2 Haziran 2017 Cuma

Camilerde para toplamaya son verilmeli

Camileri sadaka kapısı olmaktan, dilencilik yapmaktan, kısaca para toplamaktan çıkarmak lazım diye düşünüyorum. Buralarda toplanan paraların, açılan sergilerin amaca hizmet edecek şekilde sadra şifa olduğunu düşünmüyorum. Hele bazı camilerde işgüzar görevlilerin başka türlü vermiyorlar diye cami içinde saftan bazı insanları para toplamak için görevlendirmesi, saftan ayağa kalkan kişilerin şapkasını ters çevirerek saftaki her kişiye şapkasını uzatmasını görünce bu kadar da olmaz dedirtiyor insana.

Hayır-hasenat kapısı açık olmalı, insanımızdan istenmeli. İhtiyaç sahiplerinin veya paraya ihtiyaç duyulan inşaat vb yerlerin ihtiyacını karşılamak için başka yollara tevessül edilmeli artık diye düşünüyorum. Sürekli para toplanan yerler için gelir getirecek kaynaklar düşünülebilir. Bunun için ne yapılabilir?
  • Camilerin ihtiyacını karşılamak için cemaatten  vicdani sorumluluk çerçevesinde aidat toplama yoluna gidilebilir. Aidatlar açılan hesaba kişiler tarafından rutin olarak yatırılmalıdır.
  • Mevcut camilerin aylık ve yıllık giderlerini karşılamak için  geliri camiye harcanmak üzere vakıf olacak arazi ve bina elde etme/yapma ve vakfetme yoluna gidilmelidir.
  • Cami lojmanında kalan görevlinin/görevlilerin lojman kirası yıllık güncellenmek suretiyle kirası caminin ihtiyaçları için harcanmalıdır.
  • Geliri iyi olan cami ile kendi kendine yeter durumda olmayan cami arasında kardeş cami projesi yürürlüğe konmalıdır. İmkanları iyi olan cami, diğerini taşımalıdır.
  • Geliri fazla camilerin yıllık harcamasından fazlası ortak havuzda toplanarak ihtiyaç olan camilerin hesabına aktarılmalıdır.
  • Geliri cami, kurs vb yerleri yerlere harcanmak üzere cami önlerinde veya uygun görülen yerlerde kermes düzenlenmelidir.
  • Herhangi bir yerde inşaatı devam etmekte olan cami, Kur'an Kursu, İHL vb yerlerin inşaatını tamamlamak için camilerde para toplamaktan ziyade DİB veya ilgili yerin müftülüğü tarafından SMS yoluyla verilecek hesaba vicdani sorumluluk çerçevesinde para yatırılması için mesaj yollanmalıdır.
  • Cami önlerinde ihtiyaç sahiplerinin para toplanmasının önüne geçilmelidir. Bunun için merkezi camilerin uygun yerine 'Sadaka taşları' yaptırılarak yardım yapmak isteyenlerin infakını bu sadaka taşlarına koymaları sağlanmalıdır. Sadaka taşının konduğu yerin bazı insanlar veya hırsızlar tarafından kötü amaçlı kullanımının önüne geçmek amacıyla problem olduğunda yetkili kişilerin izlemesi için kör nokta olmayacak şekilde kamera ile takip ve kontrolü yapılmalıdır.
  • Cami veya başka yerlerde dilenen insanlar polis, zabıta vasıtasıyla takip edilerek gerçek ihtiyaç sahibi ise kaymakamlıklar bünyesinde görev yapan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına bilgisi verilerek iş bulununcaya kadar yardım alması sağlanmalıdır. Gerçek ihtiyaç sahibi değilse caydırıcı tedbirler uygulanmalıdır.
  • Herhangi bir sebeple cami önlerinde devletten izinli sergi açılacaksa cami cemaatinin verdiği her bir para karşılığında makbuz kesilmelidir. 
Çözüm olarak aklıma gelen önerileri yazmaya çalıştım. İstenirse mutlaka kalıcı çözüm önerileri bulunabilir. 02/06/2017


Kendimi Anlatamadığım Tipler ***

Rabbim bu evrende yarattığı hiçbir şeyi boşu boşuna yaratmamış. Hepsini de yerli yerinde kullansınlar diye insanın emrine vermiştir. İnsana bahşettiği organlar ise tabir yerinde ise bir fabrikalar zinciridir sanki. Her biri Onun ayetidir aslında. Verdiği her şeyden de bizi sorumlu tutacaktır mutlaka. Organlarımızın mükemmelliğini bir organımız işlevini yitirdiği zaman daha iyi anlarız. Dil de aralarında anlaşsınlar diye Allah'ın verdiği nimetlerden biridir. Zira hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar ise konuşa konuşa anlaşabilirler.

