6 Mayıs 2025 Salı

İbretlik Bir Kibir Budalası

Bir şampiyonluk uğruna dünyanın parası verildi kendisine.

26 kupası vardı nasılsa. Gelirse kesin şampiyon olurdu hem de açık ara.

Böylece on yılın özlemi dinecekti.

Yönetim hem sayesinde başarılı olacaktı hem seyircisiyle aradaki buzları eritecekti hem de başkan dördüncü dönemi garantileyecekti.

Takım kendisine emanet edildi. Hem lig hem de Avrupa'da başarı sözü verildi.

Hocanın istediği tüm futbolcular alındı.

Lig başladı. Ama evdeki hesap hiç çarşıya uymadı.

Bugün, yarın, bu maç, şu maç derken takım bir türlü oturmadı. İdeal on bir bulunmadı. Takım seyir zevki bir maç izlemekten çok uzak kaldı. Zoraki maçlar kazandı.

Hocanın bir bildiği var dendi. İşine hiç karışılmadı. Yaptığı gafları, kırdığı yumurtaları yönetimce savunuldu. Hocalarına tam destek verdiler. Adeta saçını süpürge etti yönetim.

Kendisinden çok şey beklenen hoca ise sahada hiç varlık göstermedi ya da gösteremedi. Ne de olsa gelmeden "Bu ülkede yapı var" sözüne inandırılmıştı kendisi. Saha içinden ziyade saha dışıyla, rakibiyle uğraştı. Maç sonrası kah basın toplantısına katılmadı kah rakip teknik direktörün burnunu sıktı. Basın toplantısında soru soran gazeteciye cevabı, elini yanağına koyup uyumak oldu.

Bu ülkeye, ülke futboluna hiç değer vermedi. Küçümsediği gibi yabancı basına bu ülke futbolunu eleştirdi. Başarısız olduğu maç sonrasında "Bu ülkenin kültürü bu" dedi kaç kulüpten kovularak yüklü tazminat alan ve adı tazminatöre çıkan hoca. Şampiyonluk umudu kaçınca da "Ligin sonu başından belliydi" dedi. Yine yenilgi sonrasında özeleştiri yapacağı ve sorumluluğu üstleneceği yerde "Benim kalitem belli" diyerek burnundan hiç kıl aldırmadı.

Hasılı, dişleri dökülmüş bir aslanla karşı karşıyaydı ülke. Maçı okumaktan ve taktik geliştirmekten uzak bir profil çizdi. Dağ fare doğurdu anlayacağınız.

Bazen doku uyuşmazlığı olup başarılı olamayabilir bir insan. Fakat ben bu hoca kadar kibir budalası, insanlara tepeden bakan, herkesi küçümseyici gözle süzen, kendine hiç toz kondurmayan, acaba bende de hata var mı sorusunu sormayan, her başarısızlığa kılıf bulan, ahlak ve idrak yoksunu birisini ne gördüm ne de duydum.

Yazık oldu Fenerbahçe'ye.

Yazık oldu, başarıya susamış Fenerbahçe taraftarına.

Yazık oldu bu ülkenin parasının böyle bir hocaya dökülüp saçılmasına.

Fenerbahçeliler katılır veya katılmaz ama Fenerbahçe Kulübü iyi yönetilmiyor. Fenerbahçe Kulübü zenginlerin ve tek adamların egolarını tatmin ettiği bir yer oldu maalesef. Bu yönetim sene başından beri her başarısızlık ve kırdığı potlarda bu hocaya açık çek verdi. Hiç hesap sormadı. Bir çocuğun bile her istediğini yaparsan başına bela edersin. Bu hoca da Fenerbahçe'nin başına bela. Bunda en büyük pay yönetimin. Hocanın rahatlığı da bundan. Nasılsa arkamda dimdik duran, hep destek olan, bir dediğimi ikiletmeyen bir tek adam yönetimi var diye düşünüyor olmalı. Başarısızlığına rağmen takımda tutularak bu hoca kazanıyor, gönderilirse de tazminat alarak yine bu hoca kazanacak. Tazminatlarına yeni tazminatlar ekleyecek. Bu durumda kaybeden Fenerbahçe olacak. Üzülen taraftarı olacak.

