28 Aralık 2024 Cumartesi

Suriyeliler Giderse Sanayi Çöker mi? (1) *

Suriyeliler Suriye'deki son gelişmeler dolayısıyla ülkelerine geri dönerler mi, dönmezler mi? Dönerse ne kadarı döner ne kadarı kalır bilinmez. Şu var ki rejim değişikliği dolayısıyla geri dönüşte bir kıpırdama olduğu bir gerçek.

Bazıları Suriyeliler gitmeli artık derken bazıları da Suriyelilerin hepsi gitmemeli. Çünkü giderlerse sanayide, imalat ve tekstil alanında çalışan kalmaz. Bizim insanımıza iş var ama çalışmıyor. Suriyeliler giderse işveren işçi bulamaz diyor. Bunu sadece çarşı pazardaki insan söylemiyor, bazı işadamları da söylüyor, siyasetçisi de.

Gerçekten Suriyeliler giderse sanayi durur mu? Bizim insanımız sanayide çalışmaz mı?

Hiç kimse kusura bakmasın. Suriyeliler giderse sanayi çökmez, Afganlılar giderse tarım ve hayvancılık sektöründe çalışacak eleman bulamayız endişeleri yersiz bir endişedir. Çünkü Afgan ve Suriyelilerin şunun şurasında bizim ülkede 10-13 yıllık mazisi var. Bu yabancılar yokken bu ülkenin tekstil, üretim, imalat, inşaat ve sanayisinde kim çalışıyordu? Herhalde hepimiz kabul ederiz ki buralarda bu ülkenin insanı çalışıyordu. Suriyeli ve Afganlılar giderse bu ülke insanı buralarda yine çalışır.

Şu denirse, Suriyelinin çalıştığı fiyata bu ülke insanı çalışmaz dersek, burada oturup bir düşünmemiz lazım. Eğer kaçak çalıştıralım, asgari ücret veya altında ucuz fiyata çalıştıralım denirse, kimse kusura bakmasın, bu ülke insanı kaçak ve ucuz işçi olarak çalışmaz. Çalışırsa da pek az kişi çalışır. O da mecburiyetten.

Neden derseniz, bu ülke insanının şartları ile Afgan ve Suriyelinin şartları ve ihtiyaçları aynı değildir.

Bir defa Afgan'ı ve Suriyelisi sıfırı tüketerek bu ülkeye sığınmıştır. Ülkelerinde ölümü görüp bu ülkede sıtmaya razı olmuştur. Ev yok, bark yok, iş yok. Ayakta kalmak için ne bulurlarsa seçim hakkı olmaksızın çalışacaklar. Tıpkı işsizlikten dolayı Avrupa’ya çalışmaya giden her gurbetçinin orada ne iş buldularsa çalıştıkları gibi. Ayrıca ülkelerine göre bu ülke Avrupa ayarında bir ülke. İş bulunca çalışacaklar.

Aldıkları ucuz ücretle nasıl geçiniyorlar, bizimkiler de çalışıp geçinsin denirse, bu kıyas elma ile armudu toplamak gibidir. Bir defa Suriyeli ile Afganlı bizim yüzüne bakıp burun kıvırdığımız derme çatma evlerde yüksek kira vererek oturuyorlar. Aynı evde ana, baba, oğul, eş, kardeş vs. birlikte yaşıyorlar. Yani hepsi geniş aile. Ne iş buldularsa çalıştılar. Baba da çalıştı, oğul da. Bir eve birden fazla maaş girdi. Halbuki bizim insanımız böyle mi? Bizde her evlenen çocuk ayrı eve taşınıyor. Yani çekirdek aile. Bir başına bir evin kirasını verip ailesini geçindiriyor. Çünkü bizde onlar gibi geniş aile ile oturma yok.

Bir örnek vermek istersem, eski oturduğum tripleks evde 1400 lira kira veriyordum. Aynı site içinde Suriyeli iki aile vardı. Birinde iki evli kardeş birlikte oturdu. Diğerinde ise baba, üç oğlan olmak üzere hepsi evli idi. Eve üç bin lira kira veriyorlardı ama aynı evde dört aile oturuyordu. Hepsi de kabala iş alarak inşaat sektöründe çalışıyordu. Anlatmak istediğim ben bir aile olarak eve 1400 verdim. Onlar ise dört aile üç bine oturdu. Bu demektir ki bunların kirası 750 liraya geldi.

