12 Kasım 2020 Perşembe

Kahvehane Esnafı Ne Âlemde? *

Bir dostumu ziyaretim esnasında, yanındaki birkaç kişiyle de tanışma imkanım oldu. Kahvehane işleten esnaflarmış. Gazetede yazdığım şeklinde tanıştırılınca sesimizi duyurur musunuz dediler. Nedir derdiniz demeye kalmadan "Oyun oynanmasına izin verilmeyince çok zor durumdayız. Sesimizi duyuramıyoruz. Derdimizi anlatacak bir muhatap bulamıyoruz." dediler kısaca. Abartıyorlar mı diye yüzlerine baktım. Rol yapar bir halleri yoktu. Umutsuz bir vaka idi bakışları.

Bir gün kıraathane çalıştıran esnafı yazı konusu edineceğimi hiç düşünmemiştim. Zira ne çalışma şartlarını bilirim ne de ortamlarını. Kahvehaneye, televizyonun çok yaygın olmadığı geçmişte ya bir maç daha film izlemek ya  arkadaşlarımı görmek ya soğukta ısınmak ya da bulunduğum ortamda çay içecek park-bahçe ve esnaf çay ocağı yoksa çay içmek için gitmişliğim vardır. Biz bir kenarda çayımızı yudumlarken dörderli grupların oluşturulduğu ve etrafında seyircilerin olduğu masalarda oyun oynayan kişileri görürdüm. Oyuna o kadar kendilerini vermiş olurlardı ki bizim girip çıktığımızdan haberleri bile olmazdı. Oyun boyunca çay bir taraftan sigara bir taraftan ardı ardına içilirdi. Tilkiyi kovuğundan çıkaracak kadar duman kaplardı içeriyi. Sigara dumanını ve kirli havayı tahliye için kahvehanenin pervanesi durmadan çalışırdı.

30-40 yıldır bir kahvehaneye girmişliğim ve gitmişliğim olmadığı için kahvehanelerin şimdiki durumu nasıl bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kapalı mekanlarda sigara içilmesi yasaklandığı için buraların dumandan arındırıldığıdır. Bir kahvehaneye gitmediğim için de kendimde bir eksiklik hissetmedim. Çünkü ne kahvehane kültürüm var ne de buralarda oynanan oyunları bilirim. Bildiğim tek oyun satrançtır. O da benim gittiğim zamanlarda kahvehanelerde oynanmazdı. Ben kahvehaneye gitmediğim için kahvehane esnafı da bir eksiklik hissetmez. Çünkü kahvehane esnafının çoğu müşterisi, oyun oynayan kişilerden oluşur. Bu esnafa para bırakanlar da oyun oynayan müşterilerdir.

Kahvehanede oynanan oyunları bilmediğim gibi -kahvehane esnafı ve bu oyunları oynayanlar kusura bakmasınlar- ama bu tür oyunların oynanmasını da tasvip etmiyorum. Aynı şekilde kahvehanelerin varlığını da. Çünkü bir ülkede ne kadar kahvehane ve müşterisi varsa o ülkede o kadar işsiz insan var demektir. İstisnaları olmakla beraber çoğunluk, belli ve düzenli bir işi olmayan kişilerden oluşur.

Bu yazımı okuyan kahvehane esnafı, bu adam bize destek mi veriyor yoksa köstek mi olur diye düşünebilir. Haklılar da. Şimdi sadede geleyim. Kahvehanelerde oynanan oyunları tasvip etmesem de kahvehaneler önemli bir işlev görüyor. Çünkü buralarda oyun oynanmazsa oyun oynamak için bazıları, merdiven altı diyebileceğimiz yerlerde büyük paraların döndüğü kumara yönelebilir. Bildiğim kadarıyla kahvehanelerde oynanan oyunlar çayına oynanmaktadır.

Ben çayına bile oynanan oyunu ve kahvehane diye bir sektörün olmasını tasvip etmesem de bu ülkede bir kahvehane gerçekliği vardır. Bu sektörden ekmek yiyen insanımızın sayısı da az değildir. Mart ayından beri birçok sektör gibi pandemiden en fazla etkilenen bir sektör olmuştur kahvehaneler. 1 Hazirana kadar kepenk kapatmışlar. Hazirandan itibaren buralar açık ama oyun oynamak yasak olduğu için ha açık olmuşlar ha kapalı. Çünkü oyun yoksa buralara doğru dürüst müşteri gelmez. Bura esnafı ancak sinek avlar. Durum böyle olunca mart ayından bu yana 8 ay geçmiş, bu sektörün esnafı ne yer ne içer. Hiç düşündük mü? Diyelim ki daha önce biraz birikintileri vardı, onu yediler. 8 ay dile kolay. Hazıra dağ mı dayanır.

