27 Haziran 2018 Çarşamba

Seçimin Kazançlı Çıkanı

Baştan söyleyeyim, 24 Haziran seçimlerinin en kazançlı çıkanı ana muhalefetin genel başkanıdır. Neden mi?

Kaç kongredir parti kongresinde delegelerin gönlünde taht kuran genel başkan bir istikrar abidesi. Bu seçimde de ana muhalefetin görevini kimseye bırakmadı. Tarih onu, tüm seçimlerde ikinci parti çıkmasına rağmen partisinin başında tartışmasız genel başkan ve ana muhalefetin lideri olarak anacak. Kendisine her kongrede aday olan en büyük rakibini cumhurbaşkanı adayı göstererek onu Meclis dışında bıraktı. Yine kendisi cumhurbaşkanı adayı olmayarak Bahçeli ile birlikte Mecliste grubu olan diğer parti liderlerini Meclis dışına itti. 

Sayın genel başkanın her alanda kazanması sanırım mütevazılığından olsa gerek. Cumhurbaşkanlığına aday olmadı. Bunun yerine küçük olsun benim olsun dercesine parti genel başkanı ve milletvekili olmayı tercih etti. 

Seçimden sonra partisinin üç puan kaybını görmezden gelerek "Seçimin en büyük kaybedeni AK Parti. Çünkü yedi puan birden kaybetti" tespitiyle siyasette iyice piştiğini gösterdi. Basın toplantısında bu durumu açıklarken bir tane gazetecinin çıkıp da "Efendim, madem seçimin en büyük kaybedeni AK Parti. O halde seçim sonuçları açıklandıktan sonra iki gün piyasaya niçin çıkmadın" diye bir soru sormadı. Şayet sorsalardı mutlaka verecek cevabı vardı. Aynı zamanda prensip sahibi. Kendisine Sayın Erdoğan'ı tebrik edecek misiniz" sorusuna doğal olarak kutlamayacağını söyledi. Çünkü rakibi kazanmış olsa da puan kaybetti. Kaybeden biri kutlanır mıydı? O da öyle yaptı. 

Sevecenliği ve bönkörlüğüyle Erdoğan'ı rakip gören her partiyi memnun etti. Seçime girsin diye İyi Parti'ye 15 vekil gönderdi. Partisinin üç puan kaybetmesine tüh demedi. Hatta sevindi bile. Çünkü ona göre partisi 3-4 puan daha alsa çıkaracağı 8-10 vekil önemli değildi. HDP'nin barajı almasıydı esas olan. Bunda da başarılı oldu. Saadet Partili üç kişiyi vekil olması için partisinden aday gösterirken Millet İttifakı sayesinde Saadet'in oylarıyla 15 vekil çıkardı. 3 verdi, 15 aldı. Üstelik kaç dönemdir vekil çıkaramadığı illerden Saadet sayesinde vekil çıkarmış oldu. Buna başarı denmez mi?

Kendisi aynı zamanda vefalıdır. Hastalık ile mücadele eden eski genel başkanını Antalya'dan vekil seçtirdi yeniden. Bu vefası aynı zamanda bir hesap ürünüydü. Böylece Meclisin açılışını ve yemin törenini kendi partisinden Baykal yapacak. Eğer sağlığı el verirse. Yaşı ve sağlık problemine rağmen Baykal'ı aday göstermesi ileriye dönük bir projesidir aynı zamanda. Baykal'a yaptığı jesti ileride hasta olduğu zaman yerine geçecek genel başkan mutlaka değerlendirecektir. O da kendisini aday gösterecektir. 

Gördüğünüz gibi Sayın Kılıçdaroğlu'nın kazançları say say bitmez. Zaten haziran ayında iyilerin kazanacağını söylemişti bir konuşmasında. Bu başarısında kendisinin iyi bir hesap uzmanı olmasının payı büyük mutlaka.

Seçimin Kazanan ve Kaybedenleri


Seçimin kazanan ve kaybedenlerine nereden baktığınız önemli. Bardağın dolu tarafından bakarsan başarılı, boş tarafından bakarsan başarısızsın. Ben ikisine birlikte bakacağım. Böylece seçim sonuçlarını değerlendirmek için MKYK ve MYK'sını toplayan ve tek başına mesajı aldık diyen siyasi partilere de katkım olmuş olur.

