Tapuda işim vardı. İntikal için başvuruda bulundum. "Mesaj gelecek, mesajın ardından gelebilirsin. İlla mesajda belirtilen saat ve günde gelmen gerekmez. İncelemelerde eksiklik ve yanlışlık tespit edilirse ilgili arkadaş size dönüş yapar" dedi tapu müdürü.
4-5 gün sonra tapudan mesaj geldi. Ardından ilgili personel aradı: "Hocam, bugün geleceksen, intikalden önce düzeltme yaptırman gerekecek. Bizden alacağın ilmühaberi iki aza, muhtar ve kaymakamlığa imzalatacaksın. Sonrasında intikal tapularını vereceğiz" dedi.
12.20 gibi öğle arasına girmeden tapuya vardım. Daha önceden hazırlanan ilmühaberi aldım.
Mesai başlamadan öğle arası imza işini tamamlayayım dedim.
Azalar kim bilmem. Önce muhtarın iş yerine geldim. Muhtar yokmuş. Telefonunu verdiler. Aradım. Benim çıraklık öğrencilerinden bazılarının yaptığı gibi "Beni tanıdın mı" diye sormadım. Önce kendimi tanıttım. Bir imzanız gerekiyor. Nerede bulabilirim dedim. "Hocam 14.00'de Kaymakamlıkta toplantıda olacağım. 13.30 gibi gelirim" dedi. Şunlar şunlar aza. Onlardan ikisine imza attırabilirsin dedi.
İsimlerini hafızama aldığım bir azaya yöneldim. Arabasıyla eve doğru gidiyormuş. İşaret edip durdurdum. Selam, kelam ve hal hatırdan sonra şu ilmühabere imzan gerekiyor. İmzalayabilir misin dedim. Ne dedi bir tahmin edin bakalım. "Abi, muhtar imzalamadan ben imza atmam. Muhtar da ben imzalamadan imza atmayın diye sıkı sıkıya tembihledi." demez mi. Neye uğradığımı şaşırdım. Alt tarafı tapunun özene bezene incelediği ve hazır hale getirdiği ilmühabere imza atarak formalite yerine gelecek. Üstelik azayı tanırım. Hukukumuz var. Ailecek tanışırız. Oldu, teşekkür ederim dedim ama ayakta dona kaldım. Pekala muhtarı arayıp böyle bir evrak geldi. İmzalayalım mı diye sorabilirdi.
Sonra kenara çekilip bir akrabamın yanına gelip çömeldim. Bir düşüncedir aldı beni. Muhtar mı büyük, aza mı dedim kendi kendime. Benim bildiğim en üst amir imzayı en son atar. Üyeler ise önceden. Azanın bu kafa yapısına göre muhtar da "Kaymakamlık imzalamadan ben bu ilmühaberi imzalamam" demesi gerekir. Benim bildiğim usul, adap, görgü ve prosedür böyledir. Ama bizimki anlaşılan ne olur ne olmaz diyerek imza atmaktan çekiniyor. Kazara imzadan dolayı başına bir şey gelse, muhtar imzaladı, ben de imzaladım diyecek.
İlmühaberi imzalamak için başka aza kim var derken yakınım dedi ki şu karşıdaki de aza. Ona imzalattır dedi. Orada bulunan iki kişi de aza dedi. Girdim dükkanına. Aza mısın dedim. "Evet" dedi. O zaman şuraya bir imzanı alayım dedim. "Getir imzalayayım" deyip imzaladı. Ardından az önce bulamadığım diğer azanın da geldiğini öğrendim. İkinci aza olarak da o imza attı. Sağ olsun, muhtar imzalamadan atmam demedi. Demek ki aza var, aza var. Biri risk almazken diğeri risk alabiliyor.
Azalarla imza işi bittikten sonra muhtarla buluşmak için kaymakamlığa gittim. Sağ olsun, aradı. "Hocam, ben kaymakamlığa girdim" diye. Yanında imzasını da kaşesini de getirmiş.
Muhtar toplantıya geçerken ben de en son imza için kaymakamlık yazı işleri müdürlüğüne geçtim. Yazı işleri müdürüne ilmühaberi vermeden önce görevli memur aza isimlerini ve imzalarını kontrol etti. Sonra kalkıp yazı işleri müdürünün odasına geçerek ilmühaber ile ilgili bilgi verdikten sonra geri geldi. "Azalardan şu isimli olan kişi yedek aza. Bunun imzası olmaz. Asıl azalardan birinin imzası gerekir. İlmühaberi yenilemeniz gerekir" deyince nevrim döndü. Bu kişiye aza mısın diye de sordum. Azayım dedi bana. Mübarek, yedek isen niye imza atıyorsun. Başka asıl bir üyeye imza attırsam olmaz mı? Çünkü muhtar toplantıya girdi. İlçe dışından geldim dedim ise de olmaz dendi.
