Ana içeriğe atla

Birlik ve ümitvar olmak...


-Dünyayı nasıl okuyorsun?
-Ben okumuyorum, fakat bazıları mazlum dünyalıya rahmet okutuyor.
-Yani...?
-Nerede bir Müslüman var, oluk oluk kanı akıyor.
-Dünya ne yapıyor?
-Seyrediyor.
-Kim kimi öldürüyor?
-Kabil Habil'i öldürüyor. Eskiden hilal ile ehli salibin savaşı olurdu. Şimdi grup, cemaat, mezhep ve fırkalara ayrılmış Müslümanlar birbirini öldürüyor.
-Müslümanlık mı öncelikli yoksa mezhep, fırkalar mı?
-Mezhepler öncelikli, hatta tercih yap denirse büyük bir ekseriyet grubunu tercih eder.
-Bu işte bir anormallik yok mu? Müslümanlar niçin bir araya gelemiyor?
-Müslümanlık duyarlılığımız olmadı hiç. Hangi mazlumu tutarsan, desteklersen diğeri niçin beni anmıyorsun, onu anıyorsun, kendinden utanıyor musun diyor. Erbakan 10 Kasım törenlerine katılmaz, niçin katılmadı, törene katılır, efendim niçin katıldı derlerdi. Adam katılsa da suçlu idi, katılmasa da. Anlayacağın nerede bir akan kan varsa onun acısına ortak olmak gerek. Zulmün milliyeti olmaz. Dünyada insanlar Arap, Türk, Kürt olduğu için öldürülmüyor. Müslüman olduğu için öldürülüyor.
-Ayrım var mı gerçekten?
-Ayrım falan yok. Sadece dünya basınının gündeme getirdiğiyle dertleniyoruz.
-Dertlenmek derken...?
-Sanal alemde gündeme getiriyoruz, kınama yapıyoruz. Kınama yapmaktan neredeyse kına geldi. İslam Dünyası sahipsiz. Neredeyse atar damarı patladı. Osmanlı tarih sahnesinden çekildikten sonra o bölgelerin yüzü hiç gülmedi. Meydan taş kalpli dini dar, ehli kitaba kaldı.
-Hiç ümit yok mu?
-Ümitsizlik bize yaraşmaz. Olanları doğum sancısı olarak görmek lazım. Doğacak çocuk mazlumların hür ve gür sedası olacaktır inşaallah.
-Son sözün...?
-Allah Müslümanlara feraset versin, akıl, iz'an versin, birlik versin. Asabiyet, grupçuluk, mezhepçilik, cemaatçilik vb ayrışmayı tetikleyen ortamlardan uzak tutsun. Akıllarını kiraya vermekten kurtarsın. Allah hepimize samimiyet ve doğru bakış açısı versin.
30/06/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde