22 Nisan 2023 Cumartesi

Ne Neden Korkar?

Bu yazımda maddeler halinde yazılmış bir alıntıya yer vereceğim. Maddeler açık ve anlaşılır olsa da sağlığımız ve sağlıklı beslenme için önemli ve bu maddeler vücudun sadakası olduğundan, maddelerin altına kısa kısa açıklama yapacağım.

1.Kahvaltı yapmadığında mide korkar: Toplumun kahir ekseriyetinin en önem vermediği kahvaltıdır. Zamanında yatmadığımızdan uykumuzu alamıyoruz. Sabah kalkar kalkmaz kahvaltı yapmadan işe, okula yetişmek için koşuşturuyoruz. Çoğumuz işinde, okulunda fast food türü besleniyoruz. Sağlıksız beslenme türü bu beslenme plansızlığımızın bir göstergesidir.

2.24 saatte 10 bardak su içmeyince böbrekler korkar: Bu demektir ki günde 10 bardak su içmeliyiz. Bazıları bol bol su içerek böbreklerin su ihtiyacını giderirken çoğumuzun suyla arası pek yok. Halbuki susuz hayat olmadığı gibi susuz kalmış böbrek de olmaz.

3.Safra kesesi gece 23’e kadar uyumadığında ve gün doğarken uyanmadığında korkar: Uykuyu çok severiz ama ne akşam erken yatmayı biliriz ne de sabah erken kalkmayı. Gece 11 bizim oturma saatimiz. Sabah da mutlaka üzerimize güneş doğmalı.

4.Soğuk, zamanı geçmiş yemek yediğinde ince bağırsaklar korkar: Yemek yemeyi çok severiz ama yemek yapmayı pek sevmeyiz. Yemek yapınca birkaç gün yemek derdimiz olmasın diye kararınca yemek yapmayız. Mutlaka ertesi günü de kurtaracak şekilde yemek yaparız. Bu da bayat yemek demektir. Halbuki taze yemek kadarı var mıdır? Yine soğuk su ve içeceklere de bayılırız. İnce bağırsak deyip de geçmeyelim. İnce bağırsaklar beyinden sonra ikinci beyindir.

5.Daha fazla kızarmış ve baharatlı yemek yediğinde kolon korkar: Kalın bağırsağın düşmanı da kızarmış ve baharatlı yiyeceklermiş. Halbuki ne de çok seviyoruz kızartmayı ve yiyeceklere baharat atmayı.

6.Duman, kirli hava ve sigara dumanı içine çekince ciğerler korkar: Ciğerlerin düşmanı duman, is, sis, kirli hava ve sigara da hayatımızın istenmeyen bir gerçeği. Sigara içicilerin sayısı azalacağı yerde daha küçük yaşlara kadar düştü.

7.Ağır kızartılmış yiyecekler, çeşitli abur cubur ve fast food yediğinde, alkol içtiğinde karaciğer: Kalın bağırsağın düşmanı kızartılmış yiyecekler karaciğerin de düşmanı imiş. Atın ölümü arpadan olsun deyip yiyoruz. Özellikle çocuk ve gençlerin en sevdiği besinler maalesef. Yine abur cubur yemek ve besin değeri olmayan ayakta yiyip içmek ise son yılların gittikçe artan beslenme türü. Okullardaki kantinler ve büfeler bu tür beslenme merkezleri. Ağaç yaş iken eğilir misali okullardaki kantinlere el atmak, kantinlerin içini yiyip içenlerin oturabileceği şekle kavuşturmak gerek. İçkinin her türünün karaciğerin düşmanı olduğunu söylememize gerek yok.

8. Bol tuzlu kolesterollü yemek yediğinde kalp korkar: Tuzu azaltmayı ve tuzsuz yemek yemeyi ancak hastalandığımız zaman  aklımıza gelir. Günümüzde bende kolesterol var diyenden geçilmiyor. İyisi olduğu gibi tehlikelisi de var. Hem tuz hem de kolesterol kalp hastalıklarını tetikliyor.

