2 Aralık 2015 Çarşamba

Otopark sorunu


Eskiden özel aracı olmak lüks kabul edilirdi. Herkesin olmazdı. Taksisi olmak belirli bir refah seviyesinin üzerinde olmayı gerektiriyordu. Günümüzde özel aracı olmak lüks olmaktan çıktı. İhtiyaç listemizin en önünde yer almaya başladı. Parası olan da alıyor olmayan da.

Ülkemize her yıl giren araç sayısı arttı, artmaya da devam ediyor. Beraberinde park sorunu meydana gelmeye başladı. Özellikle çarşı merkezlerinde, hastane bölgesinde, iş yerlerinin bulunduğu yerlerde ve meskun mahaller de bile araç park sorunu bir yumak haline geldi. Beraberinde ücretli park sektörü de doğdu. Belediyelerimiz araç yoğunluğunun olduğu mahallerin yol kenarlarını ücretli hale getirdi. Ücretli parklar dolu. Yol kenarlarında durmak ve park etmek yasak levhasına rağmen hınca hınç park edilmiş araçlarla dolu. Yol kenarındaki araçların parka girmeleri, parktan çıkmaları, park etmeye çalışmaları ayrıca akan trafiği de engellemektedir. Korsan parklar, kaldırım üzerine park edilmiş araçlar, yolların sağlı-sollu park haline getirilmesi ayrı bir kesme keşlik haline geldi.Yol, cadde, sokak ve kaldırımlar araçla doldu, neredeyse yayaların yürüyeceği alan kalmadı. Görüntü kirliliği de ayrı bir dert. Ücretli parka park ücreti vermemek için korsan durma da yine ayrı bir sorun. Esnaf dükkanının önüne park etme ise her babayiğidin harcı değil. Biz adamın sadece dükkan sahibi olduğunu sanıyorduk. Meğersem dükkanın önündeki kaldırım ve yol da esnafa aitmiş. Kendi aracını park ediyor. Kazara bir başka yere gitmesi gerekiyorsa hemen elemanlarınca park yasağı anlamında yol kenarına başka malzemeler konuyor. Kazara koyduysan esnafla kavga etmeden ayrılman çok nadirattandır. Bugün çarşıya çıktığımda güpegündüz bir kavganın içerisinde buldum kendimi. Birkaç kişinin kafa gözü kırılmıştı. Biraz kulak kabartınca meselenin esnafın dükkanının önüne bir başka aracın park etmesiymiş. Neyi bekliyoruz gerçekten anlayamadım. Park sorunu yüzünden insanlar birbirini boğazlamasını mı? Bu gidişle sanırım böyle vukuatların olması da kaçınılmazdır.

“Efendim, iyi hoş da. Biliyorsun araç çoğaldı, parklar yeterli olmuyor. Yeterli olsa da bir kısım insanımız ücretinden dolayı aracını parka koymak istemiyor. Ne çözüm öneriyorsun?” Dediğini var sayarak çözüm sadedince basit bir önerim olacak. Dediğimin de mutlaka aksayan yönleri olabilir:
Belediyelere şehirlerinde yeterince park yapması için öncelikli zorunlu bir görev verilmelidir. Belediyeler 20-25 yılı hesaba katarak yeni park yerleri üretmelidir. Yeni park yerleri üretmek yüklü bir maliyet gerektirir, nasıl altından kalkılacak” diye düşünülebilir. Bence çözümü basit. Gelirler İdaresi Başkanlığı ocak ve temmuz  olmak üzere araç sahiplerinden yılda iki defa bandrol ücreti almaktadır. Bandrol ücretinin içerisine ayrıca park ücreti dahil edilebilir. Araç sahiplerinden alınan bu park ücreti otomatik olarak belediyelere kaynak olarak aktarılır. Aktarılan bu kaynakla ihtiyaç olan yerlere parklar aciliyetine göre planlanarak yapılır. Bandrol ücretiyle birlikte park ücretini yıllık peşin veren araç sahibi Türkiye’nin neresine giderse gitsin aracını ücretsiz olarak parklara koyabilmelidir. Yani otoparklar ücretsiz olmalıdır. Yeni parkların üretilmesiyle birlikte vatandaş gittiği her yerde güvenli bir şekilde aracını park sorunu yaşamadığı takdirde yılda iki defa verdiği park ücretinin karşılığını hizmet olarak göreceği için çok mesele edinmeyecektir. Bunun sonucunda yol kenarlarına,kaldırım üstüne araçların park edilmediği, kavgaların çıkmadığı görülecektir. Buna rağmen yol kenarlarına, kaldırım üzerine park edilmiş araçlar olduğu takdirde park cezası mutlaka uygulanmalı, cezası caydırıcı olmalı, takibi ve sürekliliği olmalıdır. Yılda iki kez bandrol ücretinin içerisinde park ücreti vermeyen araç sürücüsü gittiği her yerde park ücretinden pahalı bir şekilde yararlanmalıdır.