Bu arada sezon başından beri her yenilgide "yönetim istifa" diyen FB seyircisinin de gelecek ve umut vadetmeyen bu hocaya pek bir sesini çıkarmaması da bana manidar geldi.

5 Mayıs 2025 Pazartesi

Kırk Yıl Hatırın Olsun!

Günün yorgunluğu üzerine

İçeceksin bir kahve

Kahve yapmak zor deme

Makinası Blog Forum'dan


Yapacağın tek şey

Forum'a yorum yazmak

Ve ilk ona girmek

Sonrasında ya çıkarsa demek


Sakın olumsuz düşünüp 

Bana çıkmaz deme

Ya çıkarsa deyip

Ardından nasibini bekle


Çıkarsa şayet 

Kahve yapmak daha kolay

İçeceksin günde bir kez

Güdeceksin kırk yıl hatır


Haydi göreyim seni

Yorum yaz gönder

Çekilişe dahil ol

Gerisini merak etme sen


Mayıs birilerinin deme

Pekala senin de olabilir. 

Çünkü aylar herkesin ortak ayı

Yeter ki azim ve gayretle yaz


Blog Forum'a şimdiden teşekkür

Kazanan talihliyi tebrikler 

Yolum düşerse hanene 

Esirgeme benden kahve ikramını

Zararını Herkesin Çektiği Doğrularımız

Bazı insanların kendi doğruları vardır. İstediğin delili getirsen bile bu doğrularından vazgeçiremezsin.

Bu tiplerde, inat var, dediğim dedikçidir. Görüşünü kabul etmeyince kızma ve küçümseme var. Düşman da beller.

Tanıyorum böyle birini.

Marketlerden alışveriş yapmazdı. Marketlere gidenleri de ayıplardı. Kendisi bakkallardan alışveriş yapardı. Bakkallar desteklemek için değil. Ona göre hesaplı gibi görünen marketler pahalı idi. Çünkü marketlerdeki etiketlere KDV eklenmemiş fiyat idi. Bizim insanımız bunu bilmez. Uygun aldım sanır. Halbuki kasada KDV ekleniyor derdi. Kasada fiyat değişimi yok. Sadece devlete gidecek KDV oranı ve ederi ekleniyor. Ayrıca ekleme yok dedik ise de ikna edemedik.

Yine bir defasında tüpçülük yapan, tüpün her türlü hilesini bilen biri ile tartıştı. Arabaya gaz alınırken gaz yerine nasıl hava basıldığını anlattı. İşin içindeki durumu izah etmesine rağmen benim dediğim doğru. Sen bilmiyorsun bu işi dedi durdu. Sonunda işi bilen pes etti.

Bu tanıdığım öldü gitti. Hiç düşüncesini değiştirmedi. Öbür dünyada melek, bu düşüncen yanlış dese, meleği de karşısına alır. Yanlış biliyorsun der. Bundan eminim.

Kendi doğrusunu savunan sadece kendinden sorumlu ise ne hali varsa görsün dersin. Çünkü başkasına zararı dokunmaz. Sadece kafanı ağrıtmış ve canını sıkmış olur.

Bir de kendi doğrusunu savunan ve bu doğrusunda ısrar eden amme adına iş yapan kişiler var ki bu kişilerin verdiği zararı tüm toplum çeker. Kendisi bedel ödemez. Bu tipler sorumluluğu olmayanlara rahmet okutur.

Etrafınıza bakarsanız, böylelerini görürsünüz. Bunları da yanlışından döndüremezsiniz. Yanlışıyla öbür dünyaya gider. Öbür dünyada melek dese ki savunduğun doğru yanlış idi dese, meleği de karşısına alır. Sen de yanlış yoldasın der.

En iyisi kendi doğrusundan başka doğru kabul etmeyen, burnunun dikine giden, burnundan kıl aldırmayan, tasarruflarından dolayı zararını toplum çeken bu tiplerden uzak durmak. Sağlığımız, huzurumuz ve zarar görmemiz için gerekli. Allah’a yakın, bizden ırak olsun demeli.

