30 Kasım 2015 Pazartesi

GSM operatörleri

Çarşıya çıktığınız zaman her köşe başında bir döner dükkanı, bir de GSM operatör bayii ya da servisini görebilirsiniz. 

Her iki sektör de müşterilerle dolup taşıyor. Döner dükkanları acıkan insanları doyurma işlevi görüyor. Bunu anladım. Peki GSM operatörleri ne iş yapıyor, nasıl kazanıyorlar? Merak etmemek elde değil. Hadi diyelim bir kısmı yeni telefon satıyor. Genelde bu operatörlere girenler hat değiştirmek için uğruyorlar. Bildiğim kadarıyla hat değiştirmeden dolayı ücret almıyorlar. Bu hatlar niçin bu kadar çok değiştiriliyor?

GSM operatörleri yeni müşteri kazanmak ya da diğer operatörlerden müşteri çekmek için cazip tekliflerle kampanya üzerine kampanya düzenliyorlar. Yeni müşteri kazanmayı anladım da sürekli hat değiştiren müşteri üzerine bu kadar niçin oynanıyor? Anladıysam harap olayım. Çünkü operatörler yeni kampanyalarını hep diğer operatörlerden müşteri kapma üzerine yapıyorlar. Kampanyadan eski ve mevcut müşterileri faydalanamıyor. Hat sahipleri operatörüyle taahhütleri biter bitmez diğer operatörde soluğu alıyor. Hiç biri mevcut müşterimizi tutayım derdinde değil. Müşteri o operatörden diğer operatörler arasında mekik dokuyor. Operatörler bundan ne kazanıyor yine anlamadım. Her biri yıl sonunda şu kadar hat sahibi bizi tercih etti açıklaması yapıyor. İşin garibi her biri kendini en fazla tercih edilen olarak ilan ediyor. Bu durum bana borsadaki işlem hacmi isimli fıkrayı akla getirdi:

Bir borsacı yanına yetiştirmek üzere yeni bir çırak alır. Borsanın inceliklerini anlatır çırağına.
-Bak evladım, borsayı iyi değerlendireceksin. Fırsatları lehine çevirmeyi bileceksin. Ayağına gelen fırsatı asla geri tepmeyeceksin. Çırağı da hocasını can kulağıyla dinler. Yürürken bir parkın girişine gelirler. Borsa ustası yerde bir köpek pisliği görür ve talebesine,
-İşte fırsat ayağına geldi. Şu köpek pisliğini yala*. Al bir milyarı benden.
-Ustam olur mu öyle şey, pislik yalanılır mı?
-Borsa fırsatları değerlendirme yeridir. İşte fırsat.
Çırak çaresiz köpek pisliğini yalar. Karşılığında ustasının uzattığı bir milyarı cebine koyar. Ağzı batsa da iş yapmadan kazandığı para hoşuna gider.

Yürürlerken parkın çıkışına gelirler. Yerde bir köpek pisliği daha. Çırak hemen ustasına seslenir.
-Ustam, aha bir köpek pisliği daha. Madem borsacı olacağız. Haydi yala, al bir milyarı bakalım...
Ustası da pisliği yalar. Çırak hemen az önce kendisinin verdiği bir milyarı ustasına geri verir. Az daha yürürler. Çırak şaşkınlıkla:

-Hocam, senin bir milyar sen de, benim bir milyar da bende. İşin garibi ağzımızdaki köpek pisliği de işin cabası. Biz ne anladık ve kazandık bu işten?
-Biz bu şekilde borsaya iki milyarlık işlem hacmi gerçekleştirdik diye cevap verir. Çırak bir şey anlamasa da anlamış görünür ve yollarına devam ederler.

Operatörlerin durumunu maalesef bu işlem hacmine benzetiyorum. Aynı müşteri ondan öbürüne dolaşıp duruyor. Peki operatörlerin kazandığı nedir? Amaçları nelerdir düşünmeye değer.
* Fıkrada pislik ve yalama kullanılmıştır. Fıkranın aslına sadık kalmak için günlük hayatın hiç bir safhasında kullanmadığım bu kelimeleri kullandım, mazur görün.
** Bu yazıyı yazdığımın ertesi günü bir GSM operatörünün müşteri çekmeye çalışan bayan elemanı hattınızı taşıyalım amca dedi. Kızım yeni değiştirdim. Olmaz dedimse de olsun parasını öder çıkarsınız demez mi? Bu kadarına da pes doğrusu. Canımı gücün kurtardım.
19/11/2015

Bu Çağın Ebu Zer el Gıfari’si Olabilmek **

İslam’ı kabul etmeden önce de tek tanrılı inanca sahip fakir bir kimsedir. Kabilesinin geçim kaynağı, bölgeden geçen kervanları soymak iken çobanlık yaparak sade ve düzgün hayatına devam etmiştir.

İlk Müslüman olanlardan ve şahadetini açıkça dile getirdiğinden dolayı Mekkelilerden dayak yiyen bir sahabi olmuştur.