Benim çözüm önerim bu. İnşallah bu sorundan, görüntü kirliliğinden, trafiği felç etmesinden kısa zamanda bu ülke kurtulur temennisiyle. 24/10/2015

Kravatın Önemi

-Efendim kılık kıyafet serbestliği var.Sen hâlâ ne diye kravat takıyorsun. Hem de bu tatil gününde.
-Ben takarım kardeş, ne olur ne olmaz.
-Sebebi ne ki?
-Tavşan gibi şamar oğlanı olmak istemiyorum.
-Tavşana ne olmuş ki?
-Gravat takmadığından başına gelmedik kalmamış.
-Anlat hele şunu,baya merak ettim.
-Arslan içtimada her gün tavşanı dövermiş "Nerede senin kravatın"diye.Yardımcıları arslana "Efendim her gün aynı gerekçe ile tavşanı dövüyorsun.Gerekçeyi değiştirseniz " demişler. Arslan "Değiştirelim yarın sigara almaya gönderelim tavşanı"demiş. "İyi de efendim ne diye döveceksiniz tavşan sigarayı alır gelirse"..."Getirdiği sigara filtreli olursa niçin filtresiz almadın. Filtresiz olursa niçin filtreli almadın diye döverim". "Siz bilirsiniz efendim" demişler.

Ertesi günü tavşanı çağırırlar " Gel lan buraya diye al şu parayı git sigara al gel " diye. Parayı alan tavşan giderken geriye döner "Efendim sigara filtreli mi olacak yoksa filtresiz mi" diye soru sorar. Bu soru karşısında arslan tavşanı çağırır " Gel lan buraya nerede senin kravatın" diyerek pat çat döver.
-Ben gidiyorum. 
-Nereye ?
-Kravat bulmaya.
-Kravata gerek yok. Adam seni dövecekse mutlaka döver.
-Olsun. En azından kravat yüzünden dayak yemeyeyim. 25/10/2015