9.Pankreas çok şeker ve tatlı yediğinde korkar: Çaya şeker atmayanların sayısında son yıllarda artış var. Bu iyi yönümüz ama tatlıdan vazgeçmiyoruz. Tatlıya karşı zaafımız çok. Bayramlarda ikramların da vazgeçilmezi maalesef. Birbirimize ikram ederek kötülük yapıyoruz aslında.

10.Karanlıkta telefon ve bilgisayar başında çok oturunca gözler korkar: Bu konuda da iyi bir sınav vermiyoruz. Bilgisayar veya telefonun ışığı yeter deyip karanlıkta ekran karşısında saatlerce oturabiliyoruz.

11.Negatif düşüncelere sahip olmaya başladığında beyin korkar: Negatif düşünce ve enerji verdiğimizde karşımızdaki insan beziyor, beyin ne yapsın, öyle değil mi? Muhatap çekip gidiyor. Beyin ise 7/24 hatta bir ömür beraber.

On bir maddede sırayla mide, böbrek, safra kesesi, ince ve kalın bağırsak, akciğer ve karaciğer, kalp, pankreas, beyin ve gözün beslenmesi ve korunması için yapılması gerekenler sıralanmış. İçinde şu önemsiz dediğimiz bir organ yok. Korumak için de ekstre bir şey önerilmiyor. Hepsi de basit yapacaklarımızdan ibaret. Unutmayalım ki bu vücut ve organları bize birer emanet. İhanet etmeyelim onlara. Çünkü bunların yedeği yok.

Alıntı, organlarımızı korumaya dair şu vurgulara yer veriyor:

Farklı vücut bölgelerine dikkat et ve onları korkutma.

Tüm bu organlar piyasada yok.

Pahalılar ve büyük olasılıkla zamanında değiştirmeyi karşılayamazlar. Yani organlarınızı sağlıklı tutun.

İyi ki Seçimler Var!

Bu ülkede iyi ki seçimler var. Çünkü seçimler dolayısıyla,

Siyasilerimiz vatandaşın ayağına geliyor. 

Vatandaşı dinliyor, gönlü alınıyor. 

Vatandaş kendini değerli hissediyor. 

Siyasilerimiz vadediyor. 

Vatandaş umutlanıyor. 

Siyaset söz veriyor. 

Vatandaş sözlerin yerine getirilmesini beklemeye koyuluyor. 

Siyaset umut dağıtıyor. 

Vatandaş heyecanlanıyor. 

Siyaset seçimden önce kesenin ağzını açıyor. 

Verdikçe veriyor. Vermediğini veriyor. Yağdırdıkça yağdırıyor. 

Olmaz denilenleri olduruveriyor.

Seçilebilecek sıradan aday gösterilenler daha seçim olmadan vekilliği garantiliyor. Bunlar için seçim heyecanı listeyle birlikte sona eriyor.

Listeye giremeyenlerde bir üzüntü bir üzüntü ve kırgınlık. Bu sefer olmadı ama diğer seçim niye olmasın diyerek beş yıl sonrasını umutla beklemeye koyuluyor.

En büyük heyecan ve stres de partisinin çıkaracağı vekil sayısının sınırında listede yer alanlarda oluyor. Bu stres sonuçlar açıklanıncaya kadar devam ediyor.

Vatandaş kendine gündem buluyor, akşam sabah seçim konuşuyor, kim kazanacak diyor. Kimiyle tartışıp kırıp döküyor kimiyle medenice tartışıyor kimiyle bahse giriyor. Şu gerçek ki vatandaşın kahir ekseriyeti siyaset uzmanı.

Tavandan tabana kutuplaşma had safhada oluyor.

Mitingler, kalabalıklar, piyasada canlılık dorukta...

Bu heyecan bu stres bu beklenti seçim sonuçları açıklanıncaya kadar devam ediyor.

Sonuçlar açıklanınca bazıları sevinir bazıları da üzülür.

Sonrasında da birkaç ay nasıl kazandık, niçin kaybettik üzerine tartışma olur.

Daha sonra ufuktaki seçim çalışmaları başlar yavaştan yavaşa. Umutlar sonraki seçimlere taşınır.

Hasılı iyi ki seçimler var. Olmasaydı, ne yapardık bir düşünün.