Zahitliği ve aynı zamanda Hz Osman’a muhalif tutumu ile tanınmaktadır. Hz Osman’ın, vali atamalarında Emevi ailesini tercih etmesini ve Beytülmalden Emevi sülalesine yaptığı tasarruflarını eleştirdiği için önce Şam’a gönderilmiş. Orada da Muaviye’nin şaşaalı yaşantısını, savurganlığını eleştirmeye devam edince tekrar Medine’ye gönderilmiş. Eleştiri ve muhalefetini tekrar sürdürünce kızıyla birlikte El-Rebeze’ya sürülmüştür.

Sade bir hayat yaşayan halis bir mümin, dürüst bir adam ve hatalı davranışlara çekinmeden karşı çıkan biri olarak bilinmektedir. Rivayet edildiğine göre kaba,* tahsilsiz* bir bedevi olup yüksek bir makamda olmamıştır. Fakat ümmet için elinde ne varsa feda ederek hizmet etmiştir.

Rebeze’de yalnız yaşamış biridir. Suriye emîrinin, geçimini sağlaması için gönderdiği 300 dinarı “Emir, benden daha fazla bir ihtiyaç sahibi bulsun” diyerek geri iade etmiştir.

Ölümü, çölde açlıktan olduğu şeklinde rivayetler vardır. Yine rivayet edildiğine göre peygamberin onun hakkında ”Allah sana merhamet etsin ya Ebâ Zer! O yalnız yaşayacak, yalnız ölecek ve yalnız diriltilecektir” dediği rivayet edilir.

Makam mevki peşinde koşmamış, gördüğü yanlış tasarrufları eleştirmekten vazgeçmemiş, yalnız yaşamış, yalnız ölmüş, İslam’ı özünden yaşamış zahit bir Müslüman. İhtiyacı olduğu halde gönderilen yardımı geri çevirecek kadar da onurlu biri. Allah kendisinden razı olsun. Mekânı Cennet olsun.

Günümüzde, haksızlıklara karşı çıkacak, makam ve mevkide gözü olmayacak ve İslam’ı da samimiyetle yaşayacak Ebu Zer’lere ne çok ihtiyaç var…

*Böyle kaba ve tahsilsiz birine can kurban.

 ** 05/10/2018 tarihinde kahtasoz.com sitesinde yayımlanmıştır.

Fıtratı tozlanmış insanoğlu


Dünyada kim olduğu, ne olduğu tam anlaşılamamış bir canlı türü var: İnsanoğlu. Tam tanıdım dediğin insanın bir hareketi seni sil baştan, başa döndürür. Bakmayın siz bazı insanların " Ben insan sarrafıyım" dediklerine. Böylelerinin çoğu zaman "Tanıyamamışım, yanılmışım" dediklerini duyarsınız.

İnsanoğlunun karşılaştığı ve çözemediği en büyük problem yine kendisidir. Problemin büyüğü de insanın kendini bilmemesi ve tanımamasıdır. Peygamberimiz, "Kim kendini tanırsa Rabb'ini tanımış olur" buyurmuştur. Bu hadisten de anlaşıldığına göre insan bilinmezler yumağı. Zaten kendisini tanıyamadığı için Rabb'ini tanımada da sorunlar yaşamaktadır. Başkasını tanımlamaktan kendini tanımlamaya fırsat bulamamıştır insanoğlu. Hep kendini olduğundan farklı göstererek gizlemeye çalışmaktadır. İki lafımızın biri de "Ben dobra bir insanım, göründüğüm gibiyim" açıklaması yaparız. 

Hep günü ve vaziyeti idare etmeye çalışıyoruz. Bir insana kendini anlat dediğimiz zaman sanırsın ki bulunmaz Hint kumaşı, dünyanın en mükemmel insanı, barışsever, hayırsever, fedakar...vb. Mübarek sanki iyilik meleği. Bu kadar iyilik meleklerinin yaşadığı dünyada maalesef kan, gözyaşı, açlık, susuzluk, haksızlık, adaletsizlik diz boyu.

Kendimizi olduğundan farklı göstermede, gizlemede, pireyi deve, deveyi pire yapmada üstümüze yoktur.

Gencin biri bir kızı istemek için kızın babasını ziyaret eder. Kız babası," Kızım da seni istiyor. Bana kendini biraz anlat, bakalım" der. Damat adayı, " Şöyle zenginim, böyle mal varlığım var, içkim yok, kumarım yok, şöyle iyiyim, böyle iyiyim" şeklinde kendini anlatır. Baba; " Damat, maşallah her şeyinle mükemmelsin. Senin hiç mi kötü yönün yok" diye sorar. Damat, " Muhterem babacığım! Benim tek bir kötü yönüm var: Yalan söylemek" diye cevap verir. Böylece damadın foyası ortaya çıkmış olur.


Ya ortaya çıkmayanlar. Maalesef bütün sorunumuz net olmamaktır. Çok mu zor şey istiyorum. Haklısınız zor gerçekten. Hangi birimiz netiz ki.


* Başlık Fıtratı Bozulmuş İnsanoğlu olsa daha iyi olurdu. Fakat fıtrat bozulmazmış, insanoğlunun fıtratının üstü örtülürmüş. 16/11/2015