Bu ülke giyim kuşam ve dış görünüşten çok çekti. Ben buna kaporta diyorum.
Toplum olarak kaportaya verdiğimiz önemi ve yaptığımız mücadeleyi bir türlü geride bırakmadık. Kaporta birinci önceliğimiz olunca doğru dürüst başka meselelere eğilemedik. Varsa yoksa kaporta.
Ülkenin geçmişi ve zaman zaman nükseden kaporta yüzünden bu toplum az gerilim yaşamadı. Az bedel ödenmedi. Mağduriyetler yaşandı.
Görünen o ki yeter bu kaporta ile uğraştığımız, sonu gelmeyen didişmelerimize son diyemiyoruz.
Bir an için ortalık duruldu. Toplumsal konsensüs sağlandı. Artık herkes birbirinin yaşam ve giyim tarzına saygı göstermek zorunda olduğunu öğrendi dediğimiz an, yine bir kaporta meselesi gündeme düşüyor.
Şu var ki iki zıt kutup birbirine galebe çalmaya çalışıyor. Bu çapda dahi bunun emarelerini bariz bir şekilde görebiliyoruz. Yeter ki savunduğumuz fikir ve zihniyet muktedir olsun. Kim tutar bizi. İçimizde biriktirdiklerimizi hemen boşaltıveriyoruz. Yani bilinçaltımız ortaya çıkıveriyor.
Ne demek istediğimi biraz daha açayım. Bu ülkenin yakın geçmişinde, dini gerekçelerle başını örtenlere hayat zindan edildi. Okullara alınmadı. Bunlara çağ dışı zihniyet, örümcek kafalı dendi. Başörtüsü laikliğe aykırı görüldü. Kamusal alan kapalılara zindan edildi. Adeta başörtüsü avına çıkıldı. Devletin askeri de yargısı da bu mücadeleye alet edildi.
Devran döndü. Başörtüsü devletin her kademesinde serbest oldu. Daha önce vebalı kabul edilen giyim kuşam adeta tercih sebebi oldu. Başörtülü-başörtüsüz birbiriyle tartışmadan ve gerilim yaşamadan yan yana yürümeye tanık olduk.
Sevindirici bir durumdu bu. Artık toplum olarak birbirimizin giyim kuşamına saygı göstermeyi öğrenmiştik. Toplumsal barış gelmişti. Teşbihte hata olmasın, kurtla kuzu bir aradaydı.
Gel gör ki durum böyle değilmiş. Görünen o ki birileri, geçmişte yaşatılan travmayı unutamamış, içine atmış. Bireysel de olsa içinde tuttuğu diline geliveriyor. Hekimin, çıplak diye hastasını muayene etmekten imtina etmesi de buna örnektir. Bireysel diyorum. Çünkü tüm doktorlar böyle değil. Yalnız bireysel olmayan bir durum var. Doktorun çıplak ve teşhirci diyerek muayene etmediği hasta olayını savunan savunana. Sosyal medyaya bakıldığı zaman doktorun bu tavrına destek veren yüz binler var. Bu da doktorun yalnız olmadığını gösterir. Öyle zannediyorum, doktora destek verenlerin kahir ekseriyeti; dindar, mütedeyyin, muhafazakar ve İslamcı kesim. Öyle zannediyorum, geçmiş başörtüsü mücadelesinde çocuğu, eşi veya bir yakını mağdur edilmiş ya da başörtüsünü savunan kişiler olmalı. Bunlar da travmayı atlatamayan belli ki.
Dün başörtüsüyle mücadele için kız çocuklarına hayatı zindan edenler ile bugün çıplak diye yine kız çocuklarını muayeneden kaçınma durumu iki farklı zihniyeti temsil eder. Bu iki zihniyet de birbirine zıt zihniyet olsalar da aynı kapıya çıkar. Çünkü kapalılığı savunan da açıklığı savunan da kaportacıdır. Dış görünüşüne göre kızları değerlendiriyor. Bakmayın, zaman zaman çok masum ve hoşgörülü olduklarına. Gücü eline geçiren, zihniyetini ortaya koyup dayatmaya yelteniyor. O yüzden bu iki zıt kutup birbirinden besleniyor. Biri olmadan, diğeri olmaz. Çünkü yaşayamaz. Haliyle bu dram, bitmeyen hikaye olarak bizden bir parça olarak devam eder gider.
Bu bitmeyen hikayede kadınlar hep nesne iken hikayenin kahramanları nedense hep erkekler. Açık veya kapalı haliyle kadın mağdur oluyorken erkekler rol alıyor veya rol çalıyor.
Burada şunu da söylemek isterim. Kapalılığı savunan zihniyet de açıklığı savunan zihniyet de yanlış yolda. Ne zaman ki giyim ve kuşamı kişilerin bireysel tercihi kabul edip içimize sinmese de hoşgörülü yaklaşıp saygı göstermeyi hayat felsefesi kabul etmedikçe bu iki zihniyetten bu ülkeye hayır yoktur.
Açıklık veya kapalılık kadının tercihidir. İsteyen istediği şekilde giyinmelidir. Erkekler bu işten elini ve eteğini çekmelidir. Giyim kuşam konusunda bana laf düşmese de açıklık veya kapalılık konusunda neyi savunduğum merak edilirse, normal ve makul kapalılık ve açıklığı uygun görürüm. Yüzü ve gözü görünmeyen kapalılığı da anadan üryan giyim kuşamı da tasvip etmiyorum. Yine de garibimize gitse de kadınların tercihine saygı göstermek bizim olmazsa olmazımız olmalı. Kadınlar da ne şekilde giyinirse giyinsin ama kendine yakışanı giyinsin. Unutmayalım ki insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır. Nice açıklar vardır, kapalıdan daha kapalı. Nice kapalılar var ki açıktan daha açık.
Biz ne zaman ki giyim, kuşam ve kaportayı bırakıp insanların fikirlerine bakarsak ülke olarak mesafe alırız. Yoksa her zaman ki gibi yaya kalmaya devam ederiz.
Lütfen, açığı da kapalısı da açığı savunan da kapalılığı savunan da bu zihniyetini kendine saklasın. Birbirimize hayatı zindan etmesin. Birbirinin hayat tarzına müdahale etmedikçe herkes istediği giyim kuşamıyla toplum içinde arzı endam etsin. Eğer bir giyim ve kuşamı tasvip etmemişsek bunun yolu o kişiyle iletişime geçip onunla güzel bir üslupla konuşmaktır. İnanın, suçlamadan konuşma yolunu seçmek bize mesafe aldırır, belki kazanabiliriz de ama şöyle olacaksın, böyle olacaksın dayatması, hazırında o kişiyi bizden uzaklaştırır. Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olmalı. Maalesef taraflarda üzüm yeme düşüncesinin olduğunu düşünmüyorum.
Son göz, doktoru tefe koymayalım. Doktoru göklere de çıkarmayalım. Lütfen taraflar savundukları zihniyetlerini gözden geçirsinler. Zihniyetlerini sorgulasınlar. Birbirimize hayatı zindan etmeyelim. Şayet zihniyetlerimizi sorgularsak, birbirimizi anlamaya çalışırsak, pekala, birlikte hoşgörü içinde yaşanabilir bir ülke bırakabiliriz bizden sonraki neslimize.