30 Mart 2025 Pazar

Biri Yazılarımdan Rahatsızmış, Çok da Tın!

Çok fazla maharetim yok. Planlı bir hayatım da yok. Başladığım işin çoğu zaman sonunu getirmeme gibi bir plansızlığım var. Kısaca derme çatma bir dünyam var.

Ne kadar plansız olsam da iki şeyde istikrar abidesi olduğumu söyleyebilirim. Bunlardan ilki, yürümektir. Pandemide maske öyle değil, böyle takılır diye maskeli bir fotoğrafımı çekip sosyal medyada paylaşmıştım. Paylaşımımın altına yorum yazıldığında, onlara cevap yazarken paylaştığım maskeden ziyade göbeğim dikkatimi çekti. Birine göbeğim de çok kötü görünüyor yazdım. O da evet, kötü görünüyor deyince ertesi günü yürümeye başladım. O zamandan bu zamana her gün yağmur, yağış, kar, fırtına demeden yürürüm. Hem öyle böyle değil, baya yürüyorum. Yürümeme engel yağmurlu havadır. Bunun için de ya kapalı bir yer bulurum ya da yağmurun yetişmediği bir yer. Bazı günler şuraya yürüyeceğim demişimdir, kimsenin gözünün kesmediği mesafeleri yürümüşlüğüm var. Yürümek için de ayrı zaman ayırmışlığım yok. Yürümek için de işimi, aşımı, eşimi, dostumu ihmal etmedim. İstirahat ve uykumdan ödün vererek yürüdüm. Herhalde Türkiye'de benim kadar yürüyen yoktur.

Günlük yürümeden dolayı eski göbekten eser yok. Hiç olmadığı kadar sağlıklıyım. Eskiye oranla yürüyüş mesafemi ve tempomu düşürsem de biraz kilo alsam da yine yürümeye devam ediyorum.

Bir diğer ikinci yaptığım da yazı yazmak. 2015 yılından beri yazı yazmaya devam ediyorum.

Yazı yazmak için de ayrı bir zaman ayırmıyorum. Bilgisayarın başına oturmuyorum. Elime kağıt kalem almıyorum. İşi gücü bırakıp kendimi yazıya vermiyorum. Kah bir çay ocağında kah evimde kah boş ders saatinde kah öğle arasında çayımı yudumlarken kah uzun otururken kah yatmadan önce gördüklerimi, gözlemlerimi ve düşündüklerimi çalakalem yazıyorum.

Kısaca bugüne kadar yürüyüş ve yazı istikrarım var.

Bu iki eylemi de yaparken hiçbir işimi aksatmadım. Arta kalan zamanlarımda yürüdüm ve yazdım. Çünkü önceliğim işim, aşım, ailem. İşim varken yok olmaz ben yürüyüş yapacağım, yazı yazacağım demedim. Çünkü hepsinin yeri ayrı.

Yazıya başladım mı yazarken işim çıkarsa yazım yarım kalır, sonra tamamlarım. Yazdığım yazı bir yere kaybolmaz. Bloğum otomatik kaydeder.
Daha önce özellikle yazdığım yazılar üzerine birkaç defa yazı yazdım. Konu sıkıntısı çektiğimden mi yeniden bu konuya eğildim. Hayır, konu sıkıntım falan yok. Niyetim kendimden bahsetmek değil. Sadece bazı aklı evvellere cevap olsun diye yeniden yazmak zorunda kaldım. Çünkü bazılarının gıyabımda söyledikleri mide bulandıran türden.

Vay efendim, yazı yazacağına şunu yapsın, vay efendim, bunu yapsın. Şuna baksın, buna baksın diyormuş beyzadem.

İşin garibi gıyabımda konuşan bu kişi beni görünce de sanırsın ki bir evliya kesiliyor. Ağzını bıçak açmıyor, derviş hırkası giymiş bir derviş görünümü veriyor. Ağa diyor da başka bir şey demiyor. Bu dediklerini yüzüme söylese, cevabını versem de helal olsun derim. Ama yüzüme karşı bir şey söylemeyip arkadan bol bol böyle gıybet yapmak ancak eli boş, hayatı boyunca bir cacık olamamış, iki ayağı üzerine duramamış, ömrünü köşede oturarak geçirmiş, durmadan başkasına ayar vermeye çalışan kişilere ait kötü bir haslet olsa gerek.