Diplomamı Kaybettim

Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tüm okulların ortak çilesi,diplomamı kaybettim diyenlerin okulları aşındırmasıdır. Hiç bir gün geçmiyor ki bu tür istekle gelen olmasın. Okulların beklenmeyen misafirleridir bunlar.Hatta diploma kayıp belgesi verilen bir daha, bir daha kaybediyor.Kaybetmenin bir maliyeti var mı?Maalesef yok.Kaybeden için sıfır maliyet.Hazırlayan için külfet üstüne külfet.İsteyene istediği kadar vermek okulların kaderidir.
İnsan değerli ve önem verdiği bir şeyi kaybedemez mi?Kaybetmek doğaldır.Fakat hiçbir kaybımız diploma kaybı kadar değildir.Peki insanlar niçin bu kadar fazla kaybetmektedirler?Ya da hepsi gerçekten kaybediyor mu?Ne yazık ki kaybedenlerin çoğu diplomasını kaybetmiyor?Örnek mi istersiniz,buyurun:
a-      Bir mezun öğrencim” diplomamı kaybettim” diye geldi.”Nereye lazım” dedim.”Ehliyet alacağım da”.Gerçekten kaybettin mi” dedim.”Hocam,ne yalan söyleyeyim.Evimiz uzakta.Sürücü kursu yetkilisi,’eve kadar niye gideceksin,hemen okuluna  git,diplomamı kaybettim,de.Hemen hazırlarlar.’dedi.Bu yüzden geldim.”
b-     “Diplomamı kaybettim” diyen birine “ehliyetin var mı” dedim.”var” dedi.”Sürücü kursunda kalmasın”dedim.”Olabilir,bir arayayım”dedi.Yanımda aradı.Kurs yetkilisi,”bizdedir”dedi.
c-      “Ben diplomayı hiç kullanmıyorum,evde duruyor.Lazım oldukça okula gidip hazır zaten bir çıktı istiyorum,veriyorlar.
d-     “Nerede kaybettin” dediğimde,”en son sürücü kursuna vermiştim,bulamadılar.”
e-     “Evi taşımıştım,bulamıyorum.”
f-       “Diploma halen memur olarak çalıştığım falan yerde,oraya kim gidecek şimdi…vs.
Örneklerinden bazılarını yazdım,bunları çoğaltabiliriz.Tüm sürücü kursları bu şekilde yönlendiriyor anlaşılmasın.İstisnalar kaideyi bozmaz.Amacım genellemek değil.Ama realite bu.Bir başka husus,vatandaş yıllar yılı diplomasını kullanmamış,lazım olduğu zaman nerede olabilir diye düşünmeden soluğu okullarda alıyor.Beklemeye de tahammülü yok.Hemen hazırlanıp verilecek.Çünkü ya ehliyet almaya müracaatın son günüdür,ya askere gitmek için muayene olması gerekiyordur,ya bir saat sonra il dışına gidecektir.Vatandaş işinin hemen olmasını bekliyor. Mübarekler istediğiniz ;manavda,bakkalda satın alınacak bir şey değil ki.Sonra bir çokları hangi yıl mezun olmuş,numarası ne imiş maalesef bilmiyor.Vatandaşın yaşından hesap yaparak mezun olduğu yılı buluyoruz.Sonra arşive gidip diploma defterininden bilgilerine ulaşıyoruz.
Diplomalar niye bu kadar çok kaybediliyor,ya da kaybettim şeklindeki beyanla  yöneticilerimiz yanıltılıyor?Bunu insaf sahibi herkesin düşünmesini istiyorum.Siz hiç ehliyetini,evlilik cüzdanını,nüfus cüzdanını vb değerli kimliklerini kaybettiklerini  gördünüz mü? Eğer çaldırmadıysa görüyoruz ama gerçekten çok azdır.Çünkü kaybedilen her şeyin bir bedeli vardır.Adını zikrettiğim şeyleri yeniden çıkartmak için gittiğiniz zaman hem “şu kadar yatırtacaksınız”,belki de”şuraya ilan vereceksiniz”,”şu evrakı getireceksiniz”,şu kadar fotoğraf”,”muhtardan bilmem ne yazısı getireceksiniz”.şeklinde mevzuat ve prosedür karşınıza çıkar.Hazırlanması için de mutlaka size biraz beklemeniz ya da ertesi gün gelmeniz istenecektir.Vatandaş ne denirse yapar,bir daha da kıymetini bilir,kolay kolay kaybetmez.E-devlet şifresini almak 1.00 TL ise unutup tekrar almanın maliyeti yanılmıyorsam 3.00 TL’dir.
Milli Eğitim sistemindeki mevzuata  gelince,” İlkokul, ortaokul, ilköğretim okulunu 2012 yılından önce bitiren ve zamanında okuldan diplomasını alamayan veya kaybedenler, okul müdürlüğüne bir dilekçe ile başvururlar. Okul müdürlüğünce, kayıtlara göre dilekçe sahibinin aldığı belge ve diploma ile başka bir okula yazılmadığı belirlendikten sonra, dilekçenin altına veya arkasına, onaylı Diploma Kayıt Örneği EK-14 verilir. Durum, o döneme ait diploma defterine veya öğrenci kütük defterine işlenir. Aldığı belgeyi kaybedene, aynı yöntemle yeniden belge verilir.” Mevzuatın son cümlesine dikkatinizi çekerim: “Aldığı belgeyi kaybedene, aynı yöntemle yeniden belge verilir.”
İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin diploma kaybedenlere ait yukarıda yazdığım madde 74.maddesidir.Görüldüğü gibi hiçbir maliyeti yok.Vatandaş niye kaybetmesin.”Dilinin altındaki baklayı çıkar kardeş”diyorsan ben de sadede gelmek isterim o zaman:Şunu baştan söyleyeyim.Yazıdan kastım vatandaşa zorluk çıkarmak değildir.Sadece değeri ve kıymeti bilinsin diye ortaya az veya çok bir maliyetin konmasıdır.Çünkü verilen belgenin karşılığında ödememiz gereken ve cüzdanımıza dokunan şeyi kolay kolay unutmayız ve değerini biliriz,tedbirimizi de alırız..
Okullar değil mi? İşi gücü para düşünmek akla gelebilir.Eğer böyle düşünülürse yatırılacak meblağ okul hesabına değil de bankaya devletin belirlediği ve geliri devlete gidecek şekilde  hesaba yatsın.Ya da mahalli,ulusal medya aracılığıyla duyurduğuna ve yayınlandığına dair yazı ile okullara müracaat edilsin.