Aslında seçime giren siyasi partiler partilerinin genel merkezlerinde durum değerlendirmesi yapacağına sokağa çıkıp vatandaşa biz başarılı mıydık diye sorsalar daha doğru ve objektif bir değerlendirme almış olurlar. Özellikle parti meclisini toplayarak durum tespiti yapmaya kalkanların veya il teşkilatlarından rapor isteyenlerin derdi sadece başarısızlıklarına kılıf aramaktan ibaret olur. Seninle beraber başarısız olmuş bu insanlar doğru tespit yapmaz. Çünkü bizde özeleştiri kültürü yoktur. Hatalarıyla yüzleşmez, üzerini örterler.

Şimdi gelelim seçime giren partilere... En fazla oy alması sebebiyle AK Parti başarılıdır. 550 milletvekilinin olduğu Mecliste 317 sandalyeyle tek başına kabineyi kurabilecek bir çoğunluğa sahip iken bu seçim sonuçlarına göre 600 vekilli Mecliste 295 sandalyeye inmesi yönüyle başarısızdır. Çünkü eski sisteme göre hükümeti bile kuramıyor bu sayıyla. Cumhurbaşkanı adayı olan genel başkana yüzde 53’e yakın bir oy vermesi “Sayın Cumhurbaşkanım! Sana güvenim tam ama partine bir şerh koyuyorum. Lütfen aday belirlemede beni dikkate al, karşılığı olmayan ve yıpranmış insanları listelerin başına koyarak vekil seçtirme yoluna gitme. Bu sana 07 Haziran sonrası ikinci uyarımdır” demek istedi.

Geçmişiyle yüzleşmeden ve partisinin enkazını reddetmediği müddetçe bu ülkede iktidar olma ihtimali olmayan yüzde 25 bandına sıkışmış Türkiye’nin müzmin ana muhalefeti, cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce’nin yüzde otuz oranını yakalaması bakımından başarılıdır. İktidarın onca yıpranmışlığına rağmen oy oranını yükselteceği yerde yüzde 22’lere geriletmesi yönünden başarısızdır. AK Parti ve MHP dışında tüm partileri memnun etmeye çalışan bu parti kendi partisini memnun etmemişe benziyor. Durum bu iken partinin Genel Başkanı, seçimden iki gün sonra 3 saatlik bir toplantının ardından piyasaya çıkıp “Seçimin en büyük kaybedeni AK Parti” tespiti yaparak başarısızlığa nasıl kılıf bulunabileceğini göstermesi bakımından bir ilke imza attı. Partisi başarılı olamasa da kendisi başarılıdır Sayın Kılıçdaroğlu’nun. Çünkü en büyük siyasi rakibini cumhurbaşkanı adayı göstererek onu Meclis dışında bıraktı ve kendisi Mecliste kaldı.

Seçimin esas kazananı MHP olmuştur. Anket firmalarını ters köşe yapmıştır. Partisinden yeni bir parti kurulmasına rağmen yüzde 11’ler civarında bir oy almıştır. Bahçeli Mecliste kalan ikinci genel başkan olmakla birlikte hükümetin de ortağı olmayı garantilemiştir.

İyi Parti, estirdiği rüzgar kadar olmadığı ortaya çıktı. Partisi yüzde 10 barajını aşmasıyla birlikte cumhurbaşkanlığında aynı desteği alamayan Akşener başarılı olamamıştır.

Ne yaptığını partinin kendisinden ve bağlı az sayıdaki sempatizanlarının dışında kimsenin anlamadığı Saadet Partisinin bir kesim tarafından şişirildiği aldığı oyla ortaya çıkmış ve başarısızlıktan da öte bir hezimet yaşamıştır. Aynı zamanda aldığı oyla ittifakın büyük ortağının uzun yıllar vekil çıkaramadığı birçok ilde vekil çıkarmasına katkıda bulunmuştur. Yani başkasının dümen suyuna girdiği ortaya çıkmıştır.

Terörle ısrarla bağını koparmayan HDP, “Barajı aşamıyor, bıçak sırtında…” şeklinde yapılan propagandalar sayesinde iki-üç dönemdir bilinçli olarak Meclise taşınıyor ve başarılı oluyor. “HDP barajı aşmadığı takdirde vekiller AK Parti’ye yarayacak. O zaman oyumu HDP’ye vereyim” diyenler başarılı olmuştur.