Fenerbahçe

Her sene şampiyonluk parolasıyla yola çıkan, yaptığı futbolcu transferi ile adından söz ettiren, başarı ve şampiyonluk için dünyaca ünlü hoca getiren FB, 2024-2025 sezonunda da şampiyon olamadığı gibi sezon bitmeden lige havlu attı.

On yıldır şampiyonluğa susamış Fenerbahçe taraftarına yazık.

Para sorunu olmayan, teknik direktörün istediği futbolcuları alan FB, niçin başarıyı göğüsleyemediği ile yüzleşmelidir.

Fenerbahçe taraftarı niçin başarılı olamadıklarının muhasebesini yapa dursun. Ben kısaca gözlemlerimi aktarayım.

FB her şeyden önce tek adam yönetiminden kurtulmalıdır. Takım, ekip ruhuyla yönetilmelidir. Bilinmeli ki her alanda tek adam yönetimi daima problemdir.

Kulübün başına zengin işadamı getirmekten vazgeçmelidir. Unutulmamalı ki para tek başına mutluluk getirmez.

Futbolcu transferinde yaşı geçmiş ve doyuma ulaşmış yaşlı yıldız transferinden uzak durmalıdır.

Aynı şekilde aldığı kupalarla kendisini ispatlamış, zamanın ruhunu yakalayamayan, kendisini yenilemekten uzak, hedefi kalmamış, tok satıcı teknik direktörlerle çalışmamalıdır. Görünen o ki mevcut teknik direktörleri dişleri dökülmüş bir aslanı andırıyor.

Teknik direktör dediğin maçı ve rekabeti saha içinde yapacak. Saha dışı oyunlara girmeyecek. Takımını her maça hazırlayacak. Kibir budalası, laf cambazı olmayacak, başarısızlığa kılıf hazırlamayacak. Ligin sonu baştan belliydi demeyecek. Sorumluluğunu üstlenecek. Seyir zevki olan bir takımı sahaya sürecek. Buranın kültürü bu demeyecek. Hele benim kalitem belli demeyecek. Rakip teknik direktöre ve ezeli rakibine saygı duyacak. Beni kovsalar da bir tazminat daha alsam diye gün saymayacak. Biraz burnundan kıl aldıracak.

Yönetim, her şeyi yaptım. Suçum yok demeyecek. Başarısızlıkta teknik direktöre hesap soracak. Kendisi de hesap verecek. Başarı gelmiyorsa gerekirse genel kongreye giderek bayrağı devredecek. Başarısız olmasına rağmen görevine devam etmeyecek. Yapı var, sistem var. Ben olduğum müddetçe bizi şampiyon yapmazlar demeyecek. Başarısızlığa kılıf bulmayacak. Ligi kirletmeyecek.

Takımını her halükarda destekleyen FB taraftarı da yönetici ve teknik direktörünü hocası kabul etmeyecek. Yapı var, sistem var. Başka takım kollanıyor demeyecek. Takımlarının oyun oynayıp oynamadığına bakacak.

Kısaca FB yönetimi, teknik direktörü ve taraftarı saha içine odaklanacak. Mazeret, bahane ve gerekçe üretmeyecek. Çünkü ne kadar mazeret ve bahane o kadar başarısızlık demektir. FB gibi bir takıma da kimsenin bu zararı vermeye hakkı yoktur. Unutmasınlar ki maç sahada oynanır.

2 Mayıs 2025 Cuma

Esra Erol Hutbesi *

Diyanet kişiye özel hutbe irat etmeyi sevdi galiba.

Dezenformasyon bilgi yaydığı için Hucurat süresinin ilgili ayetlerini okuyup açıklayarak önce Rasim Ozan Kütahyalı ile ilgili bir hutbe verdi.

Şimdi de çarpık ilişkileri gündüz kuşağına çıkartarak zinayı özendiriyor diyerek Esra Erol’u hedef alan bir hutbe okuttu.

İkilinin hutbelerini hatip okurken aha bu Rasim’in, aha bu da Esra Erol’un hutbesi dedim. İkisini de kıskandım doğrusu. Ekranlardan inmeyen bu ikili nihayet camiye de girdi.