Var gör ilkokulu da zor bitirmiştir. Eline kağıt kalem alıp bir dilekçe dahi yazmamıştır. Bir gazete alıp iki satırlık bir yazı dahi okumamıştır. Yapacak işi olmayınca da şu şöyle, bu böyle, şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı deyip duruyor. Olmayan aklıyla millete akıl veriyor. Allah kimseyi boş, avare ve işsiz bırakmasın.

Ben cahil gördüm de böylesini görmedim. Çünkü nice cahiller bilirim, cahil olduğunu bilir. Bu şekil kendini bilenlere hiç sözüm olmaz. Hatta saygı duyarım. Zaten bu ülke ne çekerse yarım aklıyla cahil olduğunu bilmeden konuşan bu tiplerden çekiyor.

Benim en azından sağlığa faydalı bir yürüyüşüm var. Bir şeyleri dert edinip yazıp çizme gibi bir meşgalem var. Üstelik bu ikisini de hobi olarak yapıyorum.

Bu kişi karnımı doyurmuyor. Bugüne kadar hiç muhtaçlığım olmadı. Arkamı toplamıyor, eksik aksağımı gidermiyor. Anam değil, babam değil. Vazifesi mi anlamadım gitti. Yazdığım yazıların tasası ona mı düştü bilmiyorum. Bugüne kadar bir Yazımı da okuduğunu sanmıyorum. Çünkü okuyacak çapı, okuduğunu anlayacak kapasite lazım. Sonra başkasını çekiştirme varken gözlerini niye yorsun değil mi?

Ama iyi oldu. En azından bir halt olmadığını, masum görüntüsünün arkasında kötü bir kalbe sahip olduğunu bu vesileyle öğrenmiş oldum.

Bana laf söyleyecek, ardımdan konuşacak en son kişi bile değil. Bana laf eden, ilk önce kendi üzerine düşeni yapmış mı, ona baksın. Herkes kendi işini yapsın. Ben de kendi işimi yapıyorum. 

Böyle cahil cühela midemi bulandırsa da çok da tın. Boş teneke konuşsun dursun. Yalnız efendiliğimi bozmasın. Haddini, yerini bilsin. Yarın karşılaştığım zaman da hiçbir şey yokmuş gibi mürailik yapmasın. Çünkü notunu verdim. Muhatabım değildir. Yanıma yaklaşmasın. İşim olmaz iki yüzlü tiplerle. Kendisine saygı duyuyorsan, bugüne kadar ağzımı bozmamışsam, bir halt olduğundan değil. Halini ve yerini bilsin böyleleri. 

28 Mart 2025 Cuma

Vatandaşın Gerçek Gündemi

"Meseleleri mesele edinmezseniz ortada mesele kalmaz" sözü eski bir siyasiye atfedilen bir söz.

Bu söz bir yere kadar doğru kabul edilebilir. Bir meseleyi görmezsen, görmezden gelirsen, yok kabul edersen, o mesele kimsenin canını sıkmaz.
Yalnız meseleleri mesele edinmemek sorunu çözmüyor.

Mesela bu ülkenin en önemli sorunu ekonomidir. Kaç senedir bu ülke yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sarmalı içinde. Bu hayat pahalılığı vatandaşın özellikle sabit gelirli insanın belini büküyor.

Ve bugün hayat pahalılığı bu ülkenin birincil ve öncelikli meselesi iken iktidarından muhalefetine, hayat pahalılığını gündemine almıyor, üzerine gitmiyor, bu meseleyi nasıl çözeriz demiyor.

Meselenin üzerine eğinilmediği gibi sürekli gündem değiştirerek ekonomi unutturulmaya çalışılıyor. Sanki ülkenin böyle bir meselesi yok demeye getiriliyor.

Yani kimse sadede gelmiyor. Cambaza bak demek suretiyle suni gündemle ekonomi gündemden düşürülüyor.