26 Haziran 2018 Salı

Evli Evine, Köylü Köyüne Artık! *


Aylardır oturup kalktık, yemedik içmedik, seçim konuştuk. Ne olur dedik birbirimize. Zaman zaman gerdik gerildik, kırıp döktük birbirimizi. İçimiz dışımız seçim oldu dense yeridir. Nihayet bu pazar içimizi sandığa döktük. Kazananlar-kaybedenler, sevinenler-üzülenler belli oldu. Bundan sonra bir müddet “Nasıl kazandık, niçin kaybettik” şeklinde seçim sonuçları değerlendirilir. Bu durum seyrettiğimiz bir maçın ardından değerlendirmede bulunmamıza çok benziyor.

Umarım seçim analizleri uzun sürmez. Değerlendirmeler bir an evvel biter ve herkes işine kendini verir. Çünkü her seçim işimize yoğunlaşmamızın önüne geçiyor. Çabuk bitirmeliyiz. Zira sekiz ay sonra bir başka sandık daha konacak önümüze. Sekiz ayı uzun bir süre olarak görmeyelim. Çünkü bizim ülkemizde seçimin sathı mailine aylar öncesinden girilir.

Demokrasiyle yönetiliyor ve demokrasiyi benimsemişseniz seçimler olacak elbette. Fakat her seçimi biz hayat-memat meselesi olarak görüyor ve kendimizi her seçime ölümüne kaptırıyoruz.

Mart ayında yapacağımız seçimle birlikte 2002'den beri bu ülkede 17 yılda 13 seçim yapmış olacağız. Bu, ortalama yılda bir seçim demektir. Bu kadar seçim normal mi? Değil elbet! Ama her gün seçim konuşan ve bundan zevk alan bir toplum için yılda bir seçim uzun bir süre. Bize göre her gün seçim olsa daha iyi olacak.

Sürekli seçimle oturup kalkmak, birini bitirir bitirmez diğerine yoğunlaşmak ve konuşmak bu ülkenin biriken sorunlarının ötelenmesi, ülkeyi yöneteceklerin radikal kararlar alamaması demektir.  Piyasalar önünü göremez. Çünkü herkes önünü görmek ister. Bu da yatırımlar yapılamaz demektir. Siz ortalama yılda bir seçim yaparsanız bu ülke nasıl önünü görecek? Maalesef görmesi mümkün değil.

Bunu için ne yapmak gerek? Her şeyden önce seçim sathı mailine erken girmemeliyiz. Çünkü erken girmeye gerek yok. Zira günümüz teknolojisinde ve iletişiminde seçmene ulaşmak o kadar zor değil. Ölümüne asıldığımız seçimlere harcadığımız efor ve bunun yanında seçim çalışmasında dökeceğimiz para bu ülkenin kayıp katma değeridir. Biz seçimlerde gösterdiğimiz çalışma temposunu; meydanlara ve ekranlara döktüğümüz parayı bu ülkenin gelişmesi için harcasak bu ülkeyi kimse tutamaz. Maalesef milyarlarımız miting yapmaya, televizyonlara reklam vermeye, il il gezmek suretiyle ulaşıma ve arazide olanların yemesine ve içmesine gidiyor.

Sıcağı sıcağına yaptığımız bu seçimin ardından çıkan sonuçları partilerimiz bir taraftan değerlendirirken diğer taraftan da “Evli evine, köylü köyüne” deyip herkes işini ve aşına dönmeli. 2019 Şubat ayına kadar da seçimi ağzımıza almayalım. O zamana kadar işimize yoğunlaşalım.

Siyasi partilerimizden beklediğim, toplumu germeden çalışmalarına başlamalarıdır. Çünkü bu toplumun huzur ve refahı partilerin başarı ve başarısızlığından daha önemlidir.