Bu günler geçer de yıllar sonra bu ikili, adımıza hutbe bile okundu diye çoluk ve çocuklarına anlatacaklar.

İşin garibi çoluk çocuğuma ve torunlarıma anlatacağım böyle şanlı bir geçmişim maalesef yok.

Malumunuz bu haftanın (2.5.2025) hutbesi zina üzerine idi.

Çok fazla uzatmadan Esra Erol’un kastedildiği hutbenin ilgili bölümüne burada yer vermek isterim:

“Dijital mecralarda yaygınlaşan, evlilik müessesesini istismar eden sohbet ve evlilik siteleri, gençleri evlilikten uzaklaştırmakta, zinaya sürüklemektedir. Dostluk ve dertleşme gibi düşüncelerle başlayan kadın erkek arkadaşlıkları kişileri, zina batağına çekmektedir. Hâsılı, göz, harama baka baka; kulak, günahı dinleye dinleye; dil, kötülüğü konuşa konuşa zinaya alışmakta, sonrasında bu çirkin fiili işlemek sıradan hale gelmektedir.
Değerli Müminler!
Kötülüğün işlenmesi kadar onun yaygınlaşmasına zemin hazırlamak da büyük bir günah, ağır bir vebaldir. Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de, “Müminler arasında ahlâksızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve ahirette can yakıcı bir azap vardır...” buyurarak bu hususa dikkatlerimizi çekmektedir. Bu sebepledir ki insan onurunu ayaklar altına alan zinanın ve ona götüren yolların magazin programlarına malzeme olması asla kabul edilemez. Çok nadir görülen çirkin bir hadisenin, çarpık bir ilişkinin, bazı gündüz kuşağı programlarında, sinema ve dizilerde reyting uğruna haftalarca gündemde tutulması, toplumun dini ve ahlaki değerlerini hiçe sayan büyük bir sorumsuzluktur. Aile birliğine zarar veren zinayı işleyenlerle, bunların yaptığı kötülükleri ekranlara taşıyan ya da sosyal medyada paylaşanlar aynı günahın ortaklarıdır”.

Görünen o ki Diyanet kabuğunu kırdı. Sansasyonel haberlere ve toplumsal infiale sebebiyet veren programları hutbe konusu edinmeye başladı. Bu geleneği devam ettirirse, bundan sonra bu tür kişiye özel hutbeleri çok dinleyeceğiz. Çünkü bizde bu tür gündem eksik olmaz.

Bu arada Diyanet’e de bir önerim olacak. Namazlardan sonra illa yardım toplanmaya devam edilecekse, kişiye özel hutbelere yer verdiği zaman namaz sonrası açılan yardım sergisi de hutbe konusuyla orantılı olursa daha iyi olur. Mesela Rasim’in hutbesinde, dezenformasyon bilgi yaymasından dolayı mağdur olanlara toplansa yardım.

Yine Esra Erol hutbesinde de evliliği sıkıntıya giren veya parasızlıktan dolayı evlenemeyen gençlere toplanabilir yardım.

*05.05.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Devlet Aklı

Bazıları olumsuz durumlar için temcit pilavı gibi "devlet aklı lazım" derler. Diyorlar ama benim bu küçücük aklım, devlet aklının ne menem bir şey olduğunu bir türlü anlamadı.

Haliyle bu yaşa geldim. Geldim gidiyorum. Devlet aklının ne olduğunu öğrenemeden gideceğim diye hayıflandım durdum. Kızdım da kendime tabi.

Olmayacak böyle dedim ve biraz sakin kafayla düşünmeye başlayınca hepsi sökün etti. Galiba devlet aklının ne olduğunu öğrenmeye başladım. Nasıl buldun derseniz, örneklerden giderek tabi.
Karışıklığı önlemek ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak, ince düşünmek, hesap ve kitap yapmaktır devlet aklı.

Örnek mi istersiniz? Buyurun:

Öğretmenlere ödenen ek derslerin hesabını yapmada hafta bütünlüğünü esas alacak bundan sonra sistem. Hoş, bundan önce de böyle yapıyordu ama böylesi sanırım ilk. 