Burada ölümcül ve yıkıcı etkileri olan salgını küçümsediğim anlaşılmasın. Salgını önemsiyorum ama salgından en fazla etkilenen esnafı da düşünmek zorundayız. Çünkü bu sektörlerde çalışan ve ekmek yiyen insanımızın sayısı az değil. Nasıl bir yol bulunur ama kahvehane, düğün salonları, kantinciler, yurt işletenler, eğlence yerleri gibi pandemiden fazlaca etkilenen sektörler için yetkililerin bir çözüm üretmesi gerekiyor.

*14/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

11 Kasım 2020 Çarşamba

Hz Osman ve Dönemi *

Hz Osman, İslam ile şereflenmiş ilk on Müslüman arasında kabul edilen, soyu Ümeyye oğullarına dayanan bir şahsiyettir. Cömertlik, edep, yumuşaklık ve haya sahibi olarak nam salmıştır. Her daim peygamberimizin yanında saf tutmuştur. Peygamberimizin iki kızıyla evlendiği için kendisine Zinnureyn lakabı verilmiştir.

Hz Ömer’den sonra istişare ile halife seçilen ve üçüncü halife kabul edilen, halifeliği döneminde önemli başarı ve hizmetlere imza atan Hz Osman, önemli fetihlere imza attığı gibi Hz Ebu Bekir zamanında bir araya getirilen Kur’an-ı Kerim’i çoğaltarak belli başlı İslam şehirlerine göndermiştir. Bugün Kur’an-ı Kerim dünyanın her bir köşesinde noktası, virgülüne aynı ise bunda Hz Osman’ın emeği yadsınamaz.

Şahsiyetine kimsenin bir şey diyemeyeceği Hz Osman’ın on iki yıllık halifelik dönemini İslam tarihçileri ikiye ayırırlar. İlk yedi yılına “Sükunet”, geriye kalan beş yılına da “karışıklık” dönemi olarak adlandırırlar.

Hz Osman’ın ilk yedi yılı Hz Ömer’in oluşturduğu devlet anlayışı ile sorunsuz devam ederken ikinci beş yıl ise tartışma, kargaşa ve karışıklıkların olduğu bir dönemdir. Bu ikinci dönemde Hz Osman’ın yönetim anlayışına itirazlar, yüksek sesle ifade edilmeye başlanır. Bu itirazları detaya girmeden şu ifade edebiliriz:

1.      “Hz. Osman hakkında yapılan tenkitlerin başında, onun devletin en  önemli idarî ve askerî mevkilere yakın akrabasını getirmesi gelir. Gerçekten  halife, göreve başlamasının ilk yıllarından itibaren ailesinin de telkinleriyle  çeşitli nedenlerle Mısır, Kûfe, Basra gibi önemli eyalet valilerini azlederek  yerlerine Benî Ümeyyeli şahısları tayin etmiştir.”(dergipark.org.tr)

2.      “Hz. Osman'ın tenkide uğrayan icraatından birisi de devlet hazinesinden kendi ailesine ekonomik imkanlar tahsis etmesidir.”

3.      “Halifenin tenkide uğramasının önemli nedenlerinden biri de Ümeyyeli idarecilerin icraatlarıdır.”

4.      “Hz. Osman döneminde meydana gelen karışıkların önemli sebeplerinden birisi de Hz. Peygamber'in büyük ölçüde etkisiz hale getirdiği ve Hz. Ömer'in tekrar canlanmasından endişe ettiği ve aldığı hususi tedbirlerle etkisini azaltmaya çalıştığı asabiyetin yeniden faaliyete geçmesidir. Asabiyet her şeyden önce Kureyş kabilesi içinde Emevî-Hâşimî rekabetini yeniden canlandırmıştır.” (dergipark.org.tr)

Yapılan itiraz örneklerine baktığımız zaman Ümeyyeoğullarının Hz Osman’ın etrafını kuşattığı, Emevilerin Hz Osman’ın yumuşaklık ve akrabayı görüp gözetme niyetini kötüye kullandığı, atamalarda akrabası Ümeyyeoğullarına öncelik verildiği, atanan kişilerin yeterince denetlenmediği, halkın eleştirilerine gereğince kulak verilmediği anlaşılacaktır. Hz Osman’ın halife seçilmesi Ümeyyeoğulları için bir fırsat olmuştur. Çünkü Hz Peygamber ve ilk iki halife döneminde görülmeyen Haşimi-Emevi rekabeti yeniden canlanmıştır. Emevilerin bu hırsı, maalesef Hz Osman’ın bir grup isyancı tarafından şehit edilmesine sebep olmuştur. Akan bu kan onulmaz yaralara yol açmış, Hz Ali zamanında Cemel-Sıffın vakaları cereyan etmiştir. Bu, Emevi saltanatına kapı aralamış ve onları iktidara taşımıştır. Bugün İslam dünyasının Şii ve Sünni şeklinde bölünmesinin kökleri Hz Osman’ın şahadetine kadar gider.