* 27/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

25 Haziran 2018 Pazartesi

Seçmen Devam Dedi ***

Aylardır kim kazanır, kim kaybeder diye tartıştığımız erken genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri pazar akşamı cevabını buldu. 16 yılın ardından bu iş bu defa tamam diyen muhalefetin sevinci, iştahı ve hevesi kursaklarında kaldı. Birkaç tane muhalefet partisinin bir araya gelerek oluşturdukları sinerji, Mecliste çoğunluğu yakalamak ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini önce ikinci tura taşımak, ardından kazanmak vardı. Vatandaş, muhalefetin oyununa gelmedi, bu pazar hakemliğini yaptı ve bu işi ilk turda çözdü. Bir günün bile çok önemli olduğu siyasette ülkeye iki hafta kazandırmış oldu. "Tamam" korosuna inat "devam" dedi.

Cumhur İttifakı Erdoğan’ı yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı yaptı. Delegesinden bir türlü geçer not alamayan İnce, “Siz beni parti genel başkanlığına layık görmediniz ama bakın halk size rağmen bana partinin de ötesinde bir oy verdi” dedi delegelerine. İyi Parti’nin seçime katılmasıyla MHP artık bitmiştir diyenlere seçmen, “Siz öyle sanın, öyle el ovuşturmayın, bırakın bitmesini ben bu partiyi Mecliste kilit parti yaptım” demiştir. MHP, tüm anketçileri ters köşeye yatırmıştır. Cumhurbaşkanlığında aday göstermeyerek Erdoğan’a destek veren MHP’ye AK Parti seçmeni, kendi partisi yerine MHP’ye de oy vererek iyi bir jest yapmıştır.

Her seçimde AK Parti’ye yüzde 46-50 bandında bir oy veren seçmen, AK Parti’yi 07 Haziran 2015 seçimlerinde aldığı oyu verdi yine. “Benim nazarımda Erdoğan’ın yeri ayrı, başımın üstünde yeri vardır. Sana 01 Kasımda verdiğim krediyi geri alıyorum” demiştir. Milletvekili sayısı 600’e çıkmasına rağmen partisinin vekil sayısını ve oy oranını düşürmüştür. (03 Mayıs günü gazetemizde yayımlanan “24 Haziran Seçimleri, 7 Haziran Seçim Sonuçları Gibi Olursa…” başlıklı yazımda bahsettiğim endişelerim maalesef aynen vuku bulmuştur. Partinin bu oy düşüklüğünün sebeplerini iyi bir irdelemesi gerekiyor.) Yine AK Parti seçmeni, “Ben sana kırgın, kızgın olsam da sen bu ülkeye lazımsın. Ama sana Mecliste tek başına yetki vermiyorum. Seçim öncesi ittifakını aynen devam ettir; MHP ile ne yap, ne et, uzlaş” demiştir.

Yüzde 25 kemikleşmiş bir oya sahip olan bu ülkenin müzmin muhalifi CHP, Erdoğan ve AK Parti’yi iktidardan etmek için partisinin dışında herkesi memnun etmeye çalışıyor. Kah İyi Partiye vekil gönderiyor, kah listelerinde Saadetli adaylara yer veriyor, kah HDP’yi Meclise taşımaya çalışıyor, kah İyi Partinin Meclise girmesini istiyor. Tek derdi, “Ben birkaç puan daha alınca çıkaracağım vekil benim işimi görmüyor. İyi Parti’yi, Saadet’i, HDP’yi Meclise taşırsam ezeli rakibim daha az vekil çıkaracak, Meclis çoğunluğunu kaybedecek” hesabı yapıyor. Hani haset mi haset birine, “Öyle bir şey iste ki Allah sana onu verecek, fakat varlığından hiç haz almadığın ve onmasını istemediğin falan arkadaşına iki katını verecek” demişler de adam, düşünmüş düşünmüş. Sonunda “Ya Rabbi! Benim bir gözümü kör et” demiş ya…durumu aynen böyle.

Bu seçim öncesi “Bilge Adam” olarak siyaset sahnesinde rol kapmaya çalışan, partisine kilit parti olacak gözüyle bakılan Saadet partisi rüzgarının, yağmuru olmayan hava gürlemesine benzediğini, bu tempo ve siyasetiyle ülke siyasetinde bir ağırlığının olmayacağını seçmen açıkça söylemiştir. Belki de seçmen, “Kardeş, yanlış yerdesin, maalesef kullanıldın” mesajı vermiştir.

Kurulma aşamasında arkasına rüzgarı alan İyi Parti’yi seçmen, beklentilerin altında bir oy vererek Meclise göndermiş, bir şans vermiştir.

