6 Ocak 2018 Cumartesi

Meslek odası mı, yoksa okey salonu mu? *

Türkiye'de değişik meslek gruplarının bağlı olduğu meslek grupları var. Amaçları da, "Üyelerinin mesleki yolda yaptıkları işleri kolaylaştırmak, mesleğin menfaatlerini korumak ve ihtiyaçlarını karşılamayı, aynı mesleği yapan meslektaşları arasında iletişim ve yardımlaşmayı amaçlar...Tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu derecesindeki meslek kuruluşların odalarıdır."

Herhangi bir şehirde bir meslek odası kurulabilmesi için ilgili nitelikleri taşıyan ve ticaret siciline kayıtlı en az bin tacir veya sanayicinin birliğe yazılı olarak başvurması gerekiyor. Yasalara göre hareket edilir.

Bilmediğim alanlardan biridir meslek odaları. Yönetim ve başkanları sanırım seçimle gelir, seçimle gider. Gerçi gelen kolay kolay gitmiyor gördüğüm kadarıyla. Odanın ihtiyaçları, yönetimdekilerin maaşları öyle zannediyorum üyelerin ödediği aidatlarla karşılanıyor olsa gerek. Odada görev alanların ne kadar maaş aldıklarını da bilmiyorum. İmkanları iyi olsa gerek ki gelen, gitmemek üzere asılıyor her seçim döneminde.

Kendisine bağlı olan meslek gruplarının işlerini kolaylaştırmak vb amacıyla kurulan bu kuruluşlar, üyelerine ne kadar yardımcı oluyorlar, üyeleri meslek odalarından ne kadar memnunlar bunu da bilmiyorum. Şehrin en gözde yerlerinde odaya ait bir yer kiralayabildiklerine göre odanın gelirleri de iyi olsa gerek.

İlgili alanıma girmeyen bu konuda beni yazı yazmaya iten neden akşam 20.00 sularında misafirliğe giderken ışığı yanan bir mahal gördüm. Camla kapatılmış balkonunda bir masa etrafında oturan beş altı kişi dikkatimi çekti. Burası neresidir diye göz attığımda baktım bir odanın Konya şubesi yazıyordu tabelasında. Her zaman gelip geçtiğim yerde böyle bir oda varmış, nedense dikkatimi çekmemiş. Akşamın bu saatinde maşallah odadakiler çalışıyor, hizmet yapıyorlar dedim. Acaba balkonda masa etrafında ne yapıyorlar diye kafamı kaldırıp bir daha baktım. Masada okey oynuyorlar gördüm. Yanlış görmüş olabilirsin Ramazan, kafanı kaldır bir daha bak dedim kendi kendime. Bir daha baktım. Gördüğüm doğruymuş. Adamlar okey oynuyor. Üstelik altı kişiler. Dördü oynuyor, diğer ikisi de onları seyrediyor. Tabelaya tekrar göz attım, acaba burası okey salonu olabilir mi, veya odaya ait bir lokal olabilir mi diye. Maalesef sadece bilmem ne odasının Konya Şubesi yazıyordu. Yani odanın hizmet binası.

Üyelerine yardımcı olmak amacıyla amme adına kurulan bu odaların kuruluş amaçları arasında acaba okey oynamak var mı diye bir göz gezdirdim. Bulamadım. Başka sitelere baktım, yine bulamadım.
Sizi bilmem ama benim garibime gitti bu gördüğüm. Kimin parasıyla kimin mülkünde okey oynanıyor? Yaptıklarını makul görmüş olmalılar ki içeride ne yaptığımız belli olmasın diye perde çekmeye gerek görmemişler. Kuytu bir yer mi burası? Hayır işlek bir cadde. Gelip geçenin dikkatini çeken bir yer. Demek ki yapılan normal. Anormallik bende.

Buraların denetimini kim yapar, üyeler ne kadar hesap sorar, denetimleri yapılıyorsa ciddi olarak yapılıyor mu bilmiyorum. Ama ben bu odada görevli olsam, okey oynamayı bilsem, canım okey oynamak istese, en uygun yer de çalıştığım meslek odası olsa ilk işim gelip geçen görmesin diye camekanla kapattığım balkona bir perde çekmek olurdu. Gelip geçen odamın ışığının yandığını görünce “Vay be! Saat akşam 20.00 suları olmuş, bizim Ramazan Bey, hala evine gitmemiş, harıl harıl çalışıyor” imajı verirdim.

Yazımda bahsettiğim odanın adını vermedim. Bütün odalar böyledir demek istemem. Mutlaka işini, mevzuata göre yürüten odalarımız vardır. Ama kim ne derse desin, bu odanın yaptığı doğru değil, üyelerin parasıyla keyif çatıyor, ışığını kullanıyor. Umarım okey taşlarını da odanın parasıyla almamışlardır.

