4 Haziran 2025 Çarşamba

Otobüste 65'li Muhabbeti

Ne zamandır belediye toplu taşıma araçlarına binme ihtiyacı hissetmedim.

Gideceğim yere zaman kazanmak için Zafer durağından otobüse bindim.

Otobüs Kültür Park durağına gelince, şoför yolcu aldıktan sonra hareket edeceği zaman duraktan yaşlı bir amca kapıya doğru yöneldi. Kaptan kapıyı açtı. "Nüve İş Merkezine hangi otobüs gider" diye sordu. Sanırım "138” ya da 168 dedi. "Gideceğin yer şurası. Bir duraklık yer. Beklediğine değmez. Yürüyüver" dedi. Soruyu soran hiç oralı olmadı. Durakta Nüve İş Merkezinden geçen otobüsü beklemeye koyuldu.

Şoför şaşkınlığını üzerinden atamadı. Hareket ettikten sonra da Allah Allah demek suretiyle homurdandı. Dedim belli ki adam 65'lik. Bir duraklık mesafe de olsa niye yürüsün" dedim. "Ama bekleyecek" dedi. Yürümektense beklesin, işi ne dedim. "Orası öyle. Niye binmesin, sonra niye yürüsün, doğru" dedi.

Sonrasında 65'liklerin otobüse binme konusu muhabbet konusu oldu. Meram Tıp Fakültesi hastanesinin önünde ininceye kadar devam etti. Muhabbeti zorlaştıran tek sıkıntı, şoförün kısık sesle konuşmasıydı. İşitmek için epey efor sarf ettim.

Dertliydi şoför. Derdini gülmeye vermiş. Anlattı da anlattı. "Güneşin altında 15 dakika otobüs bekledikten sonra bindi biri. Biner binmez ben daha hareket etmeden inme düğmesine bastı. Bir değil, beş değil. Her gün böyle. Amca niye böyle yapıyorsun? Bu kadar bekleyip bir durak sonra ineceksen, yürüsen olmaz mı dedim. Demez olaydım. Bana bir sürü laf saydı. Baktım olmayacak. Sustum" dedi.

"Ben genelde şu mevkide çalışıyorum. Bir tanesi öğleye kadar üç defa benim otobüsüme bindi. İyice tanıdım artık. Her gün böyle. Çarşıda kaç defa biniyorsa artık. Bir de sabahın yoğun saatlerinde biniyor. Binince yürüyecek yer yok. Önündeki öğrencileri itekliyor. Öğleden sonra da üç defa biniyor. Ne iş anlamadım. Tenha saatleri bari seçse" dedi.

"Hele bir tanesini merak ettim. Hareket merkezinden bir günde kaç defa bindiğine baktırdım. İnanır mısın, bir günde 43 defa binmiş otobüse" dedi. Aylık ya da haftalık olmasın dedim. "Hayır, bir günde" dedi. Vay be herhalde mahalle mahalle dolaşıp Konya'nın mahallelerini tanıyor. Belli ki işi yok. Evde sıkılıyor. Otobüse binerek vakit geçiriyor dedim.

Ardından lafı ben aldım. 65'e varmaya 3 yılım kaldı. Rekorları egale etmeyi pek severim. O adamın 43 rekorunu bakarsın 63'e çıkarırım. Hele o yaşa bir geleyim. Konya'nın kaç mahallesi varsa her güzergaha bineceğim. Benim çok sayıda bindiğimi görünce, 43 defa binen, yunmuş yıkanmış diyeceksin dedim. "Böylece mahalleleri tanırsın" deyip güldü.

Şoföre, sen hu konuda çok dertlisin. Daha anlatacağın çok şey olmalı. Oturup seni dinlemek lazım. Hele senin bu bir günde 43 defa bineni yazı konusu edineceğim dedim. "Aman yaz da benden bahsetme" dedi.

Konuşunca, otobüse bindiğimde işlediğim yazma sünnetini işleyemedim. Bir de ne zaman Meram Tıp hastanesine geldiğimi anlayamadım. Muhabbeti bozan tek şey, 65'lik olunca 43'ü geçeceğim deyince, yanımdaki oturanın, "dur bakalım, o zamana çıkabilecek misin? Kimi 65'i bulunca ölüyor" dedi. Orası öyle tabi. Nasipse artık. Yarına çıkacağımız belli değil dedim. Bir de “dur bakalım, o zamana bu bedava binmeyi kaldırırlar belki” dedi.

Eksik olmaz böyleleri. Muhabbet arasına girerek ölümü hatırlatırlar ve muhabbetin içine ederler. Sordum sanki, ne kadar yaşarım diye.

Bu muhabbetin faydası yeni bir konu bulmak oldu. Hastanede muayene olduktan sonra EKO sıramı beklerken yazmak nasip oldu. Hoş, ne zaman otobüse binsem, dikkatimi çeken insan manzaralarını yazı konusu edinirim. Bir de 65'e gelir de otobüs otobüs şu mahalle, bu mahalle gezersem, ondan sonra görün bendeki günlük yazı sayısını. Böylece emeklilikte be yapacağım endişesini de kafamdan attım. Çünkü otobüs otobüs gezeceğim. Gördüğünüz gibi emeklilikte meşgalem hazır.