PKK ile arasına mesafe koyamayan HDP’yi her defasında Meclise gönderen çoğunluğu Kürt seçmen, “Yolunu, yordamını, zihniyetini beğenmiyorum ama ne de olsa bizim çocuğumuzsun, hem de yaramaz çocuğu. Seni bir başkası eleştirince sana sahip çıkıyorum…” demiştir yeniden. Aslında seçmen, hep böyle yaparak HDP’nin iyi bir öz eleştiri yapmasını ve  hatalarıyla yüzleşmesinin önüne geçmektedir.

Sonuçların açıklanmaya başladığı pazar akşamı genel hatlarıyla 24 Haziran seçimlerini acizane bu şekilde okudum. Her parti, seçim sonuçlarını mutlaka değerlendirecektir. Umarım herkes payına düşen değerlendirmeyi objektif bir şekilde yapar. Kaybeden partilerin her türlü değerlendirmesini ve analizini değerli bulurum. Saygı duymadığım tek şey “Seçimde şaibe var, hile var…” diyerek seçmene ve sandıkta görev yapan kimselerin emeğini hiçe sayan ve seçmenini kazananlara karşı düşman etmeyi marifet sayan ve toplumu geren zihniyettir. Bu zihniyet bu kafayla giderse bu topraklarda her defasında nice seçimleri kaybetmeye namzettir, tüm muhalefeti çatısı altında toplasa da…

Seçimin tüm sonuçlarıyla hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

*** 26/06/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

24 Haziran 2018 Pazar

Kaybettikleri Her Seçimde Şaibe Var *

Bugün 24 Haziran 2018. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri yapılmakta. Hava almak için bahçeye indiğimde geçen seçimlerde sandığımda görevli olan bir partinin üyesini gördüm. Selam verdim, hatırladınız mı beni, geçen seçimde birlikte görev yapmıştık dedim. Bildim dedi. Görev var mı bu seçimde dedim. Evet dedi. Kolay gelsin dedim ayrıldım.

Geçen seçim birlikte görev yaptığımızı hayal-meyal hatırlayan yaşlı teyze ile ikinci defa tekrar karşılaştık. Yanıma yaklaştı. Ağzının içinden bir şeyler geveledi. Anlamadım. Tekrar sordum. Yine geveledi. Anladığım kadarıyla bana "Geçen seçimde bizim mühürlediğimiz oy pusulasını götürüp yerine mühürsüz oy pusulası getirmiştin, ne yaptım onları..." dedi. Ne pusulasından bahsediyorsun dedim. Söylediğini tekrarladı yeniden. Şaşırdım. Hanımefendi! Mühürlü oy pusulası dışarıya çıkarılır da yerine mühürsüzü getirilir mi? Bunun bolluğu nerede dedim. Hafızamı yokladım. Biraz da zorladım. Sonunda geçen seçimde yaptığım tasarrufu hatırladım ve kendisine, "Hanımefendi, geçen seçimde seçim kurulunun verdiği zarfları birlikte saymış ve bir eksik olduğunu tespit etmiştik. Seçim kurulundan görevliler geldi, "Eksik oy pusulası veya zarfa ihtiyacınız var mı" dedi. Bir zarfımız eksik dedim, bana bir zarf verdiler. İlçe seçim kurulu yetkililerini görünce elime bir tane oy pusulası alıp matbaadan kaynaklanan basım hatasını gösterdim. "Bakın pusulaların bir kısmında bu şekil çizikler var. Sorun olur mu" dedim. Yok dediler. Götürdüğüm oy pusulasını ve ilave olan tek zarfla geri döndüm. Zarfı ve oy pusulasını diğerlerinin üstüne koydum. Bu yaptığım hepinizin gözü önünde oldu. Bunun neresine takıldınız, dedim. "Ne bileyim, geçen seçimden beri kafama takılıyordu, ondan sordum dedi. İyi de sandık başında o zaman niye bir şey söylemediniz dedim. "O zaman sorun olarak görmemiştim. Seçimlerle ilgili yapılanları görünce sorun ettim dedi. Haydi ben sahtekarlık yaptım diyelim. Orada beş üye daha vardı. Üstelik sayımdan sonra tutanağı birlikte tuttuk, altına imzanızı attınız. Kimseden itiraz yoktu. Tutanaktan bir nüsha da partinize vermek üzere size verildi. Siz parti yetkilinize, biz de seçim kuruluna teslim ettik dedim. Bilgi işlemde oluyor ne oluyorsa, orada değiştiriyorlar dedi bu sefer. Bilgi işleme gerek kalmadan birlikte tutup imzaladığımız tutanak taranarak aynı anda YSK'ya gidiyor. YSK'ın açıkladığı tutanakların her birinden sizin partinizde de var. Kimse hile yapamaz diyerek ayrıldım yanından.