Asıl aza da yedek aza da öğlen öğlen başıma iş açtı. Asıl olan önce muhtar imzalasın, sonra ben dedi. Yedek olan da ben yedeğim, asıl varken ben imzalayamam demedi. Sorumluluktan kaçan asıl üyenin de imza atmak için atılan yedek muhtar azasının da alacağı olsun.
Üzüldüğüm taraf aza ve muhtara imzalatarak öğle arası ilmühaber işini bitirdim derken işe sil baştan yeniden başlamam gerekiyor.
Şu var ki bu devirde muhtarlığa ne gerek var. Kaldırılmalı derdim. Hele muhtar azalarının irapta mahalli yok, etkisi yok, yetkisi yok, işi ve işlevi de yok derdim. Sadece seçimlerde alt alta yazılmış muhtar azalarına pusulasında görürdüm isimlerini. Bu isimler de sayım, döküm ve tutanak tutarken seçim sandığında görevli kişilerin iş yükünü artırmaktan, daha doğrusu çileden çıkarmaktan başka da bir işlevi yoktu nazarımda. Çünkü Cumhurbaşkanlığı, Büyükşehir, ilçe belediye başkanlıkları ve belediye meclis seçim iş ve işlemleri zaten epey zaman alıyor. Sandık görevlileri takatten kesildikten sonra muhtar ve aza iş ve işlemleri çekilmez oluyor. Neyse, bu da ayrı bir konu. Yalnız muhtar atmadan imza atmam diyen aza, iyi ki devletin üst düzey sorumlu bir makamında değil. Çünkü imza atmayacak devleti kilitlerdi. Aman ırak olsun devletten böyleleri.
Belki de bu imza atmayan, sen muhtarlıklara gereksiz görüyorsun ama ilmühaberlerde bizim imzamız gerekli. Yarın işin düşer, tıpış tıpış ayağımıza gelirsin. O zaman Hanya'yı, Konya'ya gösteririz sana dedi.
Neyse bırakayım bu işi. Kendi işime döneyim.
Hemen tapuya çıkarak aynı ilmühaberin imzasız çıktısını istedim. Tekrar mahalleye giderek biri aynı diğer farklı iki muhtar azasına evrakı imzalatıp kaymakamlığa geri döndüm. Muhtarın bulunduğu kata gelerek toplantının bitmesini bekledim. Bir 45 dakika bekledikten sonra muhtar toplantıdan çıktı. Durumu izah edip evrakı yeniden imzalatıp onaylattım.
Kaymakamlık yazı işleri müdürlüğüne giderek evrakı tekrar uzattım. Koca kütüğü açarak isim ve imzaları tekrar kontrol etti. "İmzaları azaların kendisi attı değil mi" dedi. Başka kim atacak dedim. Ardından yazı işleri müdürüne evrakı götürerek imzalar benziyor dedi. O da imzalayıp ilmühaberi verdi.
Tapuya çıkıp gerekli yerleri imzaladım. Yatırılması gerek iki ayrı harcı yatırdım. Müdür tapuları imzalayarak verdi.
Müdüre, 1750 metre karelik bir tarlanın tapusu yok dedim. "O tapu başkasına ait. Düzeltme de bundan dolayı idi. Onun üzerine aktardık. Çünkü isimler dışında annenin yaşı, anne ve baba adı tutmuyor" dedi. Canınız sağ olsun deyip çıktım.
Meğer benim git gel, azaları bul, onları bekle, ilmühaberi yenile yaptığım iş, 1750 metre karelik bir arazinin üzerimizden gitmesi içinmiş. Üzerine bir o kadar da yorulduğum yanıma kâr kaldı. Bunu da bana yaptırdılar. Tüm bu işlemlere 12.20'de başlamıştım. 16.30'da bitirdim.
Tarla üzerimizden gittikten sonra kaymakamlık binasından inip 17.00'deki otobüse binmek için karşı yola geçtim. O kadar koşuşturmanın ardından mıdır, eldeki arazinin gitmesinden midir bir iyi susamışım. Markete girerek soğuk bir su aldım. Bir içişte bitirdim. Artık hararetimi ne kadar aldıysa. Çünkü bunun üzerine soğuk su iyi giderdi.
Otobüse bindikten sonra biraderi aradım. Eldeki tarla da gitti. Falan akrabanın üzerine tapuladılar. Yalnız burayı hala biz ekiyoruz. Numarası varsa bir sorar mısın dedim. O da sormuş. "Bizim hiç arazimiz yok. Orası sizin. Ne zaman isterseniz, gelip imzayı atarım" demiş. Tapuda az önce elden çıkan tarla bu şekilde geri gelmiş, hararetim de dinmiş oldu.
Hasılı, tapuda işin mi var, veraset işin mi var. İşin var demek. Gidip gidip geleceksin. Keşke iş intikalden ibaret olsa. Daha bu işin paylaşımı var, tapu harcı var, üzerine ine alma var. Uğraştığıma değse bari.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder