20 Haziran 2018 Çarşamba

Ya "Doğduğun Güne Lanet Olsun" Denirse

—Dikkatimi çekti, hangi gün doğduğunu bilmiyorum, sosyal medyada da görmedim. Doğduğun gün belli değil mi yoksa? Ya da kutlanmasına karşı mısın?
—Güne gün yazdırdığını söylüyor babam. Ama yıldan emin değilim.
—Önemli olan gün değil mi? Kutla gitsin!
Sade bir kutlama benimki. Çok dışa açılmıyorum.
—Kiminle kutluyorsun, aile içinde mi?
—(Geçici) dostlar arasında diyelim.
—Yani?
—Maaş aldığım banka, kullandığım GSM operatörüm, kredi kartını kullandığım banka, alışveriş yaptığım firmalar, bir de Bakan kutlar.
—Bakan?
—Milli Eğitim Bakanı. Sağ olsun hiç sektirmez.
—Başka?
—Başka yok.
—Sosyal medyada da yoksun.
—Evet yokum. Yani gizli.
—Niçin gizliyorsun?
—İhtiyaç görmedim. Zira sayfamdaki arkadaşlara "Falanın bugün doğum günü. Haydi kutla" diyerek emri vaki yapıyor.
—Olsun, ne zararı var. Hatırlatıyor işte!
—Olsun olmaya. Ya doğum günümü gören "Lanet olsun doğduğun güne, lanet olsun seni tanıdığım güne!" şeklinde bir temenni pardon bedduada bulunursa...
—İyi valla! Şu aklına gelene bak! Kim yapar bunu?
—Sen yeter ki cins adam ara toplumda, şekil A da görüldüğü gibi.
—Allah hayrını versin senin!
—Cümlemizin.


19 Haziran 2018 Salı

Acı Soğan Cebimi de Acıttı

Sebze fiyatları zirve yapmış, ben soğan ve domates almaya gittim. Soğanın fiyatını görünce telefona sarılıp evi aradım, soğan hiç mi kalmadı diye. "Yok" cevabı alınca çaresiz poşete davrandım. Elin mahkum, mecburen alacaksın. Çünkü yemek onsuz pişmiyormuş. Bereket indirimli hali imiş bu! Ya bir de indirimsiz fiyatı? Aklıma bile getirmek istemiyorum.

Kilosu 5.49 olan soğanı görünce doğrusu şok geçirmedim. Çünkü sosyal medyada bir iki gündür soğan ve patatesin fiyatlarının yüksekliğinden bahsediliyordu. Gerçi biraz abartıyorlar dedim. Ama değilmiş. Sağ olsun onlar önledi kısa bir şok geçirmemi. İyi ki böyle oldu. Yoksa soğan yüzünden gitti denme durumum da vardı.
Fiyatı anormal olan sadece soğan mı, diğerleri nasıl diye bir göz attım. Sivri biber 5.99, domates 6,5 lira. Patateste etiket yoktu. Çalışana sordum, 5 lira dedi.

Bayramdan birkaç gün önce soğan ve patatesin üç kilosu 5 lira civarında iken ne oldu da fiyatlar bu şekilde uçmuş. Bir anormallik var ama ne? Ya da nereden, kimden kaynaklanıyor. Doğrusu işin iç yüzünü bilmiyorum. Bildiğim tek şey fiyatı uçuk olan soğan ve domatesin benim evimde bittiğidir. Yine bildiğim bir şey var, 5-6 yıldır patates ve soğanın fiyatı hep bir istikrar abidesi idi. Altın indi-çıktı; çıktı-indi. Nedense bu iki sebzenin fiyatı market, pazar ve manavda standart ürünlerimizdendi. İşin garibi serbest piyasa ve rekabet hiç olmadı bu iki üründe. Tekel malı gibiydi sanki! 

Bir ay öncesinde patates ve soğan elde kaldı haberleri okumuştum. Ne oldu da elde kalan bu ürünler dövizden beter yükseldi bu şekil. İhracat mı var? Duymadım. Çürüdü mü? Sanmam. Dolu mu vurdu? Hayır. Çiftçi bu yıl az mı ekti? Değil. Bayram dolayısıyla hal vb yerler kapalı da ondan mı? Sanmam. O zaman ne?