Görevli olduğum yere giderken geçen seçimde görev yapan bu kadın gözümün önüne geldi. "Suriyelilere oy kullandırıyorlar, olmaz böyle seçim. Kazanacakları belli duru" deyip durmuştu. O zaman da "Mülteci durumundaki Suriyelilerin kullanma durumu olamaz. Ancak vatandaşlık alan varsa belki..." gibi açıklamada bulunmuştum ciddi ciddi. Kadının her şeyden nem kaptığını, bu kadar paranoyak olduğunu nereden bilebilirdim. 

Her seçime ciddi ciddi hazırlanan bu tiplerin partisinin niye hiç seçim kazanamadığını, niçin iktidara gelemediğini, bu kafayla giderlerse balığın kavağa çıkabileceğini ama bu tiplerin partisinin asla iktidar olamayacağını anladım. Hem halktan kopuklar, hem de hastalık derecesinde kuşkulular. Zaten her seçim öncesi seçimde şaibe var demek suretiyle yenilgilerine kılıf hazırlıyorlar. 

Bu zihniyete göre kaybettikleri her seçim şaibelidir. Ancak kazanırlarsa seçimde adalet olur. Yazık bu tiplere! Bu psikolojiyle iyi yaşıyor ve ayakta duruyorlar.

* 30/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Sapasağlam Bu Evi Niye Yıkıyorsun Be Adam!

—Kardeş, ne yapıyorsun, kendinde misin sen?
—Yıkacağım bu evi.
—Sapasağlam evin neyini yıkacaksın?
—Sağlam olmaya sağlam, sıkıldım biraz, eskidi, yıprandı. 16 yıldır bana hizmet etti bu ev, yeter gayri.
—Hizmetinden memnun kalmadın mı?
—Memnun olmaz olur muyum? Rahat ve müreffehti. Sayesinde en mutlu günlerimi yaşadım. Minnet borçluyum doğrusunu söylemek gerekirse...Ama sıkıldım.
—Sıkıldım diye koca ev yıkılır mı? Yıkma yerine eksikliklerini tamamlasan...Macera bu seninki...
—Kafaya koydum, yıkacağım.
—Yıkmak kolaydır. Ama yapmak en zoru.
—Hele bir yıkayım.
—Haydi yıktın...kazancın ne olacak.
—Gerisini düşünmedim.
—Haydi yıktın diyelim.
—Yenisini yapacağım.
—İyi de yenisini yapmak için elinde ne imkânın ve malzemen var mı?
—Var biraz!
—Neyin var?
—Bende hepsi yok. Doğrusunu istersen 4-5 kişi bir araya geldik, birlikte yıkıp yenisini yapmaya karar verdik.
—Niye tek başına yapmıyorsun?
—Tek başına gücüm yetmez; etim ne, budum ne?
—Mevcut evin tek el tarafından yapılmış, sağlam bir bina idi. Aynısını veya en iyisini yapma imkânın yoksa bu güzelim evi niye yıkacaksın o zaman.
—Benim imkanım yok ama yolda bulduğum dostlarım var. Hepsiyle ortak yönüm, mevcut eve düşmanlık. Bizi bir araya getiren de bu zaten.
—İmkânım yok diyorsun.
—Bende var biraz kerpiç, yol arkadaşımın birinde tuğla, öbüründe briket, diğerinde taş varmış. Hepsini bir araya getirip yeni bir ev yapmak niyetimiz.
—Senin saydığın bu malzemeler birbirine benzemez yapı malzemesi. Birinin üzerine diğeri konmaz. Haydi koydunuz diyelim, heyula gibi bir yapıt çıkar ortaya. Çünkü birbirine düşman kardeş bunlar. Yamalı bohça gibi bir şey bu. Böyle bir bina olmaz. Olsa da uzun ömürlü olmaz. Siz eski binaya düşman olunca düşmanımın düşmanı dostumdur mantığından hareket ediyorsunuz. Bu, sağlıklı bir bakış açısı değil. Sizin gözünüzü düşmanlık bürümüş. Yapacağınız bu ev kimsenin hayrına değildir bilesiniz.
—Bizim ev yapmaya hakkımız yok mu?
—Var elbet. Ama hakkım var diye yapacağınız ev, evden ziyade olsa olsa bir ucube olur.
—Olsun deneyeceğiz. Denemeden bilemeyiz.
—Bir ev yapıyorsunuz. Çocuk oyuncağı değil bu. Denemeye gelmez.
—Çıktık bir kere yola. İlkeme bağlı kalmalıyım.
—Ne ilkesi? Bunun neresi ilke?
—Yıkma üzerine kurulu bir ilke.
—Haydi diyelim ki bu benzemez malzemelerle bir ev yaptınız. Çöker bu ya.
—Çöksün. Gerekirse çadırda kalırım.
—Sizin gözünüzü düşmanlık hırsı bürümüş, Allah size eskiyi yıkıp yeni bir ev yapmayı nasip etmesin. Hepinizi islah etsin. Akıl, izan, feraset ve basiret versin. Mühendislik hatası olarak görünen bu evinizde kalmayı göstermesin bana.



