11 Mart 2025 Salı

Hidayet mi Savrulma mı?

Bir zamanlar devlete hakim olmadıklarından mıdır, devlete mesafeli idiler.

Devletin sistemine, yaptıklarına, kanunlarına vs. her şeylerine karşı idiler ve eleştirilerdi. TC derlerdi. Askerine de TC askeri derlerdi. Zulüm devleti idi ve bu zulüm devleti elbet bir gün yıkılacak derlerdi.

Gel zaman git zaman devir değişti. Devletin her bir kurumunda yer aldılar. TC demez oldular. Devleti eleştirmedikleri gibi devlet adına yapılan her şeyi savunur oldular. Hiç olmadığı kadar devletçi oldular. Her bir şeyde devletimin yanındayız diyorlar artık.

İşin garibi kanun aynı kanun, Anayasa aynı Anayasa, düzen yine aynı düzen, kurum ve kuruluşları yine aynı. Tek değişen atın sahibidir.
Devlet elbette bizimdir. Devlet bizim için, biz de devlet içiniz. Devletsiz bir ülke düşünülemez.

Bu 180 derece dönüşü anlamaya çalışıyorum. Devlet mi hidayete geldi ya da biz mi hidayete erdik? Bu dönüş yoksa bir savrulma mı? Daha önce devlete hakim olamadığımız için mi devlete mesafeliydik?

Devletin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığına da temkinli idi bu camia. Çünkü güvensiz bir kurum görülürdü. Verdiği fetvasına burun kıvrılırdı. Çoğu kimse ramazan orucunu Diyanete göre başlatmaz, bayramı da Diyanetten farklı yapardı. Çünkü TC'nin kurumu idi. Bu kuruma da iktidar müdahale ederdi.

Nedendir bilinmez, bu camia hiç olmadığı kadar Diyanetçi kesildi. Orucuna Diyanetle başlıyor, Diyanetle bayram ediyor. Verdiği fetvalara güven ise tam.

Bunda da Diyanet mi hidayete erdi, biz mi demek lazım. Ya da bunda da bir savrulma mı söz konusu? Acaba kurumda kimin olmasına ya da kuruma kimin yön vermesiyle mi tavır değiştiriyoruz?

YÖK'e karşıydık. Bugün YÖK'ün yanındayız.
Mahkemeler ve yargıya karşıydık. Bugün yanındayız.

Sanırım dün de bugün de yanında olmadığımız tek kurum kaldı. O da Anayasa Mahkemesi. Bir de orayı tam elde edebilir ya da orası istediğimiz gibi karar verirse, oranın da bizim olması yakın olur. Bu durumda bize yani bu camiaya düşen Anayasa Mahkemesinin yanında yer almak olur.
Bir belediye bizde ise o belediye makbul bir belediyedir. Bizden çıkarsa o belediye makullüğünü kaybediveriyor.

Görünen o ki devlet bizim elimizde ise o devlet iyidir. Değilse mesafe koymak gerekiyor. Şayet devletin kurumlarına biz yön veriyorsak o kurumlar iyidir. Değilse mesafe konmalıdır şeklinde bir anlayışa sahibiz.

Kısaca rüzgara göre yön değiştiriyoruz. Güçmüş tek istediğimiz. Güce ulaşmışsak, orası fethedilmiş bir alandır. Güce ulaşamadı isek, orası fethedilmeyi bekleyen bir yerdir.

Şunu unutmayalım ki devlet de kurumları da kimin elinde emanet ise bizimdir. Yanında olmalıyız. Devlet adına yapılan yanlışlar kişilere aittir, devlete değil. Kişiler eleştirilmeli. 

Bankamatik Memuru Olmak İstemez miydiniz?

90'lı yıllarda bir camia, "İşe gitmeden maaş alanlar var. Bunda tüyü bitmemiş yetimin hakkı var." serzenişinde bulunurdu.

Bu tip maaş alanlara bankamatik memuru adı konmuştu.

