1 Haziran 2025 Pazar

Bardağa Dolu Tarafından Bakınca Ben

Felaket tellalıyım dense yeridir. Felaket bir enflasyon var, hayat pahalılığı belimizi büküyor, faiz oranları yüksek. Paramızın alım gücü yok. Adeta pul oldu, döviz kurları karşısında eridi gitti dedim durdum. Ekonominin gidişatından dolayı hep endişe taşıdım.

Dediğimle kaldım. Kendimi yedim bitirdim ama hiç faydası olmadı. Çünkü saydıklarımda olumlu yönde bir gelişme olmadı.

Ne olacak böyle? Yok mu bunun çözümü? Ben bu felaket tellallığını ne zaman bırakacağım derken imdadıma bugünkü yaptığım alışverişler çıktı.

Bir bardak çay içtim. Çay parasını vermek için çay ocağına yönelirken elimi cebime attım. Hiç bozuk para yoktu. Mecburen en büyük paramız 200 lirayı uzattım, bir çay alır mısın dedim.

Derken de utana sıkıla dedim bunu. Çünkü çaycının, "İçtiğin bir çay. Vereceğin 10 lira. Uzattığın paraya bak. Ben bunu nasıl bozacağım. Bozuk yok. Bana bozuk para ver" diyecek sandım. Korktuğum gibi olmadı. Parayı aldı. Yüzünü buruşturmadı. Önündeki kasayı açıp bana 190 lira uzattı.

Oradan pazara uğradım. Ayrı ayrı tezgahlardan domates, kayısı, soğan, elma aldım. Test için yine her birine 200 uzattım. Hiçbiri bozuk yok mu diye tepki göstermedi. Hepsi alışverişin üstünü verdi.

Kayısı aldığım pazarcı ile alışveriş üstünü hallettikten sonra iki yüz lira versem, ellilik verir misin dedim. "Bir tane ellilik var elimde. Sonra ne yapacaksın elliyi. 50 lira bayram harçlığı vermenin zamanı geçti. Torunlara en büyüğünden ver" dedi. Torunlara değil, başkası için dedim. "Olsun, elli devri geçti" dedi.

Sair günlerde dolmuşa biniyorum. Uzatıyorum bir kişi diye en büyük parayı. Dolmuşçu da tek kelime etmeden para üstünü veriyor.

Ekmek alıyorum. Ona da 200 uzatıyorum zaman zaman. O da parayı bozup veriyor. Marketleri zaten söylemeye gerek yok.

Halbuki bir zamanlar böyle miydi? En büyük paramız 100 lira iken parayı bozdurmak mesele idi.

Fi tarihinde böyle uzatmıştım Manisa’da bir bakkala en büyük parayı. İstediğimi bozuk para yok diye vermemişti. Para kalsın istediğimi ver, geçerken alırım demiştim. Olmaz demişti. İstediğimi ver, yan tarafta kalıyorum biliyorsun. Dönüşte vereyim dedim. Veresiye olmaz demişti. Sanki ondan veresiye isteyen vardı.

Bir zaman dolmuşa binmiştim de yanımdaki genç yüz lira uzatmıştı şoföre. Bozuk ver kardeşim. Sabah sabah bu parayı nasıl bozayım demişti. Genç de toplu taşıma işi yapıyorsun. Bozuk para bulundurmak ve parayı bozmak zorundasın demişti. Ardından şoförle genç arasında bir gerginlik yaşandığında şahit olmuştum.

Çoğu zaman da bu yüz lirayı bozdurmak için birkaç esnaf dolaşmak gerekirdi.

Şimdi öyle mi? En büyük parayı bayram harçlığı diye çocuklar beğenmiyor. Esnafın hiçbiri bozuk yok demiyor. İşin birden görülüyor ve oyalanmıyorsun.

Hülasa en büyük para da olsa şimdi hiçbir yerde para bozdurmak sorun olmuyor. İşe bu yönüyle bakınca ekonomiye dair söylediklerimden utandım. Meğer hep bardağın dolu tarafına bakmışım. Halbuki bir de bozuk para sorunu kalmaması yönüyle baksaymışım, ekonomiyi bu kadar dert edinmeyecek ve endişe duymayacakmışım.

Siz siz olun. Şayet ekonominin gidişatını benim gibi dert ediniyorsanız, boşa kürek çekmiş olursunuz. Lütfen bardağın boş tarafına değil, bir de dolu tarafından bakın derim size.

30 Mayıs 2025 Cuma

Safi Problem

İnsanoğlu bir muammadır. Çöz çözebilirsen. Havuz probleminden beterdir insanı çözmek. Belki de beş bilinmeyenli denklem gibidir. Uğraş didin onu tanımak için.

Gerçi normal şartlarda özünde her bir insan iyidir. İyilik bir sorun ortaya çıkıncaya kadar devam eder. Sorunlar ortaya çıktıkça insanların ne olduğunu anlamaya başlarsın. Yine de insanın iyisi var, kötüsü var, iyi olmak isteyip de iyi olamayanı var... 

Toplumda bir de psikolojik hastalar vardır ama bu tip hastalar, bakınca sağlam ve normal bir insan gibi bir davranış sergileyebiliyor ise de bazı hal, hareket, söz ve eylemlerinden, abuk sabuk konuşmasından, lafın nereye gittiğini bilmediğini görünce tedavi görmesi gerektiğini anlarsın ama gel de bunu ona anlat. Çünkü hasta olduğunu kabul etmez. Ben deli miyim der. Ardından dünyanın lafını sayar sana.

Bu tip birinin bir yeri ağrısa doktora götürür, tedavi ettirirsin.