Hayatım boyunca Rabbimin verdiği bu lisan sayesinde anlaşamadığım, kendimi ifade edemediğim insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ne onlar beni ne de ben onları anlarım. Çoğu zaman "Kellim kellim, lâ yenfeu" olur tüm konuşmam. İstediğim kadar dil dökeyim, istediğim kadar örnek vereyim, maalesef bir arpa boyu yol alamam. Zira bu nimet, onlara kendimi anlatmada kifayetsiz kalmaktadır. Kimdir bana kök söktüren bu tipler? Müsaadenizle bunları irdelemeye çalışayım sayfamın geri kalan kısmında.
*Bana, düşünceme, fikrime, zikrime ve tipime ön yargılı olanlar… Kendi düşüncesinden başka bir düşüncenin doğruluğuna inanmayan; kendi zekasına ve kafasına aşık olduğu için gözleri kör olanlardır bunlar.
*Düz mantık, düz kontak ve Aristo mantığına sahip olanlar… Espri, mizah, şakadan anlamaz bu tipler. Kelimelere takılıp kalırlar. Maksadı anlayacak ne kapasiteleri ne de çapları vardır. Bunların hayatında mecaza yer yoktur. Ne dediğini anlasalar bile maksuda giden kelimelere takılıp kalırlar. Ahmak insanın özelliği vardır bunlarda. Parmağın gösterdiği yere değil parmağa bakarlar hep. Sonucunda da sadece parmağı görürler. İyi niyetli olmaya iyi niyetliler ama bakış açıları Harici mantık olunca seni bir kâfir ilan etmedikleri kalır. Kelimeler etrafında döner dururlar. Seni elfazı küfür gördükleri bir sözcüğünden dolayı kafir ilan ediverseler mutluluklarına diyecek yoktur. Dünya kadar yazdığın ve söylediğin sözünü görmezler. Cümlelerinin içerisinden seçtikleri bir kelime ile avlamaya çalışırlar seni. Tek kurtuluşun, “Arkadaş ben bu kelimeyi kullanmakla hata yaptım, iyi ki uyardın, Allah sizin gibi bir dostumu gönderdi, sayenizde düzelttim. Allah beni affetsin” desen, tevazu görünümlü kibirleri tavan yapar.
*Savunmacı tipler… Konuşmana karşı hep savunma mekanizmasını geliştirdikleri için suçluluk psikolojisi içerisinde saldırır, suçlar dururlar seni. Beyni akıllarına değil, midelerine bağlıdır bu tiplerin.
*Seni dinler gibi görünen tipler… Hayal alemindedirler, sadece karşında kafasını sallar, ya da put gibi dururlar.
*Kuyruğuna bastığın tipler…Çünkü menfaatlerine ve beslendikleri damara basmışsındır.
*Alıngan tipler…Her söylediğinden hiç akla gelmeyecek mana çıkartan ve kendine çeken aklı evvellerdir. Bunların seni anlamadıklarını, konuşurken yüz hattından veya sana sordukları alakasız sorulardan anlayabilirsin ya da yanından gidip senden uzaklaştıkları zaman anlarsın. Bir bakmışsın! Küsüvermiş ya da eskisi gibi değil: Mesafelidir sana karşı.
*Kinci tipler…Yıllar geçse de sende gördükleri bir hareketinden dolayı altlarına kırmızı halı sersen de seni görünce kin moduna geçerler, hep öyle yaşarlar.
*Anlamadığını/anlayamadığını kabul etmeyen tipler…”Efendim ben şunu kastetmiştim, sanırım anlatamadım” desen, hemen “Biliyorum, anlamaz olur muyum?” cevabı hazır olanlardır.

Bir elin parmaklarını geçmez dedim de gördüğüm kadarıyla beni anlayamayan ya da kendimi anlatamadığım insan tiplerinin sayısı  baya da çokmuş. Hasılı, aklıma gelen bu tipleri görünce yine de bunları suçlamam. Suç, bana bahşedilen dilde değil, benim anlatamayışımdadır derim çoğu zaman. İmtihanım der, yoluma devam ederim. Mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırım. Ama çoğu zaman burnumda bitiyor böyleleri.

Allah beni ve sizi, anlayanlarla karşılaştırsın.