Üyeleri adına bir amme hizmeti yapan bu kişilerin odanın imkanlarını bu şekilde hoyratça kullanmasını doğru bulmuyorum. 06/01/2018 Ramazan YÜCE Konya

* 13/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

5 Ocak 2018 Cuma

Havaların böyle gitmesi hayra alamet değil *

Kasım, Aralık derken 2017'yi bitirdik, Ocak ayına girdik. Ortalık yaz gününden kalmış günleri andırıyor. Ufukta havaların soğuması ve kar yağışı gözükmüyor. Neredeyse gömlekle çıkacağız dışarıya.

Havaların bu gidişatı hayra alamet mi? Ortalığın güllük-gülistan olması, Güneş'in hemen hemen kendini göstermesi, havaların aydınlık ve sıcak olması belki nefsimize hoş gelir. Ama ceremesini sanırım biz çekeceğiz. Çünkü yaşadığımız bu ılıman iklim, bize son yıllarda zaman zaman gündeme gelen küresel ısınmanın ayak sesleridir, kuzey kutbundaki buzulların erimeye devam etmesi demektir. Yeraltı sularının azalması ve tükenmesi demektir.

Ağaçlar neredeyse tomurcuklandı. Böyle giderse ocak çıkmadan ağaçlar çiçek açar. İçme suyu yönünden birçok ilimizde su sıkıntısı baş gösterirse hiç şaşırmam.

Yazdan kalma kışları yaşarken "Nerede o eski kışlar" dedirtiyor insana. Geçmişten kalan kışlardan bir kışı, en son geçen sene gördük. Doyasıya kışı yaşadık. Şimdi düşünüyorum da arka arkasına yağan ve günlerce kalkmayan kar, "Bu gördüğünüz kar, göreceğiniz en son kar. Bıkıp usanmadan görün, göreceğiniz kadar. Zira önümüzdeki sene veya ileriki yıllarda kolay kolay kar yüzü görmeyeceksiniz..." demek istemiş anlaşılan.

İşin garibi geçen sene yağan o kadar karın yeraltı sularına katkısı yüzde beşmiş. Eğer durum bu ise, gelecek yılların kışı da bu senenin kışı gibi olacaksa su kıtlığı kapıda demektir. Susuz hayat olur mu? Olmaz. Zira bizde 'Su hayat' demektir. Su olmadı mı hayat durur. Temizliğimizde sorunlar başlar. Meyve ve sebzeyi daha pahalı yeriz. Çünkü erkenden çiçek açan ağaçlar bir üşürse meyveyi mumla ararız bu sene. Tarım darbe yer. Çünkü ekilebilen arazilerimizin çoğunda sulama sistemimiz yok. Çoğu tarlanın ürün vermesi yağmur ve kara bağlı.

İklimlerin bu şekilde değişiklik göstermesi, düşmesi gereken yağışın düşmemesi de maalesef bizim eserimizdir. Kendi kendimizi boğazladığımız gibi dünyayı da yaşanmaz hale getirmişiz. Çünkü yeryüzünün dengesini bozan, fiziksel yasanın gereğini yapmayan, zararlı atıklarla dünyayı zehirleyen yine biziz. Çok hor kullandık dünyayı maalesef. 

Ne yapıp ne edip adına küresel ısınma dedikleri bu ortamdan kurtulmanın, olmuyorsa en azından yavaşlatılması için doğaya karşı saygı bilincini aramızda yerleştirmemiz lazım. İnsanlık topyekûn bir seferberliğe hazırlansa iyi olur. Yoksa geleceğimizi ve çocuklarımızın yarınlarını yok etmiş oluruz. Çevre bilincini geliştirmeliyiz aramızda. Yoksa böyle giderse halimiz harap...

Biz büyükler günahkarız. Dünyayı yaşanmaz hale biz getirdik. Rabbim hayvanatın, nebatatın ve küçücük sabi ve sıbyanın masumluğuna umarım bol yağış verir. Hikmetinde sual olunmaz. Yine de Rabbim en iyisini bilir, Ümidimizi kesmedik, kesmeyeceğiz. 04/01/2018 Ramazan YÜCE KONYA

* 08/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

4 Ocak 2018 Perşembe

Kovboy racon kesti *

17-25 Aralık'ın mimarı, dünyanın kovboyu sonunda Türkiye'ye racon kesti. Bu işi yaparken hiç zorlanmadı. Tereyağından kıl çeker gibi yaptı bunu. Çünkü içimizdeki İrlandalılar onun değirmenine su taşıdı. Sağ olsunlar bizden görünenler, kendilerince  oluşturdukları bilgi ve dokümanları taşımada ihanette sınır tanımadılar.