O zamanlar işe gitmediği halde bu şekil maaş almaya devam eden var mıydı? Varsa da sayısı ne kadardı? Bunu bilmiyoruz. Bankamatik memuru varsa da kimse ne görür ne bilirdi. Belki de şehir efsanesi bile olabilir. Gerçi söz konusu olan bu ülke ise olmaması için bir sebep yok. Çünkü neler gördük neler.

Yalnız bu bankamatik memurluğu o kadar gündeme getirilirdi ki hak vermemek elde değildi. Çünkü olamazdı böyle şey. Arkasını da biz devam ettirirdik. Allah korkusu yok bunlarda. Olsa böyle yapmazlardı derdik.

Eskiden bankamatik memuru varsa da gayriresmî olmalı. Günümüzde ise nicedir bu bankamatik memurluğu resmiyet kazandı. Önceleri uzman deniyordu, şimdilerde ise araştırmacı.

Neyin uzmanı ya da neyi araştırıyorlar bilinmez. Bilinen bir şey varsa o da tüm bunların bankamatik memuru olduğu. Sayısının da öyle üç, beş değil, belki de binlerle ifade edilebilir.

Sayısını kimsenin bilmediği bu bankamatik memurları hemen hemen her kurumda var. Gerçi bunlara bankamatik memuru demek bugün için ne derece doğru olur, düşünmekteyim. Çünkü uzman veya araştırıcı olarak kızağa çekilenlerin hemen hemen hepsi yöneticilikten bankamatik memuru olanlar. Aslında bunlara bankamatik yönetici demek daha uygun olur ise de "Galatımeşhur lügati fasihten evladır" (yaygın kullanılan bir ifade, sözlükteki doğrusundan evladır) sözünde olduğu biz de bankamatik memuru demeye devam edelim.

Gerçi amir veya memur olması fark etmez. Çünkü bankamatik memuru ile kastedilen, işe gitmeden maaşını almaya devam eden anlaşılır. Adına uzman ya da araştırmacı denen amir ve yöneticiler de işe gitmeden maaş ve özlük haklarını almaya devam ettikleri düşünülürse, bunlara da bankamatik memuru demede bir sakınca yok.

Günümüzde iyice yaygınlaşan bu bankamatik memurluğu yazık bu milletin parasına demeyeceğim. Ayıp, günah, vebal demeyeceğim. Çünkü içkici ve sarhoşa veya ateist birine bile sorsan böyle bir para ve görev doğru değil cevabını verir. Çünkü işin ucunda yattığın yerden maaş almak var. Değil ki 90'lı yıllarda bu konuyu dile getiren camia demesin. Bunlar için "Ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş" diyeceğim. Fazlasına da gerek yok zaten.

Bu yazıya başlamadan önce eski ve yeni bankamatik memurlarını ele alma gibi bir düşüncem yoktu. Sadece bir bankamatik memurundan bahsedecektim. Neyse kısaca bahsedeyim:

Bilin ki bu bankamatik memuru diğerlerinden farklı. Öğretmenken soruşturma sonucu öğretmenlikten memurluğa döndürülen biri.

Bu ceza doğrudur, yanlıştır demeyeceğim. Çünkü konum bu değil. Şizofren olduğunu öğrendim.

Eğitim ve öğretimin başında il emrine, oradan da ilçe emrine atandı. Ama bir dönem boyunca atandığı yere gitmedi. Ayrıldığı okula gelmeye devam etti. Kaç defa polis zoruyla kurumdan çıkarılmış olmasına rağmen ertesi gün yine gelmeye devam etti.

Bir dönemin ardından ikinci dönem bir okula memur olarak atandı. Oraya da gitmedi. Yine eski okuluna gelmeye devam ediyor. Yani hiç alakasının kalmadığı yerde mesaisini bitiriyor. Esas okuluna gitmiyor.

Mesai derken de her gün saat 08.00’de eski okuluna geliyor. 11.00'e kadar öğretmenler odasında oturup oturup gidiyor.