***18/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Hristiyanlıktaki Aslî Günah Anlayışının Neresindeyiz? *

Biraz mürekkep yalamışlar bilir, Hristiyanlıkta 'Asli günah' veya 'ilk günah' adını verdikleri bir umde vardır. Güya onlara göre "Hz Adem, yasaklanmış ağacın meyvesinden yemesinden dolayı yeryüzünde ilk günahı işleyerek hem kendisi hem de ondan sonra gelen herkes günahkar olarak dünyaya gelmiştir. İsa-Mesih kendisini çarmıha gerdirmek suretiyle Hz Adem'den kendisine gelinceye kadar bu günahı işlemiş olan herkesi temizlemiştir. Yani öncekilerin bedelini ödemiştir. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra doğanlar da yine ilk günah suçuyla dünyaya geldiklerinden dolayı bu suçtan kurtulmak için kilisede papaz nezaretinde vaftiz olmaları gerekiyor."

Hristiyanlıktaki bu temel inanca, bu inancı kabul edenler ne kadar inanıyorlar bilmem. Yalnız bildiğim bir şey var İslam dünyası onların bu görüşünü gülünç bulur ve eleştirir, babanın işlediği suçtan dolayı evlat niçin suçlanır diye. Eleştirmekte ve gülünç bulmada yerden göğe kadar haklıyız. Çünkü kimse kimsenin günahından dolayı kınanmaz ve cezalandırılmaz. Zira bizim anlayışımıza göre her doğan günahsız ve masum olarak dünyaya gelir. Asla babanın suçundan dolayı evladı, evladın suçundan dolayı da babası ayıplanmaz ve töhmet altında bırakılmaz.

Hristiyanlığın bu ‘Aslî günah’ anlayışına teoride bakış açımız çok doğru ve olması gereken de bu. Fakat pratikte kazın ayağı hiç öyle değil. Bu konuda İslam dünyası maalesef iyi bir sınav vermemektedir. Bu konuda hepimizin belleğinde verebileceği sayısız örnekleri vardır. Mesela bizde annesi babası belli olmayana piç-veledi zina deriz. Ebeveyninin yaptığından dolayı hiçbir şeyden haberi olmayan kişi hayatı boyunca hep piç damgası yer. Baba, hırsızlığıyla nam salmışsa çocuklarını da öyle görürüz. Damat ceza almışsa tüm sülale suçlanır. Evlat kötü ise aileye iyi gözle bakılmaz. Alıp içeriye tıkmasak bile hep zan, şüphe ve töhmetle yaklaşırız bu tiplere. Nedense suçun ferdiliğini unutur, tüm aileye toptan ihale ederiz. Anlayacağınız veresiyeyi sevmiyoruz, çoğumuz toptancıyız toptancı.

Aileden suç işleyen birinin cezasını hayatı boyunca tüm aile ödemeye devam ediyor. Eğer suçu babadan oğla geçirmeye devam edeceksek boşu boşuna Hristiyanların ‘ilk günah’ komedisini hiç ayıplamayalım. Zira teori ve pratik ikilemi yaşıyoruz. Hayatımız çelişkiler yumağı halinde devam ediyor. Bu çelişkiler zinciri hala uygulamada devam edecekse nasılsa İslam’a girdirmediğimiz bidat ve hurafe kalmadı. Hristiyanların yaptığı gibi vaftiz olmasak da -ki olmamalıyız- bize özgü bir yöntem bulalım ki hiç olmazsa aile bireylerinden birinin işlediği suçtan dolayı tüm aileyi töhmet altında bırakmayalım. Reddi miras, soyadı değiştirme…vs yolu izlenebilir.

“İşi sulandırma” denirse niyetim su koyuverme falan değil. O zaman ne yapalım? Aile fertlerinden birinin işlediği suçtan dolayı aksine bir karine olmadığı müddetçe ailenin diğer fertlerini masum görmeye devam edelim, onlara hayat hakkı tanıyalım, onların başını öne eğdirmeyelim, onlara suçu hatırlatacak şekilde imada bile bulanmayalım. Değilse bu yaptığımız bir bumerang gibi yarın bizi bulmayacağına dair hiçbir garantimiz yoktur. Çünkü kişinin ayıpladığı başına gelmeden ölmez denir bizim kültürümüzde. Kimimiz evladıyla, kimimiz anne ve babasıyla, kimimiz damadıyla hiç ummadığı bir anda imtihan olabilir. O zaman kimseyi yanında bulamaz. Çünkü “Eden bulur,” yine bizde. 02/06/2017

* 27/09/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.