28 Mayıs 2025 Çarşamba

Kiremit Aktarma Benim İşim

İlkokulda beşinci sınıfa geçtiğim yılın yazında, bir sıvacının yanında üç gün mü beş gün mü çalıştım. Sanırım ramazan ayı idi o yıllar.

Benim emsal bir arkadaşla sıva yapan ustaya durmadan kova içinde çamur taşımıştık.

Usta, normalde gençten birini yanında çalıştırması gerekirken onlara yevmiye vermektense bizim gibi küçükleri seçmişti. Çünkü büyükler bizim çalıştığımız paraya çalışmazdı. Haydi kuzum, koş kuzum diyen usta tatlı diliyle bizi çalıştırmıştı. Ustanın bize verdiği para bizim için bir anlam ifade etse de beş günün bitiminde her birimize verdiği para ile beş kilo şeker alınıyordu. Bunu da şuradan biliyorum. Evin şekere ihtiyacı varmış. Babam aldı geldi. Beş kilo şeker etti demişti.

Orta birin yaz döneminde dokuz gün boyunca bir inşaatta çalışmıştım. Sabahtan akşama ikinci kata kovayla harç taşımıştım. Harcı doldurduğumuz yerle inşaat alanı baya mesafeliydi. İkinci kata da merdivenden harç taşırdım. Kovanın ince telinin izi elimin içine geçerdi. Yukarıdan vuran ve yakan güneşi, vücudumdan şıpır şıpır akan teri, başımdan akan terin gözüme gelince gözümün nasıl yandığını söylememe gerek yok sanırım.

Bir ara sırtımda 50 kilo olan çimento torbası da çekmiştim. Merdivenden çıkarken ağırlığından güç bela yürürken korkuluğu olmayan derme çatma merdivenden yuvarlanma riski geçirdiğimi de hatırlarım.

Kova marifetiyle harç taşırken kovanın sapı elimi acıttığı için kovanın ince sapına sağdan soldan bulduğum kağıt türü şeyleri sararak biraz kalınlaştırırdım. Buna rağmen dokuz günün sonunda sol elim pes etti. Orta ya da yüzük parmağım anormal bir şekilde şişti. Şişi indirsin diye kuru üzüm, soğan türünden kim ne akıl verdi ise sürüp elimi sarmalamıştım. Patladıktan sonra epey bir irin akmıştı.

Hem lise hem de üniversite bitinceye kadar yaz dönemleri hep inşaatlarda çalıştım. Üniversitede iken yaz dönemini de beklemeden okul vakti zaman zaman inşaatta çalışmak zorunda kalmıştım.

İlk, orta, lise ve üniversitede inşaat tecrübem olmasına rağmen vasıfsız elemandım. Getir, götür, taşı, temizlik vs. işi yaptım ağırlıklı olarak.

Fakülte bitip uzun süre öğretmenlik yaptıktan sonra memlekete gelmek amacıyla müdürlük sınavına girerek bir müddet yöneticilik yaptım.
Yöneticilik yaparken de ufak tefek inşaat işleri beni buldu. Bir anımı da burada paylaşmak isterim.

İlk yöneticiliğim ilçede bir Anadolu lisesi idi. Ardından rotasyonla şehrin kenarında bir ilköğretimde görev yaptım. İl merkezinde olmasına rağmen okul sobalı idi. Uğraş ve didinmenin sonunda iki ayrı binada eğitim yapan okula kalorifer döşetmiştim.

İki binanın arasında bulunan kömürlüğe kalorifer kazanını koydurmuştum. Kömürlüğü kullanılır hale getirmek için kaç römork pislik çektirmiştim.

Okula başladığımda okulun hizmetlisi de yoktu. Okul aile birliği imkanlarıyla mahalleden bir kadını hizmetli çalıştırmıştım.

Kadın bir gün odama geldi. Kömürlüğün çatısı akıtıyor dedi. Kiremit var mı dedim. Var dedi. O zaman çatıya çık. Kırık kiremitlerin yerine yenisini koyuver dedim. "Ben yapamam. Çünkü bende yükseklik korkusu var. Çatıda başım döner" dedi. Merdiven var mı dedim. "Bulurum" dedi. O zaman merdiveni bul gel, biraz da yeni kiremit getir. Sonra bana haber ver dedim.

Az sonra hazır hocam dedi. Takım elbise ve kravatımla çatıya çıktım. Önce kırık kiremitleri aşağıya attım. Ardından aşağıdan uzatılan yeni kiremitleri döşeyip indim aşağıya.

Birkaç gün sonra iyi bir yağmur yağdı. Sonrasında da yağdı. Her defasında akıtıyor mu diye sordum. "Hiç akıntı yok hocam" cevabını aldım.

