19 Mayıs 2025 Pazartesi

TOKİ'den Evin mi Var?

TOKİ'den evin çıksa bir türlü, çıkmasa bir türlü. Çıksa bir dert, çıkmasa bir dert.

TOKi'ye başvurup da çıkmayan, "Şansıma küseyim. Zaten bende şans ne gezer" deyip üzülür. Bu üzüntü de uzun süreli olmaz. Zaten ya çıkarsa diye girmişti. Hepsi bu kadar.

TOKi'den evi çıkanın sevincine diyecek olmaz. Peşinatı bir çırpıda bulur, buluşturup, yatırır. Geri kalan ödemesi de kolay nasılsa. Taksitle çünkü. Taksitler ise 20 yıla yayılmış. Belirlenen taksit de fazla değil. Taksitler de eve oturduktan sonra başlıyor. Kira öder gibi ev sahibi olacaksın diyeceğim ama ödenen meblağ kira fiyatlarından çok çok düşük.

Banka aracılığı ile ödenen taksitler de çok şeffaf. Toplam borcun, hangi ay kaç lira ödeyeceğin ve ödediğin miktar kuruşu kuruşuna yazılı. Hepsini bankadan izleyebiliyorsun.

Banka senin DASK'ını, konut sigortanı, poliçe vs.'yi de takip ediyor. Yeter ki hesabında para bulunsun.

Hesabından ödeme almadan önce şu tarihte hesabınızda para bulundurun. Şu şu ödemeler alınacaktır mesajı gönderiyor. Ama ne kadar olduğunu belirtmiyor.

Ara ara para istiyor. Hesaba para aktarıyorsun. Ama ne ara ne kadar kesinti yaptığını bilmek bir muamma. Hesabında para bulamazsa, “Hesabınızda para olmadığı için poliçe kesilmemiştir” türünden mesaj gönderiyor banka. Mesela Nisan 15'te biri 379 TL, diğeri 846,39 TL olmak üzere iki ayrı ödeme almış. Numaraları farklı poliçe ikisi de.

Bir daha epey bir para istemez diyorsun. Ama bir ay sonra Mayıs 16'da 507 TL daha ödeme alıyor. Ne diyeyim, hikmetinden sual olmaz.

Ben geleyim aylık taksitlere. Her ay ödüyorsun. Toplam defaten ödeyeceğin miktar azalacağı yerde artıyor. Hem de astronomik. Bir buçuk yıl böyle ödedim. Benim toplam borç azalmadığı gibi katlandı. Ödediğim de cabası. Artık nasıl bir faiz ya da güncelleme yapılıyorsa ne akıl erer buna ne de sır.

Her altı ayda da taksitlere zam yapılıyor.

Olmayacak böyle. Defaten yatırıp kurtulayım şu taksitten ve her gün her ay artan borçtan diyorsun.

Bulup buluşturup borcu kapatıyorsun. Tapuyu alıyorsun. Şükür, kurtuldum diyorsun.

Ama şükretmekle kalıyorsun. Tapuyu üzerine aldıktan sonra da ilgili banka peşini bırakmıyor. Durmadan "Hesabınızda para bulundurun" mesajı gönderiyor. Ne zaman para bulursa konut sigortası mı, poliçe mi, DASK mı artık ne ise kesmeye devam ediyor.

Hasılı kaybetmezsem buldum TOKİ’yi bir de anlaşmalı bankayı. Herhalde bu poliçeler benden alınmaya devam edecek.

Değinmek istediğim bir husus da TOKİ yönetimi. Bu yönetim de site görevini yerine getiriyor. Aylık site aidatını verdikleri hesaba gönderiyorsun.

Site aidatını da altı ayda bir mi güncelliyorlar, yılda mı çok anlamış değilim. Belirlenen aidat da küsuratlı. Yanlış hatırlamıyorsam, ilk aidat 407 lira idi. Sonra 669 TL’ye çıktı. Şimdi de 997 lira. İyi de niçin 410 değil, 670 değil, 1000 değil. Gören de masraflar kuruşu kuruşuna hesap ediliyor diye düşünür. Ümit ediyorum ki öyledir.

Yalnız garibime giden, site yönetimi önce güncel aidat miktarını gönderiyor. Aidatlar bu kadar olmuştur diyor. Ardından akşamında daire sahiplerinin katılımıyla toplantı düzenliyor. Toplantıya katılım oluyor mu, oluyorsa da hangi gündem konuşuluyor bilmem. Herhalde güncellenen aidat miktarı oylatılıyor olsa gerek. İyi de benim bildiğim, yönetim önce toplantı düzenler. Toplantıda aidat miktarını artırmamız gerek der. Anladığım kadarıyla yapılan toplantı formaliteyi yerine getirmek için olsa gerek. Öyle zannediyorum, aylık aidat miktarını site yönetimi de belirlemiyor. Toplu Konut İdaresi merkezden belirleyip illerdeki TOKİ yönetimlerine gönderiyor.