Kovboyun bu başarısında bizden sandıklarımızın katkısı yadsınamaz. Bu yüzden dünya kabadayısı bunları, en güzel yerlerde ağırlasa bizim beyinsizlerin hakkını ödeyemez. Zaten bu yüzden ayak takımının başı, ABD'nin en güzel yerinde 20 yıldır baş tacı. Belki ülkeyi 15 Temmuz'da ele geçiremedi ama ülkeyi sattı ve tam kendine yakışanı yaptı.

Ülkeyi kim satar? Ancak hainler satar. Hain dediğimiz, bırakın ülkeyi; kendi anne-babasını da satar. Çünkü anlaşılan onun meşrebinde din, diyanet, vatan mefhumu yoktur.  Kim boynuna tasma takarsa onun memleketidir vatanı. Hep birinin adına çalışma, efendisini memnun etme, onun gözüne girme vardır. Kimse kızmasın, hayat felsefesi budur. Güce tapar. Hep güçlünün yanında saf tutar. Gücü destekleyecek ki güce yaslanabilsin ve yaşayabilsin. Bugün onları bizim aleyhimize kullanan kovboy unutmasın ki bu hainler, yarın bir başka güce karşı kendilerini de satar. Yeter ki menfaati bitmiş olsun. Kim önüne daha büyük balık atarsa onun tarafına geçer. Çünkü hainlik bir virüs gibidir onlarda. İşinin çıkıştığına bakar.

Dünün münafığıdır bunlar. Bizden görünüp başkasına çalışırlar. İkiyüzlü diyeceğim ama iki yüz, kendilerini anlatmaya kifayet etmez. Çok yüzlüdür. En büyük sermayeleri yalan ve dolandır. Takiyecilik en büyük meslekleridir. Bukalemun gibi her kalıba girerler. Kendilerini hizmet ehli olarak tanıtırlar. Namazında, niyazında ve sureti haktan görünürler. ‘İyi bunlar’ diye beslersin, gözünü oyarlar. Çünkü kendi memleketinde bir başka güç adına iş yaparlar. Kovboyun yerli işbirlikçileri ve ajanlarıdır. İşi bitince veya zoru görünce yediği kaba pisleyerek kaçarlar. Kaçtıktan sonra yine görevlerine devam ederler. Var gücüyle yediği, içtiği memleketi kötülerler, kuyusunu kazmaya çalışırlar. 3 Ocak’ta yaptıkları da budur. Daha misyonları bitmedi, bize karşı kullanılmaya devam edilecekler. Ne zamana kadar bu hizmetlerine devam edecekler? Son miatları doluncaya kadar. Sonra kullanılıp atılacaklar.

Türkiye’yi yargılamak ve ceza kesmek için kovboyun bunlara ihtiyacı yoktu aslında. Boşu boşuna jüriyi yordu günlerce. Nasılsa dünyanın kabadayısı. İstediği ülkeye istediği cezayı verirdi. Belgeli  olsun istedi bu sefer. Dünya kamuoyuna bakın ben adaletlice yargılıyorum imajı vermek istedi. Ben bu davaya bozacı ve şıracı davası diyorum.

Kovboy, kovboyluğunu yapacak. Tutunmak için her yolu dener. Güzellikle teslim alamadığını kaba kuvvete başvurarak yola getirmeye çalışır. Ayrıca sömürgeci, sömürmesine devam edecek. Sömürene kızmaktansa sömürgeciye kendini ve vatanını satanlara kızmak lazım. Gerçi piyona kızıp da ne yapacaksın? Çünkü piyon, piyondur; maşalık görevini yapacaktır. Bunlara da kızmaya gerek yok. Esas biz, içimizde beslediğimiz, uzun yıllar iyi niyet beslediğimiz bu hain taifesini tanıyamadığımıza yanalım. Her sakallıyı amca, her ağzı dualıyı, her namaz kılanı ‘İyi adamdır’ diyen bakış açımıza kızalım.

Birkaç cümle de geçmişte bu yapının içinde yer almış, hala bu yapıya karşı sessiz kalan kişilere edelim. Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bırakan, hala da ülke aleyhine çalışan bu yapıyı anlamamakta direnen ve sessiz kalanlar! Aklınızı hala kiraya vermeye devam edecek misiniz? Hala  bu yapının bu toprağa ait olmadığını, bunların bu ülke lehine çalışmadığını anlayamadınız mı? Anlayamadıysanız, yazıklar olsun size! Acırım o zekanıza! Eğer anlayıp da hala susuyor, özeleştiri yapmıyorsanız unutmayın ki siz de ihanet içindesiniz. Sahi size göre bu yapının şer odaklarına çalıştığını anlamanız için bu yapı daha ne yapmalıdır? Aklınızı kullanın artık! Unutmayın ki bu toprağın üstü varsa, altı da vardır. Burada anlaşılmayan veya anlamak istemediğimiz gerçekler orada tek tek ortaya çıkar. Ben inanıyorum buna. Ya siz? 04/01/2018 Ramazan YÜCE

* 06/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.