Son söz olarak şunu söyleyeyim. Hz Osman önemli yönetim kademelerine akrabalarını ataması, sonraları ortaya çıkacak birçok olumsuzlukların fitili gibi görünüyor. Bundan hareketle bugün bizim, önemli atamalarda yoğurdu üfleyerek yememiz lazım. Devlete alımlarda devleti veya kilit noktaları ne bir cemaate ne akrabaya ne de bir kliğe teslim edelim diyorum. Akraba, olur olmaz eleştirilere sebebiyet verirken bir cemaatin veya düşüncenin kilit noktalara getirilmesi de FETÖ tipi yapılanmalara zemin hazırlayabilir. Çünkü gücü ele geçiren bir müddet sonra devleti ele geçirmeye kalkar.

*13/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 


10 Kasım 2020 Salı

Basın Yoluyla İstifa *

—Ahmet Bey! Hayırdır, bugün işe gelmediniz?

—Hayır hayır! Benim şerle işim olmaz.

—O zaman işe niye gelmediniz?

—Ben bundan sonra gelmeyeceğim.

—Niye? Böyle keyfilik olur mu? Bu ne sorumsuzluk!

—Orta yerde ne keyfilik var ne de sorumsuzluk. Ben bundan sonra sizinle çalışmayacağım.

—İstifa mı ediyorsun?

—Ettim bile.

—Hani nerede dilekçen? İstifa için dilekçe vermen gerekmiyor mu?

—Verdim bile.

—Kime verdin? Hani nerede ya? Bana şu gün, şu saat itibariyle ulaşmış bir dilekçen yok.

—Dilekçe illa kuruma mı verilir?

—Ya nereye verilecekti? Elbette bana verecektin.

—Amirim, istifamı sağır sultan bile duydu. Bir sizin haberiniz yok. Yabancı basın, flaş haber olarak duyurdu. Bizim basın sessiz kaldı o kadar.

—İlahi Ahmet Bey! Bunca birlikte çalıştık ama sizi anlamakta zorlanıyorum. Tamam, yabancı basın sizi duyurmuş olabilir. Sahi nerede dilekçen?

—İnstagram hesabıma bakarsanız, görürsünüz. Artık takdir sizin…

—Böyle bir istifa şekli mi var? İlk defa duydum. Eski köye yeni âdet getirmeyelim lütfen!

—İster İnstagram ister Twitter ister Facebook yoluyla duyururum. Üstelik herkes böyle yapıyor şimdi.

—Niçin böyle bir yolu seçtin?

—Bu yol ile sevenlerime de mesaj vermiş oldum. Bu arada epey beğeni de aldım. Sayfamı açmışken bir de siz beğenin.

—Dalga geçmeyelim lütfen! Ne mesajı veriyorsun bu yol ile?

—İnce ince dokundurma gibi diyelim.

—Bunu, gelip bana söyleyebilirdin. Aramızdaki hukuku biliyorsun.

—Ama o zaman kimsenin haberi olmazdı ki… Ayrıca sizin karşınıza geçip kim ne söyleyebilir ki…

—Görmediğim bir şeyle karşılaşmış oldum sayende.

—Alışacaksınız amirim! Bu arada sosyal medyayı da biraz kullan.

—Gerçekten istifayı bu yol ile yaparak ne amaçladın?

—Açıkçası, sevenlerim istifa metnimi görünce “Ahmet Bey’i sizi yedirmeyiz. Biz onu bırakmayız. O nerede ise biz de oradayız şeklinde organize olurlar diye düşünmüştüm. Çünkü daha önce böyle yaptılar ama görüyorum ki istifama yeterince destek gelmedi. Ben de sanmıştım ki kamuoyu baskısı olur, amirim de tek taraflı olan istifamı geri çevirir ve yeniden birlikte çalışırız. Gördüğünüz gibi beklediğim ilgiyi göremedim.

—Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz ve benden ne istiyorsunuz?

—Yapacak bir işim yok. İstifamı kabul etmemenizi istiyorum.

—İstifanız kabul edilmiştir Ahmet Bey!

—Bana başka makam da mı vermeyeceksiniz?

—Vermeyeceğim.

—Ama ben ya istifamı kabule etmez ya da beni bir başka makama kaydırırsınız diye düşünmüştüm. Son sözünüz bu mu?

—Evet, bu.

—Peki, istifamı kabul ettiğinize dair bana yazılı bir belge verecek misiniz?

—Hayır.

—Niçin?

—İstifanızın kabul edildiğini sosyal medyadan ve basın aracılığıyla öğrenebilirsiniz. Çünkü basın ve sosyal medya aracılığıyla yapılan istifanın belgesi de basın ve sosyal medya aracılığıyla olur.

*11/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.