Aidatlar her ne şekilde belirleniyorsa, anladıysam harap olayım.

Bir de TOKİ’de oturanlar ağırlıklı olarak dar gelirli insanların oturduğu yerler. Site yönetiminin ya da TOKİ idaresinin belirleyip güncellendiği bu aidatlar birçok siteye göre yüksek. Zannedersem, masrafı artıran da sitenin temizlik görevlilerinin maaşı olsa gerek. Çünkü bu devirde apartman ve sitelerde görevli çalıştırmak ancak cep yakar. Site yönetiminin ya da Toplu Konut İdaresinin, aidatları aşağıya çekecek tedbirler almasında ve asgari görevli çalıştırmasında yarar görüyorum.

Şu hakkı da teslim edeyim. TOKİ'nin muhasebesi kuruşu kuruşuna tahsil ettiğini tutuyor. Eksik ya da fazla yatıranını miktarını da her ayın son gününde mesaj olarak gönderiyor. Mesaj yoluyla bilgilendirmeyi iyi yapıyor. Milli bayramlar ve dini bayramların kutlamasını da hiç ihmal etmiyor. 

Zorunlu Trafik Sigortası *

Bugüne kadar iki arabam oldu. İlk arabamı 1999 yılında alıp 2005 yılında satmıştım.

İkinci arabamı altı yılın ardından 2011 yılında aldım. Hala bu aracı kullanıyorum.

İlk arabamın arka sağ çamurluğuna biri vurmuştu. Çamurluğu kendi imkanlarımla yaptırdım.

İkinci ve halen kullanmakta olduğum arabama ise 14 yıldır kaç defa birileri vurdu. Park halinde iken vurup kaçanlar oldu. Hepsini resmiyete gitmeden gidip kaportacıya yaptırdım. Arka arkaya gelen bir aracın vurmasıyla sadece bir tutanak tutuldu. Tutanağı işleme koymadan kendi imkanlarımla yaptırdım. Park halinde iken sol ön çamurluğa vurup kaçanın vurduğu yeri yaptırmadım. Nazarlık olarak bekletiyorum. Bir defasında ambulansa yol açmak niyetiyle öndeki araca arkadan hafifçe vurdum. Tutanağa ihtiyaç duymadan bir kaportacıya giderek sürücünün arka çamurluğunu yaptırarak masrafı cebimden ödedim.

Anlatmak istediğim, bugüne kadar vurup çarpma ve trafik kazasından kaynaklı masraflar için zorunlu trafik sigortasından bir kuruş yararlanmadım.

Zorunlu trafik sigortası yaptırmıyor muyum? Yaptırmaz olur muyum. Hem de sektirmeden gününde yaptırıyorum. Üstelik yaptırdığım sadece zorunlu trafik sigortası değil. İMM poliçesi ve yol yardım poliçesini de tavsiye ediyor sigortacı. Ben de tavsiyeye dayanamayıp yaptırıyorum.

Son birkaç yıldır trafik sigortasına ödediğim paralar da yenilir yutulur ve hazmedilir türden değil. Yüklü ve anormal poliçeye rağmen pek taksit de yapılmıyor.

Trafik sigortası ve İMM'den yararlanmadığım gibi yol yardımından da yararlanmadım.

Kısaca yararlanmadığım sigortaya her yıl yüklü ödeme yapıyorum.

Resmiyete girmiş kaza olmadığı için kaza yapan emsallerime göre belki daha düşük ödüyorum.

Kaza yapıp resmiyete sokanlar ise daha fazla trafik poliçesini para ödüyor.

Tamam, kaza yapıp poliçesinden ve kaskosundan faydalanan yeni sigorta ve kaskoda fazla ödeme yapsın ama benim gibi sigortadan hiç yararlanmayanlar için bir şeylerin düşünülmesi gerekir. Sadece zorunlu trafik sigortası yaptırırken biraz düşüğe yapmak yeterli olmasa gerek.

Ne yapılabilir? Pekala her yıl ödenen sigorta toplamından, üç beş yılda bir belli bir yüzdesini güncel sigorta bedeli üzerinden araç sahibine geri ödeme yapılabilir. Geri ödeme düşünülmese bile yeni sigorta vakti geldiğinde, "Sigorta bedeli bu kadar. Şu kadarını hesabınızda biriken paradan karşılıyoruz. Sizin ödeyeceğiniz miktar sadece bu kadar" denebilir. Bu yol ve yöntem trafik kazalarını önlemede bir teşvik olabilir. Sürücüler trafikte daha özenli ve titiz davranabilir.

Kısaca kaza yapan ile yapmayan arasında fark olmalı. Trafik sigortasında toptancı anlayış doğru değil. Niçin kaza yapmayanın sigortası kaza yapanın kaza masrafına kullanılsın. Bu konuda adil bir düzenleme yapılmalı.