Diyelim ki nisan son haftası ile mayıs ilk haftası bir haftada birlikte geldi. Pazartesi, salı, çarşamba nisan ayına ait. Perşembe ve cuma ise mayıs ayına ait. Bu arada 1 mayıs, yüz yüze eğitimin yapılmış sayıldığı resmi tatil. Yani geriye mayıs ayına ait bir gün kalmış. Siz olsanız, hafta bütünlüğü için bu haftayı nisan ayına mı yazarsınız yoksa mayıs ayına mı?

Öyle zannediyorum, haftanın çoğu günü nisan ayına ait olduğu için bu haftayı sizler nisan ayına dahil edersiniz. Buna da aklın yolu bir dersiniz. Kusura bakmayın da buna aklın yolu denmez. Dense dense nefsin yolu denir. Bereket devlet aklı sizin nefsiniz gibi çalışmıyor. Devlet üç günü nisana ait olan haftayı mayısa aktarıyor. Hafta bütünlüğü böyledir diyor.

Devlet niçin böyle akıl ediyor? Çünkü haftanın geriye kalan bir günü, çalışan öğretmenin sağ kalıp kalmayacağını kim garanti edebilir? Çünkü ölümlü dünya. Diyelim ki yaşadı. Öğretmenin 2 mayısta rapor ya da izin almayacağının bir garantisi var mı?

Burada ha nisan ha mayıs ne fark eder demeyin. Çok şey fark eder. Bunu aklı nefsine bağlı insanoğlu düşünemez. Düşünse düşünse devlet aklı düşünür.

Peki devlet üç günü nisan ayına, ilk günü mayıs ayına ait haftayı niçin mayıs ayına eklemiş oldu? Anlayabilen var mı içinizde? Nereden anlayacaksınız? Anlatayım da devlet aklı nasıl çalışır, bir görün.

Çoğu nisana ait olan haftayı mayısa alarak devlet;

Öğretmenlere nisan ayında ödenecek bir haftalık ek ders ücretini bir ay ötelemiş oldu. Böyle yapmasaydı, bu ücreti bir ay önce ödemiş olacaktı.

Bir de kimin ölüp kalacağını da test etmiş olacak.
Düşünün ki bir ay öncesi yani nisanda ödedi bu ek dersi. Ek dersi alan öldü. Devlet acılı aileye, eşinin bir günlük daha önce ödediğimiz borcu var. Onu yasal faiziyle ödeyin dese, hiç hoş olmaz tabi. O yüzden devlet her yönüyle düşünmek zorunda. Çünkü tüyü bitmemiş yetimin hakkı var devlet hazinesinde. Sonra o bir günü niye daha önce ödeyerek hazineye zarar versin.

İşte devletin yaptığı bu tasarrufa devlet aklı denir. Sizin ise bu akla aklınız ermez.

İçinizden birileri, haftanın çoğu günü hangi aya ait ise o haftayı o aya almak lazım önerisi getiren olabilir. Sadece çenesini yormuş olur. Bir de iyi ki devleti o içinizden biri yönetmiyor. Maazallah hazineyi zarara uğratırdı.

Devlet aklı dediğimiz zaman akla sadece öğretmenleri ilgilendiren ek ders gelmemeli. Devletin iyi ki var diyebileceğimiz bu aklı her alanda var. Mesela iki günü bayram tatiline denk gelen haftanın geriye kalan üç gününü de bayram tatili yapmak gibi bir aklı var.

Aynı şekilde enflasyon hesabı konusunda devletin bulduğu kurum tamamen bir devlet aklını yansıtır. Düşünün ki bu kurum yok. Enflasyonun nerelerde olduğunu hesap edemediğimiz gibi çıkacak rakam dudakları uçuklatır cinsten olur. Ayrıca çıkacak uçuk kaçık enflasyon sabit gelirliye zam olarak yansır ki bu da devletin gelirinin çoğunu sabit gelirliye vermesi demektir ki bu durumda hazinenin durumunu bir düşünün.