Artık kimse ona niye geliyorsun demiyor. İl ve ilçe de bir dönem boyunca neredesin demedi. Şimdiki okulu da neredesin demiyor.

Hem ayrıldığı okul hem de ilçe ve il tebligatını adresine yapıyor. İlişiği de böyle kesiyorlar ama o hiçbirine cevap vermiyor. Yine eski okuluna gelmeye devam ediyor.

Gördüğünüz gibi bu bankamatik memuru farklı. Yanlış yerde beklese de beklerken hiçbir iş yapmasa da yeni görev yerine gitmese de diğer resmi bankamatik memurları gibi evinde durmuyor, sağda ve solda dolaşmıyor. Maaşını alıp yatmıyor. Günlük üç saat alakasının kalmadığı kurumda kalıp yoruluyor.

Herhalde böyle bankamatik memurunu bugüne kadar ne duydunuz ne de gördünüz.

Sözün özü, bu ülkenin sahibi yok. Sahibi olsa, kimse bankamatik memuruna para vermez. Daha doğrusu böyle bir görev tahsis etmez. Böyle tahsisat ve maaş olursa bu da yağma Hasan’ın böreği olur.

Not: Yönetici veya amir iken uzman veya araştırmacı kadrosuna geçirilenlere, bu göreve getirildiği için özlük haklarını almaya devam edenlere sözüm olmaz. Çünkü kızağa çekilmeyi onlar istemedi. Sözüm ve tüm sözler, birine yöneticilik vermek veya dağıtmak için mevcut amir veya yöneticisini kızağa çekerek bankamatik memurluğunu icat edenlere.

9 Mart 2025 Pazar

Vebali Büyük Sorumluluklar

Evlat hayırsız çıkar. Ceremesini sadece aile çeker.

Baba tam görevini yapmaz. Perişanlık aileyle sınırlı kalır.

Bir boşanma olur, ceremesini varsa çocukları çeker.

Bir sınıftaki yaramaz bir öğrencinin zararı o sınıfla sınırlıdır. 

Deprem olur. Depremin zarar ve etkisi o bölge insanıyla sınırlı kalır.

Bir öğretmenin kötü ders işlemesi ve dersinden öğrencileri nefret ettirmesi, sadece öğretmenin dersine girdiği öğrencileri kötü etkiler.

Bir camide göre yapan bir imam hatibin görevini kötü yapması, yanlış söz ve eylemlerde bulunması sadece mahalle cemaatini etkiler.

Bir aşiret ağasının zulmü marabasıyla sınırlı.

Bir ilçe kaymakamının kötü yönetimi o ilçe insanını etkiler.

Bir valinin ilinde asayişi sağlayamaması o il ile sınırlı kalır.

Mahalle bakkalının fahiş fiyatla ürün satması mahalle müşterilerine zarar verir.

Sarhoş olup sağa sola sataşan bir sarhoşun zararı, elinin uzandığı kişilerle sınırlıdır.

Eşini aldatan kendi yuvasını yıkar. Ailesi etkilenir.

Bir memurun işini savsaklaması o dairenin işlerini aksatır.

Örnekleri çoğaltabilirim. Verdiğim örnekler hep kötü örnek üzerine. Bunun tersi de mümkün. Görevini iyi yapan kişilerin faydası da hitap ettiği alanla sınırlıdır. Sadece etkilediği kişiler faydalanır.

Bir de ülkeyi ilgilendiren ekonomi, siyaset, dış politika, savaş, hayat pahalılığı, terör, adalet vs. gibi konular vardır ki zamanında tedbir alınması, aksayan yönlerin iyileştirilmesi, yerinde ve zamanında karar alınması tüm memleket insanının yararınadır. Aksi tüm memleket insanının ceremeyi çekmesidir. Çünkü yanlış karar ve politika, o ülkede yaşayan herkesi etkiler. Bu etki yıllar yılı sürebilir. O yüzden ülkenin geleceğine dair etkili, yetkili ve de sorumlu kişilerin vebali daha büyüktür.