Bir örnek daha. Suriyeli bir öğrencim vardı. Dersine çalışıp geliyordu. Son iki üç hafta dersine bakmadan geldi. Niye böyle bıraktın dedim bir gün. Hocam, dersime çalışıp gelmem gerekiyordu. Yalnız evde ders çalışacak yer bulamadım dedi. Çok mu kalabalık dedim. Hem de nasıl dedi. Tamam kalabalık olabilirsiniz ama daha önce o kalabalıkta çalışıp geliyordun dedim. “Kaç haftadır eve teyzem ve halamlar da geldi. Onlar gelince bizim düzen bozuldu” dedi. Gitmeyecekler mi dedim. Kalacak yerleri yok. “Bizimle yaşayacaklar” dedi.

Ertesi hafta dersine çalışıp gelmiş bu öğrenci. Misafirler gitti mi yoksa dedim. “Hayır hocam, misafirler duruyor. Bu ödevimi de banyoda yaptım bu sefer” dedi.

Kısaca Suriyeliler çok çok kötü eski evlerde bir düzine belki de daha fazla kişi birlikte yaşarken bizde ise koca koca evlerde baba anne ayrı, oğul gelin ayrı sıfır evlerde yaşıyoruz. Haliyle bizim giderle Suriyelinin gideri aynı değil.

Bir diğer husus, Suriyeli ve Afganlı bu ülkeye girerken sıfırı tüketmiş gelmiş. Bu ülkede hayata sıfırdan başlıyor. Bizde ise hayat ne kadar zor olursa olsun daha sıfır tüketilmemiş.

Bizim insanımızın iş beğenmemesinde ve daha ucuz işte çalışmamasında başka bir sebep daha var. Belki de en önemlisi. Bu da maarif politikamız. Bunu da diğer yazımızda ele alalım.

*01.01.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

27 Aralık 2024 Cuma

Almanya'da Asgari Geçim *

Türkiye’de bazen yurtdışında geçim şöyle, yok böyle şeklinde tartışmalar yapılır. Kimine göre Avrupa’daki daha çok ekonomik sıkıntı çekiyor veya daha iyi şartlarda yaşıyor kimine göre ise Türkiye’de durum daha kötü veya daha iyi. Türkiye ve Avrupa kıyası yapanların çoğu uzaktan gazel okuyanlar. 

Aşağıdaki yazıyı yazan hem Almanya’da hem de Türkiye’de bizzat yaşayan biri. Sosyal medyada kıyas yaparak yazdığı yazısını bilgi ve takdirlerinize sunuyorum:

“Almanya'da 44 yıldır yaşayan, Türkiye'de de son 7 yıldır çok bulunan biri olarak iki tarafı da iyi gözlemlediğimi düşünüyorum.

Uzun bir hastalık sürecinin ardından malulen emekli oldum. 630 avro maaş bağladılar. Almanya'da normal emeklilerin çoğu 1000 avro civarında emekli maaşı alır. Biraz daha yüksek alanlar ya uzun süre çalışmış ya da yüksek pirim ödenen bir işte çalışmıştır.

Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi Almanya'da da bir emeklinin ek gelir kaynağı olmadan geçinmesi mümkün değildir. Ya yan iş yapacak ya eşi çalışacak ya da belediyeden kira yardımı alacak.

Almanya'da sosyal devlet anlayışı gereği her insanın hayatta kalabilmesi için en az hangi parayı alması gerekiyorsa onu almasını sağlıyor. Devlet asgari yeme içme parası denen bir tutarı tespit ediyor. 2024 güncel olan tutar yalnız yaşayan bir kişi için ((Bürgergeld-Regelsatz) 563 avrodur. Bu para ile elektriğini, telefonunu, içiyorsa sigarasını ve yeme içmesini 1 ay boyunca karşılaması gerekiyor. Kira, su ve kalorifer giderini belediye karşılıyor. Mesela bir kişinin 1000 avro geliri varsa kirası da 600 avro ise müracaat etmesi halinde, belediye 163 avro yardım yapıyor. Yani her şartta 563 avro yeme içme parası kalıyor. Peki bu para ile bir insan gerçekten hayatta kalabilir mi? Harcamasına dikkat ederse geçinir.

Diyanetin Almanya için tespit ettiği fitre günlük 15 Euro. Elektriği, telefonu çıkınca Alman devletinin hesap ettiği hayatta kalma sınırına denk geliyor.

Almanya'da emekli maaşı erkekler için ortalama 1350 avro, kadınlar için 900 avrodur.