Halbuki vatandaşın belini büken ekonomi bugün milli bir meseledir. İktidarıyla muhalefetiyle bir araya gelmek suretiyle enflasyonu yenmek ve hayat pahalılığını yok etmek için seferberlik ilan etme gibi bir sorumluluğumuz var.

Bu ülkenin tüm bileşenleri bir araya gelerek hiç ama, fakat, lakin demeden önce bir durum tespiti yapmalı. Ardından bu meseleden nasıl kurtulabiliriz sorusuna cevap aramalıdır.

Kırılgan ekonomiyi rayına koymadan başka meseleyi gündemlerine almamaları gerekir.

Herkes sorumluluğunun farkında olmalı. Piyasayı olumsuz etkileyecek söz ve eylemlerden kaçınmalıdır.

Bu ülkenin böyle bir sorunu varken sorun çözme diyebileceğimiz siyasetin başka bir gündemle uğraşması abesle iştigaldir.

İnanın, dünyada faiz oranı, enflasyonu ve hayat pahalılığı yüksek bir ülke görüntüsü vermek bu ülkenin ayıbıdır. Bu ayıptan kurtulmak siyasetin görevidir.

Ülkesini seven, ülkesine hizmeti temel felsefe edinen siyasilerin ekonomi dışında bir başka görevi olamaz. Bu görev varken suni gündemlerle kamuoyunu meşgul etmek ülke sevgisiyle bağdaşmaz.

Lütfen sadede gelin. Değilse gölge etmeyin. Çünkü vatandaşın bu aşamadan sonra kayıkçı kavgasına karnı toktur.

Adalet Her Zaman Herkese Lazım

Bir ülkenin;

Eksik çok şeyi olabilir.

Çözüm bekleyen sorunları olabilir.

İnsanları arasında anlaşmazlık çıkabilir.

Suçlar işlenebilir.

İnsanları mağdur olabilir.

Her türlü anlaşmazlıkların çözümünde başvuracağımız son merci adalettir.

Adalet varsa kimse başka yollara tevessül etmez.
Gel arkadaş, aramızdaki anlaşmazlığı ve sorunu adalet çözsün. Zira adaletin kestiği parmak acımaz. Adalete boynumuz kıldan ince demelidir.

Çünkü ince çizgi olan adalet bunun için vardır.

Adalet son kararını verdiği zaman herkes adaletin verdiği karara saygı duymalıdır.

Bunun olması için o ülkenin adaleti tam olmalıdır. Çünkü adalet varsa orada huzur ve güven vardır.

Yalnız köprüden son çıkış olan adalet, topluma, insanına güven vermelidir. Adalet mekanizması tüm bileşenleriyle adalet dağıtmayı temel felsefe kabul etmelidir.

Adalet kimsenin tapulu malı olmamalıdır.

Birilerinin aparatı ve süfli emellerine alet olmamalıdır.

Yansız ve tarafsız olmalıdır. Kimsenin adamı olmamalıdır.

Millet adına karar vermelidir.

Doğru ve yansız karar vermesi için halim ve savcılara açık çek verilmelidir.

Adaleti verdiği karar mahşerin vicdanda makes bulmalıdır.

Herkes hak ettiği cezayı aldı. Mağdurun hakkı verildi denmelidir.

Şayet böyle olmaz da kutuplaşmadan yargı da nasibini alırsa, senin yargın, benim yargım olursa, o adalet mekanizması doğru karar verse bile o adalet mekanizmasının verdiği karar tartışılmaya ve eleştirilmeye devam eder. Böylesi adalet de adalet dağıtmış olmaz. Ancak mağdur üretir.

O yüzden yargıyı rahat bırakmak lazım. İhsası reyden kaçınmak lazım. Baskıdan uzak durmak lazım. Olur olmaz her şeyde yargıya gitmek suretiyle yargıyı ayağa düşürmemek lazım.

Başka gidecek merci olmadığına göre hepimiz yargıyı gözümüz gibi korumalıyız ve el üstünde tutmalıyız.

Böyle bir yargı ancak itibar kazanır. Kendi itibarını kendi elde eden bir mekanizmanın itibarını da kimse düşüremez.