Sahi, günlük 43 rekorunu 65'e girdikten sonra egale etmek için içinizde varım diyeniniz var mı?

Allah Arapları Bildiği gibi Yapsın!

Petrol ve doğal gaz gibi yeraltı kaynaklarının dışında, dünyaya verebildikleri bir katma değeri olmayan Ortadoğu'daki Arap ülkelerinin hanedanları, lüks ve şatafat içerisinde bir hayat sürüyorlar. Nasılsa para gani. Toprağın altı verdikçe veriyor.

Bu zenginlikten halkları da nasiplense gam yemeyeceğim. Belki de çoğunun halkı yiyecek ekmeğe muhtaçtır.

Petrol ve doğal gaz zengini bu Arap kralları bu devasa serveti ne yapıyorlar?

Afrika'da açlıktan kırılan insanlara mı yardım ediyorlar? Sanmıyorum. Yardım yapıyorlarsa da devede kulak misalidir.

Yıllardır kanayan yara Filistin'in elinden mi tutuyorlar? Yerle bir olmuş Gazze'yi imar için seferber mi oluyorlar? Hiç sanmıyorum. Servetlerinin zekatlarını bile verseler Filistin ve Gazze'yi imar ederler. Verseler verseler dilenciye sadaka misali sadaka verirler. Bunu da dostlar alışverişte görsün diye yaparlar. Arap ülke liderlerinin Filistin ve Gazze diye bir dertlerinin olduğuna inanmıyorum. Bugün Filistin ve Gazze yok olsa, buralarda tek Filistinli kalmasa, vah diyeceklerini sanmıyorum. Belki de oh be kurtulduk deyip zil takar oynarlar. Bitmiş, tükenmiş Suriye’yi yeniden imar mı ediyorlar? Güldürmeyin beni.

Peki, dünya zengini bu Arap ülke liderleri bu devasa bütçeyi nereye harcıyorlar? Çünkü ne kadar lüks ve debdebeli hayat sürseler de petrol ve doğal gaz geliri harca harca bitmez.

Zenginin parası züğürdün çenesini yorar misali ben de biraz kafa yorayım. Sahi dudak uçuklatan bu serveti Araplar ne yapıyorlar?

Her işi bitirdiler, yapacak hiçbir işleri kalmadı. Başta Müslümanlar olmak üzere dünyada aç ve sefil hiçbir insan bırakmadılar. Hala da paraları olduğuna göre Araplar, futbol endüstrisine yaptırım yapıyorlar. Petrol ve doğal gaz dışında her şeyleri ithal olan bu Araplar futbolcu da ithal ediyorlar. Hem de futbolunun sonuna gelmiş, uzatmalara oynayan nerede ünlü futbolcu varsa, dünyanın parasını ve servetini vererek onları transfer ediyorlar. Başka kulüplerin verdiğinin üç, beş, on katı fark etmiyor onlar için. Yeter ki gelsin. Yönünü ülkelerine dönmeyecek futbolculara öyle uçuk kaçık transfer ücreti veriyorlar ki futbolcular da jübilesine bir kala Arap topraklarına ayak basıyor. İki, üç sene dişimi sıkar, paraya para demem, bir ömür yerim, harca harca bitmez diyorlar.

Bu kadar ünlü futbolcuyu transfer edip dünyanın parasını veren bu Arap kulüplerini gören de bunlar Şampiyonlar ligine katılacak sanır. Adamların tek derdi Asya kupasına katılmak.

Hayırsız evladın baba parasını bu şekil çarçur etmesi dışında geriye kalan serveti başka ne yapıyorlar derseniz, yolda görse yüzüne bakmaz efendileri topraklarına bir bastı. Trilyonca dolarları ticari anlaşma adı altında Trump'a hediye ettiler. Yani borç batağındaki ABD'yi kurtarmak için el verdiler. Ne de olsa din kardeşleri zorda kalmış. Ayaklarına kadar şeref vermiş. Vermeyip de ne yapacaklar? Yeter ki Trump'ın hışmına uğramasınlar. Yere ki Trump bunların ülkelerine gelerek bunların yüzüne baksın. Bir bakışa ülkelerini bile verirler. Ne de olsa varlık sebebi efendilerini memnun etmek birinci vazifeleridir.

Verdiğim bu iki örnek bile Arap ülke hanedanlarının nasıl bir haletiruhiye içinde olduklarını, neyi dert edindiklerini bariz bir şekilde ortaya koyar. Öyle ya insanın kalitesi, nasıl kazandığıyla değil, nasıl ve nereye harcadığından belli olurmuş. Bunların kalitesi de bu.