Peki Türkiye'de çok dillendirilen, Alman emeklilerinin tatil yapması nasıl oluyor? Onlar ya ortalamanın üzerinde maaş alanlar ya da turizm şirketlerinin sezon sonu yaptıkları indirimli kampanyalardan istifade edenler.

Biliyorsunuz şikayet konularından biri de aynı otelde Almanya'dan gelenlerin Türkiye'dekilere göre çok daha ucuza tatil yapabilmesidir.

Biraz da Almanya'da asgari ücretliden bahsedeyim. Almanya'da aylık değil de saatlik hesap ediliyor. Bu yıl ki asgari saat ücreti brüt 12,41 avro. (2025 için 12,82 avro) Bir kişi 2000 avro civarında brüt maaş alır. Ne kadar net maaş alacağı; evli, bekar ve çocuklu olmasına göre değişiyor. 1500 ila 2000 avro arası tutar. (Rakamları yuvarlak hesapladım.)

Almanya'da kiralara gelirsek, eyaletlere ve şehirlere göre değiştiğini belirteyim. Mesela küçük oğlum, Kiel'de elektrik hariç, sıcak su ve kalorifer dahil 1350 avro kira ödüyor. Yeğenim, Münih’te 1500 avro kira ödüyor.

Nasıl geçindiklerine gelelim. Oğlum kalifiye işçi olarak çalıştığı için 2500 avro net maaş alıyor. Yeğenim ise karı koca çalışıyorlar. Geliri düşük olanlar genelde yan iş yapıyorlar. 2 saatlik temizlik işi veya hafta sonları taksi sürme gibi.

Bizim son evimiz küçük kutu gibi. 40 m² Amerikan mutfaklı 1+1 sosyal ev, 500 avro. Almanya'da evler m² olarak genelde küçüktür. 50 m², 60 m² gibi. Türkiye'de ise tam tersi İnsanlar büyük evlerde oturuyor.

Devlet, TOKİ aracılığıyla 1 oda, 1+1, 2+1 sosyal evler yapıp düşük gelirlilere kiraya vermeli. Bu yolla asgari ücretlileri rahatlatabilir.” (Sami Ercan)

*08.01.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Zamsız Hayat *

2024 Kasım ayı enflasyonunun açıklanmasıyla birlikte TÜİK enflasyonu, yıllık % 47,09 olarak gerçekleşti.

Devlet 2025 yılında alacağı vergilere % 43,94 zam oranı belirledi.

2025 yılında asgari ücretle çalışanlara verilen zam oranı, % 30 olarak tespit edildi. Bu oranın işverene maliyeti ise % 40 olacağı belirtiliyor.

Memurlar 2025'in ilk altı ayı için % 6 (altı aylık enflasyon farkı ile birlikte % 10,59), ikinci altı aylık ise % 5 zam alacak. Bu demektir ki memura 2025 yılında toplam % 11 zam yapılacak.

Ekim enflasyonunun açıklanmasıyla birlikte kiralara yapılacak zam oranı ise 63,47 olarak öne çıktı.

Rakamlara boğmak gibi bir niyetim yok. Yalnız hepimizin bildiği bu oranlara bakılırsa işçi, memur, asgari ücretli ve emekli az veya çok, yeter veya yetmez, yeni yıl ile birlikte zam alacak. Devlet de vergi oranlarını artırmak suretiyle daha fazla vergi toplayacak. Çalıştırdığı işçinin maliyeti kendisine yüzde 40'a mal olacak işveren de ürettiği ürünlerine önü açık olmak üzere en az yüzde 40 zam yapacak. Ekim ayı enflasyon oranına göre belirlenen yıllık kira artışı ise % 63 buçuk ile asgari ücret zam oranını ikiye katlayacak.

Böyle her yıl her vergiye, iğneden ipliğe her şeye zam yapılacaksa, vergi ve ürün maliyetlerine yapılan zam, sabit gelirliye yapılan zammı kat kat katlayacaksa, bu durumda başta asgari ücretli olmak üzere sabit gelirlinin aldığı maaş ve ücrete zam vermenin ne anlamı var. Hiç zam yapılmasa daha iyi. Çünkü sabit gelirliye kaşıkla zam veriliyorsa vergi veya ürünlere ise kepçe ile zam yapılmaktadır. Yani kaşıkla verilen kepçe ile alınmakta. Daha doğrusu son birkaç yıla gelinceye kadar kaşıkla verilen kepçe ile alınır şeklinde idi. Bu yıl ile birlikte kaşıkla verilen kazanla alınıyor dense yeridir.