Yine her yıl kallavi bir şekilde artan zorunlu trafik sigortası da makul bir seviyede tutulmalı. Her yıl katlanan bu anormal artış makul bir seviyede tutulmalı. Her yıl bu şekilde arttığına göre belli ki ödenen trafik sigortası yeterli değil. Yeterli değil diye bu kadar bindirmenin bir alemi yok. Sigorta artışlarında da makul bir orta yol bulunmalı.

*28.05.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Diline Fransız Biz *

Hangi millet hangi kıta hangi ırktan olursa olsun, hepsinin kendi dili dışında, başka bir yabancı dili özellikle İngilizceyi konuştuğu bir gerçek. Bunun tek istisnası bizim ülkemiz.

İngilizceyi öğrenmek için bu ülke çok çaba sarf etti. Anadolu liseleri yabancı dil ağırlıklı idi. Hepsi hazırlık+üç yıl eğitim yaptı. Hazırlık sınıfında bir yıl boyunca İngilizce okutuldu. Yabancı dil ağırlıklı süper liseler açıldı. Sonradan liselerin dört yıla çıkarılması ile birlikte çoğu liselerde yabancı dil hazırlık sınıflar kaldırılsa da İngilizce dersi ilkokul ikinci sınıftan itibaren tüm öğrencilere okutulmaya başlandı. Şimdi ilkokul ikinci sınıftan, lise son sınıfa kadar her okulda İngilizce dersleri okunuyor. Üniversitede hakeza. Yine yabancı dilini geliştirmek için özel ders alanlar ve dershaneye gidenlerimiz de eksik değil.

Gel gör ki bu kadar eğitim ve çabaya rağmen özel gayret gösteren pek az kişinin dışında bu ülke insanının kahir ekseriyeti, dert ve meramını anlatacak kadar bir İngilizce bilmiyor.

Burada şu gerçeğin altını çizeyim. Gramer konusunda bu ülke insanı İngilizlere taş çıkartır. Bizim İngilizce gramer ve tensleri (zamanları) bildiğimiz kadar İngilizler tensleri bilmez.

Ama bir gerçek var ki biz o kadar İngilizce eğitimine rağmen İngilizceye Fransızız.

2011 yılından beri ülkemizde olan Suriyelilerin çoluk çocuk ve yaşlısının çoğu Türkçe biliyor ve konuşuyor. Biz hiçbirimiz, imam hatip eğitimi ve ilahiyat okuyanların çoğu dahil Arapça konuşamayız.

İçimizde Türkçe konuşan Suriyeliler çok mu zeki? Sanmıyorum. Başka kıta ve ülkelerin insanı bizden çok mu zeki? Zannetmiyorum.

Sınavlarda yüksek puanlar alarak sınıf geçtiğimiz İngilizce ve Arapça konuşamayışımızın temelinde, kendi dilimizi çok iyi bilmediğimiz gerçeğinin olduğunu düşünüyorum. Biz kendi dilimizi iyi bilsek, bir başka dili öğrenip konuşmamızın önünde bir engel yok. Bunda, tıpkı Arapça ve İngilizcede zamanlara sarf ettiğimiz gibi Türkçe öğrenmede de ögelere ağırlık vermemizin payı olsa da esas sebebin kendi dilimizi iyi bilmeyişimiz olduğu bir gerçek.

Yalnız bu gerçeğin altını dolduramıyordum. Nihayet bu gerçeğin altını dolduran bir konuşma dinledim. "Paylaşılan bir veriye göre kendi ana dilini, kendi ülkesinde en az kelimeyle konuşan insan topluluğu imişiz".

Paylaşılan bu verinin ne derece bilimsel olduğunu bilmemekle beraber, bu veri, niçin bir başka yabancı dili öğrenemeyişimizin aynı zamanda bir cevabıdır. Çünkü kendi dilini iyi bilmeyen bir başka dili öğrenemez. Biz kendi dilimizi bilmiyoruz ki bir başka dili öğrenelim. Biz kendi dilimizi bilmiyoruz ki birbirimizle anlaşabilelim.

Veri gerçekten çarpıcı, bir o kadar da bizim için üzücü. Ne demek kendi dilini kendi ülkesinde en az kelimeyle ifade etmek. Bu ayıp bize yeter de artar bile. Türk Dil Kurumunun hazırladığı Türkçe sözlüğe baksak, orada yazılı çoğu sözcükleri ne kullanırız ne de anlamını biliriz.

Kısaca, günlük hayatta kullandığımız kelime bilgisi 200-300 kelimeyi geçmez. Tüm meramımızı bu kadar kelimeyle ifade ediyoruz.

Belki de şiddet ve kavgaya meyilli, tartışmalarda sesimizin yükselmesi de kelime hazinemizin kıtlığı ile alakalıdır. Çünkü şiddet ve sesin yükselmesi, sözün bittiği anlamına gelir. Kendimizi ifade edebilsek, muhatabımızı ikna edebilsek, meramımızı güzel bir şekilde anlatabilsek, niye sesimizi yükseltelim, niye şiddete başvuralım.

*19.05.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.