6 Mayıs 2025 Salı

MESEM'linin Dünyasından

Eski çıraklık eğitimin yeni adı Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM)'dir.

Sanayi ve iş yerinde kalfa ve usta olmak için çalışan bu çocuklar haftada bir okula gelerek hem mesleğe dair hem de bazı kültür derslerini işlerler.

Lise çağındaki bu çocuklar iş yerlerinde nasıldır bilmiyorum ama haftada bir okullu olmaları evlere şenlik.

Kalem, silgi, kitap ara ki bulasın.

Sınavdan bile haberi yok.

Sınava girip girmediğini bilmeyenler de azımsanmayacak sayıda.

Sınav esnasında kalem arayan arayana.

Öğretmenden kalemini isteyen de eksik olmuyor.
Sınavda yazdıkları yazıyı okumak ne mümkün. Doktor yazısına rahmet okutur.

Derste gözlerinin olmadığını söylememe gerek yok.

Kahir ekseriyeti pahalı sigara içer.

Haftada bir okula gelmek zorlarına gidiyor. Çoğunun devam sorunu var. İçlerinde yoklama fişini karalayan da eksik değil.

İçlerinde ahlakı oturmuş olanları pek az. Büyük bir kısmında kişilik ve ahlaki problem var.

Konuşma diyorsun. Konuşmuyorum diyor. Peki, şu anda ne yapıyorsun diyorsun. Bir şey diyorum diyor. Bu yaptığın konuşma değil mi dediğinde, hayır konuşma değil diye cevap veriyor.

Çoğunun ağzında sakız. Sakızları çıkaralım diyorsun. Kimse üzerine almıyor. Birine çıkar şu sakızı diyorsun. Çıkardım diyor ama sakız ağzında. Ağzımda tutuyorum. Çiğnemiyorum diyor. Diğerlerini de tek tek uyarıyorsun.

Ders esnasında tuvalete giden eksik olmaz. Çoğunluğu gidip geri geliyor. Bir tanesi, gitti geri gelmedi. Arkadaşlarına arattım. Telefona cevap vermedi. Ertesi hafta niye tuvaletten sonra gelmedin dediğimde, geldim diye yemin billahi etti.

Müdürle görüşeceğim diye izin alanın ardından öğrenci gönderdim. “Kimse yok müdürün yanında” dedi. Teneffüste müdüre sordum, falan öğrenci sizinle görüşmek için geldi mi diye hayır cevabı aldım. Diğer derse geldiğinde, müdürle görüştün mü dedim. Evet dedi. Haydi bir de birlikte görüşüp gelelim dedim. Tamam deyip benimle birlikte koridora çıktı. Koridorda, "Arkadaşların yanında mahcup etmezsen sevinirim. Müdürle görüşmedim. Beni yok yazabilirsiniz" dedi. Bu duruma şaşırsam da en azından yaptığının yanlış olduğunu kabul etmesi, arkadaşları duyarsa mahcup olacağını bilmesi, en azından içinde ahlaki kırıntılar var diye kendi kendimi teselli ettim.

İşlerinde nasıllar bilmiyorum ama çoğunda anlama problemi var. Grand tuvalet giyinmiş diyorsun. Grand neyse de tuvaletin ne işi var diyor. Sanki grandın ne anlama geldiğini biliyormuş gibi. Bu örnek bile kavrayış kapasitelerini ortaya koymaya yeter.

İçlerinde çok temiz, efendi ve sorumluluk sahibi olanları olmakla birlikte büyük çoğunluğunda ne kapasite var ne de etik değerler. Geleceğin esnafı, imalatçısı bunlar olacak.

Çilingiri mi Tercih Edersin, Oteli mi?

Evinizin dış kapısı bir şekilde kapandı. Elinizi cebinize attınız. Cepte anahtar da yok. Belli ki evde kaldı.

Bu durumda ne yapacaksınız? Maharetiniz varsa kendiniz açmaya çalışırsınız. Eviniz alçak ise balkondan girmeyi denersiniz. Böyle bir imkan da yok ise evde olmayan evin bir ferdinin gelmesini beklersiniz. Bekleyecek tahammülünüz yok ise ya gidip anahtarı alırsınız ya da onu eve çağırırsınız.

Bir de anahtar kapının arkasında ise başka anahtar da işinizi görmez.

Bu durumda yapmanız gereken çilingir çağırmak. Biliyorsunuz, çilingir anahtarcı demek. Sair zamanlarda pek işimiz olmasa da böyle zamanlarda çilingire ihtiyaç duyulur. Bu ihtiyaçtan dolayı bina girişlerinde değişik çilingirlerin iletişim numaralarının yapıştırılmış olduğunu görürsünüz.

Çilingirle muhatap olduğun zaman istenilen rakama şaşırmaman mümkün değil. Çünkü dudak uçuklatır cinsten. O yüzden Allah eksikliklerini vermesin ama ellerine de düşürmesin.

İşte size bir örnek. Bir öğretmen anlattı. Ankara'da yaşayan çocuğu anahtarı evde unutur. Çilingiri arar. 2500 liraya gelirim demiş çilingir. Bu parayı vermektense gider otelde kalırım der çocuğu. Nasılsa babam yarın Ankara’ya gelecek. Ondaki anahtarla eve girerim diye düşünür. Geceyi otelde geçirir. Otelde kaça kaldı bilmiyorum. Çünkü babası da bilmiyor. Öyle zannediyorum, Çilingire vereceği paradan daha aza kalmıştır. Ertesi günü babası Konya'dan gelince evine girebilmiş.

Bu arada akıllı çocukmuş. Oteli düşünmeyip akşamın bir vaktinde evine girmek isteseydi, çilingire 2500'ü bayılacaktı.

Eski evimde de anahtar içeride kaldığı için çilingir çağrılmış. Ödeme yapılmıştı. Ama kaça geldiğini hatırlamıyorum. Herhalde parası cebimden çıkmadığı içindir. Bildiğim kadarıyla bu kadar yüksek değildi. Demek ki her şey uçunca çilingir fiyatları da uçmuş.

Bir ara çarşıya giderken rüzgardan kapısı kapandığı için yaşlı bir teyze dışarıda kalmış. Yoldan geçerken "Kuzum, çilingir numarası var mı" diye sormuştu. Teyze, bende yok ama apartmanın girişinde bir çilingir numarası vardır deyip apartman kapısına baktım. İki çilingir irtibat numarası vardı. "Ara kuzum, gelsin" dedi. Dedim teyze, çilingir yüksek para ister. Evin yedek anahtarının olduğu kimse yok mu dedim. "Var ama işte. İşyeri de uzak. Gelemez. Sen bir zahmet çilingir çağır" dedi. Bir tanesinin numarasını çevirdim. Kaça gelirsiniz dedim. Mevkii söyledim. Çilingir, "Kapı kilitli mi, arkasında anahtar var mı" diye sordu. Kilitli değilmiş dedim. İki ayrı fiyat söyledi. Ama rakamlar aklımda kalmadı. Kilitlinin fiyatı daha yüksekti. Kilitsiz halinin fiyatı da teyzeye yüksek geldi. "Kalsın. Oğlanın işten gelmesini beklerim. Komşuya gireyim" dedi. Nasıl demesin. Çünkü duyduğu rakam hiç hoşuna gitmemişti.

Burada çilingir fazla para alıyor akla gelmesin. İçlerinde fırsatçılar vardır ama öyle zannediyorum, oturmuş çilingir fiyatları vardır.

Siz siz olun, kapınız bir şekilde kapalı kaldığında çilingire bayılmak istemiyorsanız, mutlaka bir B planınız olsun. Evin yedek anahtarına ulaşabileceğiniz bir seçeneğiniz olsun.

İbretlik Bir Kibir Budalası

Bir şampiyonluk uğruna dünyanın parası verildi kendisine.

26 kupası vardı nasılsa. Gelirse kesin şampiyon olurdu hem de açık ara.

Böylece on yılın özlemi dinecekti.