Yalan ve Algı Yönetimi *

Aksi beyan diyebileceğimiz yalan, dinimizde "savaşta düşmanı yanıltmak, dargınları barıştırmak, karı koca arasını bulmak ve hastaya moral vermek" dışında söylenmesi yasak olan büyük günahlardandır. 

Bir yalan türü daha var ki bu da gerçeğin bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememektir. Buna sinsi yalan diyebiliriz.

Yasak ve günah olmasının dışında tedavisi olmayan bir hastalıktır. Aynı zamanda nifaklık alametidir. 

Kişinin itibar ve güvenilirliğini yok ettiği gibi onulmaz yaralara da sebebiyet vermesi yönüyle yalan kimse tarafından tasvip edilmez ise de yalan insanın ve bu dünyanın bir gerçeğidir. 

Günümüzde yalandan daha tehlikeli olanı ise algı yönetimidir. Bu yönetimi Zekeriya Erdim "Artık, tüm sahalarda ve sektörlerde; "algı yönetimi" diye bir meslek yahut metot var. Olayları ve durumları kendi istedikleri renge ve şekle büründürme, kendi öngördükleri pencerelerden göründürme peşine düşenler; olguların üstünü örterek "karartma" yapıyor, algıları bağlamının dışına çıkartarak "çarpıtma" yoluna gidiyorlar." şeklinde açıklıyor.

“Olayları kendi istedikleri şekle büründürme, karartma, çarpıtma” derken algı yönetimi dediğimiz yalanın ta kendisidir. Hatta yalandan da tehlikelidir. Çünkü yalanda tamamen gerçeğe aykırı bir durum varken algı yönetiminde yalanla doğru karışık bir şekilde çarpıtılarak veriliyor. Olayın ne kadarının doğru ne kadarının yanlış ya da neresinin doğru neresinin yanlış olduğu belli değildir. Algı yönetiminde sureti haktan görünme vardır. Şeytanın sağdan yaklaşması vardır. Yalanda kişi veya kişileri yanıltma durumu söz konusu iken algı yönetiminde büyük kitleleri yanıltma durumu söz konusudur. Yalan, yalancının mumu yatsıya kadar yanar atasözünde olduğu gibi belli bir süre ile sınırlı iken algılar ilanihaye devam edebiliyor.

Burada yalanı masum gördüğüm anlaşılmasın. Çünkü yalanın hiç masum ve savunulur bir tarafı yok. Ama yalan ile algı yönetimini karşılaştırırsak sonuçları itibariyle yalan algı yönetimine göre çok masum kalır. Yalan kişinin kendini kurtarmak, vaziyeti kurtarmak ve ânı kurtarmak için yaptığı bir eylem iken algı yönetiminin içinde muhatap ya da muhataplara iftira atma durumu söz konusudur.

Tarihi, siyasi, sosyal, iktisadi vb. alanlarda kendini gösteriyor bu algı yönetimi.

Tarihi olay ve kişiler algı yönetimi üzerine bu ülkede yürüyor. Mesela bir kesim bazı Osmanlı padişahları hakkında iyi, büyük derken diğer kesim kötü, küçük diyebiliyor. Burada bir yalan daha doğrusu bir algı yönetimi var. İki kesimden biri yalan söylüyor ya da her ikisi de doğru söylemiyor.

İktisadi alanda yaptığımız da bundan farklı değil. Bir kesim istatistiki bilgilerden hareketle ekonomi bitik derken diğer kesim ekonomi uçuyor diyebiliyor. İki görüşte de ifrat ve tefrit var bana göre. Doğrusu iyi veya kötü yönüyle ekonomi ile ilgili tespitte bulunmaktır.

Siyaseten durumumuz da bundan ibaret değil. Zira gerçek dediğimiz olgu üzerinden siyaset yapılmıyor. Rakipler birbirini algı yönetimiyle alt etmeye ve öne geçmeye çalışıyor. Kitleler bu algılarla sevk ve idare ediliyor. İktidara böyle geliniyor, iktidarda böyle kalınıyor, iktidardan böyle gidiliyor. Yıllardır bu ülkede izlenen siyaset de budur.

*02.06.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.