Hastalığının ne olduğunu bilirse bir çözüm üretirsin.

Bu psikolojik hastalığına yıllardır edindiği kendinden ayrılmaz bir parça olan huyu da eklenince, olur çekilmez bir insan. Ne huzur bulur ne de huzur verir.

Konuştuğu lafın ne anlama geldiğini bilmeden ve akıl süzgecinden geçirmeden boş teneke gibi sabahtan akşama konuşur.

Konuşmasında mantık yoktur. Haliyle hastanın yanında, düğün evinde, cenaze vs. yerlerde nasıl davranacağını kestiremez. Çünkü akıl ve mantık olmayınca denge problemi de ortaya çıkar. Duyguları aklın önüne geçer.

Bulunduğu ortamda mutlaka bir iz bırakır. İz diyorsam safi problem. Söylediği ve taşıdığı sözlerden dolayı eşi dostu birbirine kırdırır. En azından soğuk rüzgarlar estirir. Pamuktan ibaret bağları koparır.

Her yaptığı sorun olmasına rağmen ben ne yapıyorum, konuştukça batıyorum, en iyisi susmak demek suretiyle kendini sorgulama da yok. Yoluna doludizgin devam eder. Eseriyle gurur duyuyor olmalı ki burnundan kıl aldırmadan sütten çıkmış ak kaşık gibi davranmayı da iyi becerir.

Ardından konuştuğu insanları görünce hiçbir şey olmamış gibi davranması, konuşmaktan kaçınması, asık suratıyla sessizliğe bürünmesi de bir başka yönü.

Nasıl bir huy nasıl bir haletiruhiye nasıl bir hastalık bilinmez. Amacı, niyeti nedir zaten bilinmez. İç dünyasını zaten bilemezsin. İçinde ne kavgalar veriyor, bunu da bilemezsin. Bilinen bir şey varsa konuştukça batıyor.

Tanıyorum sandığın ama zamanla iç yüzünü daha iyi tanıdığın bu profilin senin için tam bir hayal kırıklığı olduğunu öğrendiğin zaman iş işten geçmiş oluyor.

Bu tip profil düzelir mi? Düzelmesini temenni ederim ama çok zor. Çünkü huylu huyundan vazgeçmez. Ne diyelim, Allah yardımcısı olsun.

29 Mayıs 2025 Perşembe

Dedikoducu Bir Profil

İnsanların arasını açmada üstüne yoktur.

Konuşurken lafın nereye gideceğini, sonucun nasıl olacağını düşünemez.

Dost mu, düşman mı demez kime ne konuşacağını kestiremez. İçinde biriktirdiği ne varsa boşaltır.

Duyduğunu aktarmada bir beis görmez. Bir ayıbı örteyim demez. Kulağım iyi duymaz dese de sağır duymaz uydurur misali güzel bir senaryo yazar.

İkili oynamaya bayılır. Bakmayın üzüntülü bir profil çizdiğine. Yaşam kaynağı ne de olsa. Şu var ki ne yüzü güldü ne de başkasının yüzünü güldürdü. 

Yakınını üzdü, düşmanına maskara oldu. 

Söylediğim ya da söyleyeceğim kırgınlık ve küskünlüğe sebebiyet verecek demez. Söylediğinin gerçek olduğunu ispatlamak için gerekirse birilerinin ölüsünü öper.

Söylediğinin tepki çektiği kulağına gelince, böyle söylemekle yanlış yaptım, ona karşı mahcup oldum, özür dileyip gönül alayım demez, bunu kim söyledi diye onun peşine düşer.

Her dediğim, her aktardığım kırgınlığa sebebiyet veriyor, hatalarımla yüzleşmem lazım demez. Son surat yoluna devam eder. Çünkü meslek edinmiştir. Yarım yamalak duyduğunu aktarmazsa mesleğine ihanet etmiş olur. Ekmek teknesi ne de olsa.

Kendini temize çıkarmak istedikçe batıyor ama battığının farkında değil.

Seven ve sayanlarının yanında itibarı düştükçe, onları hayal kırıklığına uğrattıkça, ne yapıyorum, kendime geleyim diye bir derdi hiç olmadı.

Niye derdi olsun. Çünkü kendine göre aktardıkları doğru, söyledikleri de gerçek. Kendisi değil, başkası utansın. Gerekirse dünya varsın.

Bu profilde, cahil cesareti var mı? Var.

Sapla samanı karıştırma var mı? Var.

Algılama sorunu var mı? Var.

Olaylar arasında yanlış bağlantı kurma var mı? Var.

Yüzüne karşı melaike rolüne bürünüp ardından kuyunu kazma var mı? Var.

Seni görünce dur yemiş bülbüle dönme var mı? Var.

Sevip sayanlarının yanında az buçuk değeri varsa sıfırlamak için elinden geleni ardına koymadığına cümle alem şahit mi? Şahit.

Huzur kaçırma ve huzur bozmada kimse eline su dökebilir mi? Dökemez.

Konuştuklarının arasında ekmek kırıntısı kadar faydaya haiz bir cümlesi olur mu? Olmaz. Çünkü tencere kapak misali muhteşem ikili olarak birbirlerini bulmuşlar. Bakmayın Filistin İsrail gibi olduklarına.

Hasılı bu profili tanıyamamışım. Benim için bir hayal kırıklığı oldu. Ben de kendimi insan sarrafı sanırdım. Demek ki daha çok ekmek fırını yemem gerekirmiş.

Bu şekil huzur bozan ve huzur kaçıran, hayatı dedikodu olan bu tipler bana ırak, Allah’a yakın olsun.