. İhtiyaç Konya'da ise Konya'da, Mardin'de ihtiyaç varsa Mardin'de birleştireyim. Eğer iki yerde de ihtiyaç yoksa eşleri başka bir ilde birleştireyim". Bence yerinde bir mevzuat. Ama uygulama böyle değil. Mardin'deki eş, ihtiyaç olmadığı halde Konya'ya tayin istiyor. Konya'daki eş Mardin'de kendisine ihtiyaç olduğu halde tayin istemiyor. Bu durumda eşler nasıl birleştirilecek? Bakanlık Mardin'deki eşi Konya Valiliği emrine vermek suretiyle meseleyi çözüm yoluna gidiyor. Eşler birleşti ama norm fazlası olarak.
Valilik norm fazlası öğretmenleri ne yapıyor? Bunlara il sınırları içerisinde boş olan okullara tayin istemelerini söylüyor. Öğretmen ise il merkezindeki okulları yazdığı için ataması yapılmıyor. İl Milli eğitimler bu öğretmenleri değerlendirin diye ilçe MEM'lere görevlendiriyor. İlçe MEM'ler ise doğum vb. sebeplerle boşalan yerlere geçici görevlendirme yapıyor. Olmadı, büyük okullara vererek alın bu öğretmene 15 saat ders verin diyor. Yani bir öğretmenin gidereceği ihtiyacı iki kişi gideriyor.
Norm fazlası atamalarda ihtiyaç olan yerler dolmazsa resen atama yapılacak denmesine rağmen belediye sınırları dışında ihtiyaç olduğu halde yine atama yapılamıyor. Atama yapılsa bile sendikalar devreye giriyor. Bu yüzden il merkezinde birikmiş ama ilçe, belde veya köylerde ihtiyaç olan yerlere öğretmen gönderilemiyor. Gönderilmeyen öğretmenin yerine ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılıyor.
Hasılı, ortada göz ardı edilmemesi gereken büyük bir sorun var. Ama sorun çözülmüyor ya da çözülmez istenmiyor. Bu da insan kaynağını yerinde kullanamama ve ülkenin parasını heba etme sonucunu doğuruyor. Para kimsenin cebinden çıkmadığı için herkes bu durumdan memnun. Gel gör ki bu plansızlığın parası hepimizin cebinden çıkıyor.
Bu demek değildir ki norm fazlası öğretmenler değerlendirilmiyor. Bir şekil değerlendiriliyor. Ama branşından ama branş dışı. Yani işe kişiden ziyade kişiye iş bulunmuş oluyor.
İnsan kaynağını yerinde kullanamadığımız durumu sadece bahsettiğimden ibaret değil. İl MEM’ler kitap yazma, kitap inceleme, formatörlük vs. gibi gerekçelerle her yıl okullardan geçici öğretmen görevlendiriyor. Yerlerine başka geçici öğretmen gönderiliyor ya da okul başının çaresine bakıyor. Bunun dışında uzman ya da araştırmacı kadrosunda olan çalışanlar da var ama bilfiil çalışmıyor.
Bu ve benzer insan kaynağı plansızlığımızı göz önüne getirirsek, bunca plansızlık ve her birine harcanan maaş ve özlük haklar ile bu devlet iyi ayakta kalıyor. Bu durum yani insan kaynağı plansızlığı durumu sadece MEB’de değil, hemen hemen her kurumda şu ya da bu şekilde var.
Şu bir gerçek ki insan kaynağı planlamasında sınıfta kaldık. Tek kelimeyle yazık...
30 Ağustos 2025 Cumartesi
Doğruya Doğru, Yanlışa Yanlış
O kadar gündem içerisinde gündem olmayı ya da gündem yapmayı ya da gündemde tutmayı çok iyi beceriyoruz.
Gündem olan konuları taraf olmadan enine boyuna konuşsak, olayı anlamaya çalışsak gam yemeyeceğim. Çünkü çözüm odaklı değiliz, üzüm yemeyi zaten sevmiyoruz. Olayı kişiselleştirmede de üstümüze yok. Vur abalıya deyip çullanıyoruz. Yeter ki birini gözümüze kestirelim. Gündem olan konuyu haklı göstermek için kişilerin geçmişine gidiyoruz. Bunun, bu ilk vukuatı değil, falan tarihte şunu dedi. Bak bak, daha neler yapmış neler deyip kişinin geçmişini ortaya döküveriyoruz. Maalesef toplumu germe gibi bir misyona bilerek veya bilmeyerek alet oluyoruz.
Kapalı yazmayı bırakıp, ne demek istediğimi kısaca açayım. Malumunuz bir göz doktorunun kendisine muayeneye gelen bir kız çocuğunu çıplak diye muayene etmediği videosu Türkiye gündemine oturdu.
Video üzerinden hemen ikiye bölündük. Doktor haklı, doktor haksız. Kimi doktoru yererken kimi de destek çıkıyor. Tarafımızı tuttuk. Vuruyoruz da vuruyoruz. Ne doktor yalnız ne de kız. Her iki taraf için destek açıklaması çığ gibi. Yaptığımız en iyi şey bu zaten.
Bu konunun üzerinde çok yazıldı, çizildi. Hâlâ da yazılıp çiziliyor. Üstelik bu olay üzerinden konu başka bir yöne evirildi. "Doktora bak doktora. Çıplak diye kızı muayene etmeyen doktorun 2010 yılında cereyan eden Mavi Marmara saldırısında yaralanan İsrailli askerleri tedavi ettiği ortaya çıktı". Bu ne yaman çelişki demeye getiriliyor.
Muayene olayını bir tarafa bırakıp gündeme getirilen bu olay üzerine birkaç kelam edeyim. Doktor beyin yaralı askerleri tedavi etmesi, bence eleştirilecek bir şey değil, aksine övünülecek ve takdir edilecek insani bir şey. Çünkü doktorun görevi insanı tedavi edip onu yaşatmaktır. Hastanın düşman-dost, erkek-kadın, dinli-dinsiz ve terörist olması fark etmez. Doktorun bu yaptığı, görevinin yanında hem insani hem vicdani hem de dini yönünü göstermesi bakımından önemlidir. Yine doktorun bu yaptığı eleştiriyi değil, takdiri hak eder.
Burada "Bu doktor, düşmanımız durumundaki askeri muayene ederken kendi kızımızı çıplak diye muayene etmedi. Doktora kızgınlığımız bundan" denebilir. Konuyu tekrar kanatma niyetim yok. Yalnız şunu söyleyeyim. Doktor İsrail askerini nasıl tedavi etmişse, doktorluğunun ve meslek etiği gereği bu kızı da muayene etmeliydi. İçine sinse de sinmese de bunu yapmalıydı. Muayenenin ardından babacan bir eda ile kızın çıplaklık durumuna değinebilir, ona nasihat edebilir, kıyafetini rahatsız edici bulduğunu söyleyebilirdi. Bunu yaparken yapılan görüşmenin kayda alınmasına izin vermezdi. Yapılan konuşmayı kızın kayda aldığını görmesine rağmen doktorun niçin muayene etmediğine dair konuşmaya devam etmesi yanlıştır.
Öğrendiğime göre anne kız muayene olmak için randevu saatlerinde polikliniğe girerler. Doktor, çıplaklık halinden dolayı muayene etmeyeceğini kıza söyler. Kız muayene odasından çıkar.
Doktor annesini muayene eder.
Ardından, kız yanında bir arkadaşı ile birlikte ellerinde telefonla muayene odasına tekrar girer. Kız, doktoru konuşturarak videoya alır. Hatta videonun başı, az önce bana çıplak demiştiniz değil mi diyerek doktoru konuşturur.
Kızın ikinci gelişinde doktoru kayda alıp bunu sosyal medyaya servis edeceği çok açık olmasına rağmen doktorun konuşmaya devam etmesi olacak şey değil. Belli ki kız, az önce kendisini muayene etmeyeceğini söyleyen doktoru konuşturmak suretiyle onu sosyal medyaya düşürmek istediği anlaşılıyor. Kızın bu niyeti olmasına rağmen doktorun kamera karşısında konuşması anlaşılır gibi değil.
Sonuç olarak, doktorun İsrailli yaralı askerleri muayene etmesi doğru. Kızı çıplaklık gerekçesiyle muayene etmemesi doğru değil. Kızın, doktorun kendisini muayene etmemesini hastane yetkililerine şikayet etme gibi kısa yol varken ikinci kez doktorun yanına girerek doktoru konuşturması, bunu kayda alması bilinçli bir harekettir ve doğru değil.
Ezcümle, insanın olduğu yerde hata ve yanlışlar olur. Önemli olan hata ve yanlışlardan ders çıkarıp tekrar etmemektir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış deyip konuyu kapatmak lazım. Bu konuyu günlerce gündemde tutmak ve kutuplaşmak doğru değil. Çünkü toplumun kutuplaşmaktan ziyade huzura ihtiyacı var. Hele bu şekil kutuplaşmak ülkeye zarar verir.
Ha doğruya doğru, yanlışa yanlış bana göredir. Size göre nasıldır bilemem. Bunu en iyi siz bilirsiniz.