Ne diyeyim? Allah bildiği gibi yapsın bu sömürge valilerini ve kral görünümlü köleleri...

3 Haziran 2025 Salı

Rolünü İyi Oynayan Artist ve Aktrisler

Sinema oyuncularından erkek olanına artist, kadın olanına aktris dendiğini biliyoruz.

Kadın olsun, erkek olsun hepsi olmasa da sanatçıların içinde rolünü iyi oynayanlar var. Sanki günlük hayatta olduğu gibi rolleri sahicidir.

İster iyi rolde oynasın ister kötü rolde. Bu tip sanatçıların izleyicisi de çoktur. Ne de olsa sahicilik ve doğallığa susamış bir toplumuz. Yalnız büyük çoğunluğunun sanat adına yaptığı ise sahicilikten uzak. Rolleri adeta sırıtmakta.

Sahicilik ve doğallık sadece sinemada değil, gündelik hayatta da insanlar nezdinde aranan bir davranıştır. "Neyse o. İçi, dışı bir" denir.

Şu var ki rolü sırıtsa da sahici olsa da sinema ve filmde rol alan sanatçılar, senaristin verdiği rolü oynar. Ayrıca kendinden bir şey katmaz.

Sinema dışında gazeteci, siyasetçi vs. alanlarda da kitleleri etkilemeye yönelik proje insanlar istihdam edilir. Yeter ki kitleleri etkileme ve onların desteğini alma murat edilsin. Kimi yabancı istihbaratlar adına çalışır kimi başka devlet adına çalışır kimi derin devlet adına çalışır kimi üst akıl adına kimi de dünyaya yön veren üç beş para babası adına. Bunların yabancıdan farkı, senin dilini konuşması, senin örf adet ve kültürünü yaşaması, senin dinine inanması gibi hususlardır. Bunlar konuşunca tam seni temsil ettiğine inanırsın. "Düşündüklerimi ifade etti, duygularıma tercüman oldu" dersin. O kadar sahici olurlar ki "bizden biri" diyorsun. Güveniyorsun da güveniyorsun. Hem de babandan daha fazla. Sevgide de öyle.

Bir misyon ya da proje olan kimselerin yaptığı da sinema sanatçılarının oynadığı rolden farksızdır. Çünkü adı üzerinde proje bunlar. Yani ihale bunlara verilmiştir.

Bu tip proje insanlar özel yetiştirilir. Tam kıvamına geldikten sonra piyasaya sürülür.

Proje kişiler de verilen rolü yerine getirmek için rolünü sahici oynar. Çünkü kitleleri ikna etmesi gerekir. Bu tip proje insanlar görevini yaptığı, başarılı olduğu ve senaristin verdiği görevi bihakkın yerine getirdiği müddetçe görevine devam eder. Bu görev başkasına ihale edilmez. Şayet böyle değilse, kitleleri etkilemekten uzak bir profil çizdiği için proje, bu işi daha iyi yapacak bir başkasına verilir.

Proje insanlar hep sureti haktan görünür. Hizmet anlayışını ön plana çıkarır. "Kendi adıma bir şey istiyorsam namerdim. Size hizmet için varım" mesajını verir kitlelere.

Proje tipler insanlara bu güveni verdikten, kendisini sevdirdikten ve bulunmaz Hint kumaşı olarak kendisini pazarladıktan sonra kim tutar onları? Başarıdan başarıya koşarlar. Bu başarıda da yalnız değillerdir. Çünkü basın, medya ve TV aracılığıyla desteklenirler. Daha doğrusu pazarlanırlar. Çoğu zaman da algılar oluşturulur. Çünkü kitleleri etkilemede olgudan ziyade algılar etkilidir. Algılar olgu gibi gösterilir. Çünkü algılar daima olgulara galip gelir. 

Proje tipler bu senaryo gereği rolünü oynarken zikzak çizebilir, bugün ak dediğine yarın kara diyebilir, sık sık 'U' dönüşü yapabilir. Hiç problem değil. Çünkü zinde güçlerin verdiği rolü oynuyor. Tıpkı sanatçının sinemada iyi ya da kötü rolünü oynadığı gibi. Zaman zaman olumsuzluk da yaşayabilir. Her olumsuzluğu fırsata çevirmede mahirdirler.

Kısaca, başkası adına rol üstlenenlerin, kitlelerin bilmediği gizli bir ajandası vardır. Ajandasında ne varsa onu oynar. Aktör gibi gözükür ama aslında birer figürandırlar. Sinema ve filmdeki roller bir oyun gereği ise gerçek hayatta kitleleri etkilemede rol alanlar da oyunlarını oynuyorlar. Bu oyunlara alet olan, bu aktör görünen figüranlara ikna olmuş ve inanmış kitleler de bu oyunun devamını sağlayan, onların değirmenine su taşıyan birer figürandır dense herhalde abartmış olmam. Çünkü bize biçilen rol budur.

Hepimize iyi oyunlar, iyi seyirler, iyi roller. Zira ötesine aklımız ermez.