O kadar inşaatlarda çalışmama rağmen bu vesileyle ilk defa kiremit aktarmıştım. Gördüğünüz gibi becermişim. Birçok işi olduğu gibi bu işi de usta bulmadan, masrafsız halletmiştik.

Sizin de kiremit aktarma işiniz olursa, sağda solda usta aramayın. Bir telefon kadar yakınım. Üstelik test edilmiş, garantili iş benimkisi.

27 Mayıs 2025 Salı

İtinayla Bakıcı Bulunur

Ne yazayım ne yazayım derken başımdan geçen bir anekdot aklıma geldi.

Bir ilköğretimde çalışıyorum. Öğretmenlerin hepsi genç. Kimi evli kimi bekar.

Kadın öğretmenlerin çoğunun eşini de tanırız. Türkçe öğretmeninin eşini de bu vesileyle tanımış oldum.

Zaman zaman eşiyle birlikte odama gelir. Eşiyle birlikte yan yana oturur. Birbirlerinin omzuna başlarını koyarlardı. Genç evliler kumrular gibiydi.

Gariplik bununla sınırlı değildi. Kocanın şekli şemaili de farklıydı. Kaşlarını yaptırmış, gözlerine de sürme sürerdi. Garip bir duruşu, hal ve hareketleri vardı.

Bana dini konularda sorular sorardı. Bir defasında fıkha ilgim var. Fetevayı Hindiyye'yi okuyorum" demişti. (2010 yılında Hintli alimlerin 1920'li yıllarda yazdığı fıkıh kitabını okumak bana garip geldi. Ne edersin ki kafaya koymuş okumayı.)

Bir müddet sonra bir çocukları oldu.

Bir duydum ki boşanmaya kalkmışlar. Çocuğunuz var. İyi düşünün. Çabuk karar vermeyin dedim ise de öğretmen boşanmaya kararlıydı. "İşi yok. Evlendik evleneli paramı yiyor" derdi.

Biraz nasihat edeyim diye kocasıyla Alaeddin Tepesindeki çay ocağında oturduk.

Öğretmen kafaya koymuş olmalı ki boşanmak için mahkemeye verdi. Anlaşmalı olarak tek celsede boşandılar.

Gel zaman git zaman öğretmen bir sabah telefon açtı, okula gelemeyeceğim, çocuğuma bakacak kimse yok diye. Hoca hanım, bildiğim kadarıyla bakıcınız vardı dedim. "Bakıcım yine var. Yalnız eski eşim evin anahtarını vermedi. Ben yokken eve gelip çocuğumu kaçırmasından korkuyorum" dedi. Hocam, dersler boş geçmesin. Çocuğu da okula getir dedim.

Bir saat sonra çocuk arabasıyla birlikte öğretmen odama geldi. Hocam, çocuğu buraya bırak. Siz derse gidin dedim.

Hoca hanım derse gittikten sonra cami imamını aradım. Hocam, bize üç dört aylığına bakıcı lazım. Sabahtan ders bitinceye kadar bakacak. Ya bakıcı bul ya da sen bak dedim aramızdaki muhabbete dayanarak. İmam, hocam biz bakarız dedi.

Okula yakındı imamın evi. Hoca hanım her sabah çocuğunu imamın evine bıraktı. Emzirme vakti gelince imamın evine giderek çocuğunu emzirdi. Ders bitimi çocuğunu alıp evine gitti.

Okullar kapanıncaya kadar bu durum böyle devam etti.

İmama, hocam, bu iş parayla falan bakılmaz. Sağ olun, kaç ay işimizi gördünüz. Öğretmenim sizi gönüllesin. Düşündüğünüz bir rakam var mı dedim. İmam, "Hocam, biz çocuğa torun niyetine baktık. Torun niyetine sevdik. Para istemiyoruz. Bizim hayrımız olsun" dedi.

İmamı takdir ettim. Çünkü her adam yapmaz bunu.

Öğretmeni de takdir ettim. Bir gelip bir gelmezlik yapmadı. Derslerimiz de boş geçmedi.

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Hangi Tür Kardeşlik İstersiniz?

Kardeşler aynı evde doğup büyüyen, aynı evde iyi kötü günleri geçen, zaman zaman aralarında anlaşamazlarsa da evde birbirini kırıp geçirseler de dıştan bir tehlike geldiği zaman birbirlerini korurlar. İyi günde, kötü günde sıkıntı, darlık ve bollukta sırt sırta veren bu tür kardeşler için kardeşe derman yetmez, kardeşin olsun da varsın topraktan olsun, kardeş gibisi var mı deriz.