Şu bir gerçek ki çalışan nüfusun yüzde 43'ü olan 7 milyon asgari ücretliye reva görülen yüzde 30'luk zamla birlikte asgari ücretlinin eline geçecek 22.104 lira ile asgari ücretlinin geçinebilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde başta en düşük seviyede maaş alan emekliler olmak üzere çoğu emeklilerin eline geçen maaşla geçinebilmeleri de mümkün değildir.

Burada devlet vergisiz ayakta duramaz. Vergi olmalı denebilir. İşveren elindeki imkanları zorlayarak asgari ücreti maksimum seviyeye yükseltti. Başka türlü işsizlik artar, enflasyonla mücadele edilmez denebilir. El hak devlet vergi koyacak, işveren de işçiye verdiği maaş zammını çıkartmak için zam yapacak. Başka türlü olmaz denebilir. Elbette vergi koyan devlet haklı, yüksek zam veremeyen işveren de haklı. Az zam verildi diyen asgari ücretli de haklı. Gördüğünüz gibi kendi penceresinden herkes haklı. Şu bir gerçek ki bu kadar haklıdan bir hak ve haklı ortaya çıkmıyor. Çünkü ateş düştüğü yeri yakmaya devam edecek.

Anlamadığım, her yeni yılda başta vergiler olmak üzere her şeye ve herkese tepeden tırnağa zam yapılacaksa, yapılan zam oranları birbirine orantılı olmalı. Devlet % 44 vergi artırımı yaparken sabit gelirliye de yüzde 44 yapılmalı ki bunun bir anlamı olur. . Bu oran yüksek ise mademki her şeyin kriteri asgari ücretlinin oranı ise o halde vergiler dahil, ürünlere ve kiralara zam 2025 boyunca yüzde otuzu geçmemeli. Anlatmak istediğim yapılan zam ile verilen zam anlaşılır ve tutarlı bir oran olmalı.

Görünen o ki verilen ve konan zam kaşık-kepçe misali hep sabit gelirinin aleyhine işliyor.

Bence her yıl başında verilen zammın aleyhine devlet ve işveren vergi ve ürünlere katlamalı zam yapacaksa sabit gelirliye ve asgari ücretliye hiç zam yapılmasın. Densin ki işçi, memur, emekli ve asgari ücretlinin aldığı 2024 maaş ve ücreti 2025 yılında da aynı olacak. Yani asgari ücretli yine 17 bin lira almaya devam edecek. Diğer sabit gelirliler de zam almayacak. Devlet de vergi oranlarını artırmayacak, işveren de ürünlerini 2024’ün fiyatıyla satacak. İnanın, buna herkes razı olur. Böylece fiyat ve maaş istikrarı sağlanmış olur. Enflasyon azmaz. Hayat pahalılığı da olmaz. Zam yapılacaksa petrolün variline ve yurtdışı ithal ürünlere artış olduğunda zam yapılır. Başka da yapılmaz. Bu önerim hayata geçirilirse yani zamsız hayat hepimiz için gamsız hayat olur. Hazır döviz bir yıldır kış uykusuna yatmışken bu fiyat istikrarının önünde bir engel olacağını düşünmüyorum.

Yok, geleneğimiz de zam vardır. Mutlaka zam verilmeli ve zam yapılmalı denirse, verilen ve konan zam oranı dengeyi bozmayacak şekilde orantılı olmalı. Yok, bunun ceremesini asgari ücretli ve sabit gelirli çekecek denirse, bu hakkaniyete sığmaz. Bunun adı, altta kalanın canı çıksın olur. Teşbih yerinde olursa “Alavere, dalavere. Kürt Memet nöbete” olur.

Bir diğer önerim, asgari ücretliye işveren hiç ücret vermesin. Çalıştığına karşılık olarak işçinin aylık yeme, içme, kira, ulaşım ve barınmasını asgari karşılasın. İşçi buna dünden razı olur. Aynı şekilde devlet emeklisinin asgari geçimini sağlasın, maaş vermesin. Emekliler de bu duruma rıza gösterir.

Hiçbirini yapamıyorsak, işçi ve emekliye “Hak ettiğinizi tam veremiyoruz. Gücümüz buna yetti. Kusura bakmayın” denebilir. Ama sakın ola ki sakın, işçi ve memuru bugüne kadar enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz demeyin. Çünkü dalga geçilecek zaman değil.

*30.12.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.