23 Haziran 2018 Cumartesi

Bereketli Karpuz

—Bu aldığın karpuzun rengi güzel görünüyor.
—Kan kırmızısı maşallah!
—Tadı bir işe yaramıyor ama.
—Deme ya!
—Bu sefer iyi seçememişsin.
—Seçerken tın tın ötmüştü. Tam benim istediğim karpuz demiştim. Demek ki tın tın ötmesi ben sana sofrada gösteririm demekmiş. Ama vardır bunda da bir hayır.
—Neresi hayır bunun?
—Bereket demektir. Aynı zamanda tasarruf demektir.
—Nasıl yani?
—Tadı yokmuş diye alıp atamayacağımıza göre -çünkü nimettir- akşam-sabah soframıza konacak, tadımlık olarak bir dilim yiyenin iştahı ve yeme zevki kaçacak ve yavaşça çatalı sofraya koyacak. Bu durum günlerce böyle devam edecek. Bu demektir ki bu karpuz bitmeden yeni karpuz almak için markete gidilmeyecek ve para cepte kalacak. Bu karpuz aynı zamanda sofrayı kurmanda senin için de bir kolaylık olacak.
—Ne kolaylığı?
—Tabağa kestiğin karpuz bitmeyince kalanı dolaba koyup diğer yemekte yeniden çıkarıp sofraya koyacaksın. Yani yeni karpuz dilimleme yoluna gitmeyeceksin. Daha başka faydaları da var.
—Ne gibi?
—Bu karpuz nefsimizi terbiye edecek. Çünkü daha az yemeyi, iyiymiş deyip kana kana yememeyi, sofradaki diğer insanlar yesin deyip diğerkâmlık yapmayı öğretecek.
—...
—Yesin de bitsin diye herkesin gözüne bakacaksın. Ama alan yememe orucuna başlayacak.
—...
—Tadı olmadığı için kimse tadından ağzını şapırdatmayacak, karpuzun suyunu akıtmayacak. Böylece yeme adabını hatırlayacak.
—Başka yok mu?
—Olmaz olur mu?
—Fazla wc ihtiyacı olmayacak bunu yiyenin. Çünkü karpuzu fazla yemek kişiyi tuvalete fazla götürür. Tuvalete gitmeyince fazla su kullanılmayacak. Bu yönüyle de ev bütçesine katkı sağlayacak.
—Bitti mi?
—Bitmez de... Haydi bitti diyelim.
—Ha adam gibi bir karpuz alsaydın olmaz mıydı?
—İçine girip baktım mı? Kesmeyince bilinmez. Dışından hepsi yuvarlak ve yeşil bunların. Şansına artık! Bir de böylesi nedense çekiyor beni. Ben istemesem de o gelir, beni bulur. Ne kadar kaldı karpuz?
—Daha öylece duruyor?
—Oh oh! Dursun bakalım. Bu gidişle hem midemiz küçülecek, hem de karpuz almaya gitmekten ve para harcamaktan kurtulacağım.