Bunun yanında kardeşin kardeşe yaptığını el yapmaz, olmaz olsun böyle kardeş, böyle kardeşim olacağına olmasaydı daha iyiydi dendiği de olur.

Kardeşliğin nasıl bir şey olduğu iyi mi, kötü mü, hayal kırıklığı mı olduğu da sıkıntı ve darlık anında ortaya çıkar. Mesela miras paylaşımında ya da bakıma muhtaç anne babaya bakma zamanı her şey ayan beyan ortaya çıkar.

Miras paylaşımında sen iyi yerleri aldın, bana kötü yerler düştü gibi durumlar ortaya çıkınca küslükler de baş gösterir.

Miras paylaşımında anne babanın bir kardeş lehine mal vermesi, paylaşımın erkekle kadına eşit taksimi ya da erkeğe iki, kadına bir pay verilmesi, kırgınlık ve küskünlüklere sebebiyet verebiliyor.

Aynı şekilde anne ya da babadan birinin bakımı da kardeşler arasında sorun olabiliyor. Sen baktın, ben bakmadım, anne babama şöyle davrandın, anne babaya erkek çocuğu bakar, hayır kızlar da bakacak. Olur mu öyle şey. Bizde anne babaya oğlan bakar. Sen az baktın, ben çok baktım. Bakardın bakmazdın gibi durumlar baş gösterebiliyor.

Hasılı küçüklükte ve evlenmeden önce tadına doyum olmaz kardeşlik miras ve bakıma muhtaç anne ya da babaya bakma zamanı çekilmez ve anlaşılmaz bir hal alıyor. Kardeşler arasına kara kediler giriyor.

Oturup konuşsalar, herkes içindekini dökse, herkes birbirine içten pazarlık yapmadan birbirine karşı net olsa, sorunların ve anlaşmazlıkların çözümünde iletişim yolunu açık tutsa, gel kardeşim şu meseleyi konuşalım dese, birbirinin yüzüne gülüp arkadan konuşmasa, birbirlerinin gıybetini yapmasa, laf taşımasa, mahcup olacağı sözleri söylemese, sorunların çözümünde kendine doğru yontmasa, birbirlerine karşı fedakar ve hasbi olsalar, kaçak güreşmeseler, olay ve problemleri sıcağı sıcağına çözme iradesi gösterseler, kardeşler arasında ortaya çıkan sorunlar çözüldüğü gibi kırgınlık ve dargınlığa da sebebiyet vermez.

Gerçek ve hasbi kardeşlikte, kardeşi aleyhinde başkasının yanında konuşmak tek kelimeyle ayıptır. Kardeşini başkasına satmaktır bu. Ki bunun hiç faydası da yoktur. Hazırında kardeşini bir başkasının yanında kötüleyerek aile içinde kalması ve aile içinde çözülmesi gereken bir sorunu büyütmektir. Dostunu düşmanını bilmemek; neyi, nerede konuştuğunu bilmemek demektir. Kısaca kardeşliği bitirmektir. Tüm bunlar ve daha fazlası insana ben kardeşimi ya da kardeşlerimi tanıyamamışım dedirtir. Kişiyi hayal kırıklığına uğratır. Kimsenin de insanı gele kardeşini hayal kırıklığına uğratmaya hakkı yoktur.

Sözümü fazla uzatmadan kardeşler ve aile arasındaki barış ve huzur ortamını bozan, birbirine açık ve net olmadan işi düşmanlığa kadar götürenler için şu anekdota burada yer vermede fayda görüyorum: Adama, düşmanı var mı demişler? Hayır, yok deyince, kardeşin de mi yok demiş.

O kadar da değil, kardeş kardeşe düşman olur mu demeyin. Hem öyle böyle değil, kardeşin kardeşe ettiğini düşman yapmaz. Bu düşmanlık ilanihaye devam eder. Tarih ise kardeş kavgalarıyla doludur.

Kırgınlık, dargınlık ve düşmanlığa varan kardeşliğin yanında birbirine kenetlenen, kardeşinin derdini dert bilen, iyi günde ve kötü günde hep yanında gören kardeşlikler de vardır. Böyle kardeşliğe ancak gıpta edilir ve şapka çıkarılır.

Pamuk ipliğine bağlı kardeşlikler ise çabuk kopar. Bu da kimsenin istediği bir kardeşlik türü değildir. Böyle kardeşlik istenmese de çevremizde ganimet gibidir böyle kardeşlik. Bu tür kardeşlikler ise anne babanın vefatının ardından biter gider. Kardeşler birbirine karşı yabancılaşır.

Allah herkese hasbi ve anlayışlı kardeşlikler versin.