Yine devlet aklı sabit gelirlinin enflasyon farkını, verilen zam oranı enflasyonun altında kaldığı zaman değil de 6 ay sonra ödüyor. Yani enflasyon verilen zammı geçer geçmez ödemiyor. Burada da hesap kitap var. Düşünün ki yılın 4.ayında enflasyon zammın üzerinde çıktı. O zaman verirse devlet zarar eder.

Hasılı devlet aklı, ödemesi gerekeni ne kadar geç ödersem kâr mantığı üzerine kurulu. Buna da ne sizin ne de benim aklım erer.

30 Nisan 2025 Çarşamba

Vicdanlara Bırakılan Değerler

Deprem, sel baskını, yangın, dolu gibi doğal afetler olduğunda, ramazan orucunda ve kurban bayramında fiyatlar katlanır.

Böylesi durumlarda insanımız, "Bunlar fırsatçı. Ahlak, Allah korkusu ve vicdan yok" gibi serzenişlerde bulunur.

Bu durum yani fırsatçılık bildim bileli böyle.

Peki, insanımızda Allah korkusu, ahlak ve vicdan olduğunda fırsatçılık olmayacak mı?

Kanaatime göre yine olur. Çünkü insanımızın eline fırsat geçmeye görsün. Mutlaka değerlendirmek ister. Fırsatçılık yapan kimse de "Serbest piyasa değil mi? İstediğime satarım. Üstelik maliyetler arttı. Çoluk çocuğumun rızkını da düşünmek zorundayım. Sonra dövizin durumunu görmüyor musun" gibi gerekçeler üretir.

Durum bu iken "Ahlaklı nesil yetiştirmek lazım. Dindar nesli çoğaltmak lazım" demek suretiyle bireyin eğitilmesinin gerekliliğine vurgu yaparız.

Elbette çocuklarımız milli ve manevi değerlerle yetişsin. Dindar olmaları için gerekli çabayı gösterelim. Ama tek başına dini eğitim, dindar nesil, milli ve manevi değerlere bağlılık, barış ve huzurun gelmesi ve fırsatçılığın kalkması için yeterli olamaz. Çünkü kişilerin vicdanına ve insafına bırakılan bu değerlerin bir yaptırımı yoktur. Yaptırımı olmayan değerlerin ise toplumda çok bir etkisi olmaz. Herkes bildiğini okumaya devam eder.

Çocukların eğitimi için çaba sarf ederken bir taraftan da denetim ve yaptırımın olduğu müeyyideleri kanun maddesi haline getirmek gerekir. Kanuna koymak yeterli mi? Yeterli olmaz. Çünkü uygulanmayan kanun da tıpkı ahlak, Allah korkusu ve vicdan gibi olur. Bu yüzden konan kanun tavizsiz bir şekilde uygulamaya konmalıdır.

Kanunlar tavizsiz uygulansa, uymayanlara cezayı müeyyide uygulansa toplum düzelir. Değilse bir arpa boyu yol alamayız. Yine aynı konulardan şikayetçi olmaya devam ederiz.

Mesela ÖSYM her sınavın kılavuzunu her yıl yayımlar. Nelerin yasak olduğu kurallarını belirler. ÖSYM koyduğu kuralların uygulanıp uygulanmadığının denetimi yapar. Tüm kuralları tavizsiz uygulatır.

Kanunla belirlenen kurallar da tıpkı ÖSYM gibi olmalıdır.

Bir başka örnek vermek istersek, Zambaklar ülkesi diye bilinen Finlandiya halkı, bir zamanlar kaba, saba kişilerden oluşurken konan kuralların uygulamasıyla o kaba, saba diye bilinen halk kendine çekidüzen vermiştir. Devlet bu işi kanuna koyduğu ağır müeyyide ile çözmüştür.

Bizim ülke insanımızın Beyaz Zambaklar ülkesi gibi olmaması için hiçbir sebep yok. Devlet kanuna koyduğu kuralların denetim, uygulama ve müeyyidesini belli bir süre ÖSYM’ye bıraksa ya da ÖSYM benzeri bir mekanizma kursa, kısa zamanda büyük mesafe alırız.