Yönetim hem sayesinde başarılı olacaktı hem seyircisiyle aradaki buzları eritecekti hem de başkan dördüncü dönemi garantileyecekti.

Takım kendisine emanet edildi. Hem lig hem de Avrupa'da başarı sözü verildi.

Hocanın istediği tüm futbolcular alındı.

Lig başladı. Ama evdeki hesap hiç çarşıya uymadı.

Bugün, yarın, bu maç, şu maç derken takım bir türlü oturmadı. İdeal on bir bulunmadı. Takım seyir zevki bir maç izlemekten çok uzak kaldı. Zoraki maçlar kazandı.

Hocanın bir bildiği var dendi. İşine hiç karışılmadı. Yaptığı gafları, kırdığı yumurtaları yönetimce savunuldu. Hocalarına tam destek verdiler. Adeta saçını süpürge etti yönetim.

Kendisinden çok şey beklenen hoca ise sahada hiç varlık göstermedi ya da gösteremedi. Ne de olsa gelmeden "Bu ülkede yapı var" sözüne inandırılmıştı kendisi. Saha içinden ziyade saha dışıyla, rakibiyle uğraştı. Maç sonrası kah basın toplantısına katılmadı kah rakip teknik direktörün burnunu sıktı. Basın toplantısında soru soran gazeteciye cevabı, elini yanağına koyup uyumak oldu.

Bu ülkeye, ülke futboluna hiç değer vermedi. Küçümsediği gibi yabancı basına bu ülke futbolunu eleştirdi. Başarısız olduğu maç sonrasında "Bu ülkenin kültürü bu" dedi kaç kulüpten kovularak yüklü tazminat alan ve adı tazminatöre çıkan hoca. Şampiyonluk umudu kaçınca da "Ligin sonu başından belliydi" dedi. Yine yenilgi sonrasında özeleştiri yapacağı ve sorumluluğu üstleneceği yerde "Benim kalitem belli" diyerek burnundan hiç kıl aldırmadı.

Hasılı, dişleri dökülmüş bir aslanla karşı karşıyaydı ülke. Maçı okumaktan ve taktik geliştirmekten uzak bir profil çizdi. Dağ fare doğurdu anlayacağınız.

Bazen doku uyuşmazlığı olup başarılı olamayabilir bir insan. Fakat ben bu hoca kadar kibir budalası, insanlara tepeden bakan, herkesi küçümseyici gözle süzen, kendine hiç toz kondurmayan, acaba bende de hata var mı sorusunu sormayan, her başarısızlığa kılıf bulan, ahlak ve idrak yoksunu birisini ne gördüm ne de duydum.

Yazık oldu Fenerbahçe'ye.

Yazık oldu, başarıya susamış Fenerbahçe taraftarına.

Yazık oldu bu ülkenin parasının böyle bir hocaya dökülüp saçılmasına.

Fenerbahçeliler katılır veya katılmaz ama Fenerbahçe Kulübü iyi yönetilmiyor. Fenerbahçe Kulübü zenginlerin ve tek adamların egolarını tatmin ettiği bir yer oldu maalesef. Bu yönetim sene başından beri her başarısızlık ve kırdığı potlarda bu hocaya açık çek verdi. Hiç hesap sormadı. Bir çocuğun bile her istediğini yaparsan başına bela edersin. Bu hoca da Fenerbahçe'nin başına bela. Bunda en büyük pay yönetimin. Hocanın rahatlığı da bundan. Nasılsa arkamda dimdik duran, hep destek olan, bir dediğimi ikiletmeyen bir tek adam yönetimi var diye düşünüyor olmalı. Başarısızlığına rağmen takımda tutularak bu hoca kazanıyor, gönderilirse de tazminat alarak yine bu hoca kazanacak. Tazminatlarına yeni tazminatlar ekleyecek. Bu durumda kaybeden Fenerbahçe olacak. Üzülen taraftarı olacak.

Bu arada sezon başından beri her yenilgide "yönetim istifa" diyen FB seyircisinin de gelecek ve umut vadetmeyen bu hocaya pek bir sesini çıkarmaması da bana manidar geldi.