Anormalin anormali bir durum var orta yerde. İnşallah çiftçi kazanmıştır diyeceğim. Ama bu hiç olmaz bizim ülkemizde. Çünkü çiftçiden veya üreticinden yok bahasına alınan ürün tüketiciye gelinceye kadar ateş bahası oldu bugüne kadar. Aklıma gelen tek şey bu sektörde bir tekelciliğin olması. Fiyatı belirleyen, malı piyasaya sürmeyip stoklayan ve istediği fiyatı dayatan ve paraya para demeyen de bu. Eğer böyleyse kazandığı burnundan fitil fitil gelsin, gözünü toprak doyursun.

Umarım patates ve soğandaki bu astronomik yükseliş ve fahiş fiyat geçicidir. Yoksa işimiz kül.

Bu arada evinde soğan ve patatesi olanlar veya yemek yapmada soğan kullanmayanlar çok şanslı. Keşke yemek pişirecek kadar evimde birkaç soğanım olsaydı ben de o şanslı kişilerden biri olacaktım. Hasılı yemesi acı olan soğan, bugün cebimi de acıttı.

Sağ Olsun, Sevap Kazanmamızı İster Hep!

Konya'da yaşayanlar bilir, 11 Haziran günü akşam saatlerinde yağan yağmur sel baskınlarına sebebiyet verdiği gibi önüne kattığı araçları sürükledi, bodrum katları su bastı, kanalizasyon borularından geri tepen sular rögarlardan dışarıya verdi. Resimde gördüğünüz duvar da sel baskınından nasibini aldı ve göçtü. Yanındaki araba az bir hasarla kurtuldu. Bayram öncesi olan bu olayın akabinde hane sahibi bir usta bularak duvarı yeniden yaptırdı. Eksik olmasın. Ki sorumluluk da bunu gerektiriyor. Nedense yıkıntı kalıntıları ve bahçesinden aşağıya dökülen topraklar gördüğünüz gibi öylece kaldı.

Usta, duvarı ördükten sonra molozu toprağını bir tarafa, taşlarını da bir tarafa istifleyerek bırakıp gitti. Sanırım ustaya, "Senin görevin sadece duvarı örmektir, molozlarına karışmak değil" demiş
olmalı. Ya da "Buradaki döküntüleri götür git dedi, usta kabul etmedi veya bayram öncesi molozu taşıtacak bir araç bulamadı.  Yoksa hane sahibi, "Bu sel baskını her zaman olmaz. Bu millet balık hafızalı. Çabuk unutur. En iyisi selin yıkıntısı burada kalmalı ki gelip geçen görsün ve ibret alsın" şeklinde düşünmüş olmasın. Ya da "Benden bu kadar, gerisini de buradan gelip geçenler bir el atsın, hepsini ben mi yaptıracağım" dedi. Ki buradan caddeye geçiş var nasılsa. Nasılsa görecekler, "Yahu bu molozların yeri burası değil, haydin taşın altına elimizi uzatalım, bunda da bizim bir katkımız olsun, biz de biraz sevap kazanalım" diyeceklerdir şeklinde düşünmüş olmalı. Millet eşek ya. Bunu yapacaktır zahir. Bu paylaşımcılık yönüne ancak şapka çıkarılır. Keşke herkes onun gibi paylaşımcı olsa bu dünyada... Daha önce budadığı ağacın dallarını da duvar kenarına aynı şekilde istiflemişti. Kendisine haber vermeden çöpe götürüp atmıştım. Umarım kızmamıştır.

Hane sahibi haklı. Hepsini o yapacak değil ya. Alacağı sevabı aldı, biraz da buradan gelip geçenler faydalansın o sevaptan. Çünkü sadece bu dünyalık için yaşanmaz. Ne de olsa bu dünyanın bir de ötesi var. Yok ahireti düşünerek sevap almak istemez ve sadece dünyalık düşünürlerse bir yolunu bulup eşek gibi yapacaklar. Çünkü göre göre "Bu böyle olmayacak" diyecekler. Sonra kendisi o merdiveni kullanarak caddeye çıkmıyor üstelik. Zaten çıksa da kendisi yeni bir ev alarak çekti gitti. Kiracısı ne yaparsa yapsın.

Hoş kiracısının öyle bir derdi yok. Herkes bakıyor onlar da bakıyor. Şu teknoloji biraz daha ilerlese de bakma ile bu işlerin de olabileceğini bize göstermiş olsaydı keşke! Bakarsınız teknoloji denen kolaylık buna da bir çözüm bulur. Yeter ki biz beklemesini, molozların yanından geçerken bakmaya devam edelim. Bu işler sabır ister, mide ister ayrıca. 

Duvarı yıkılan ve sorumluluğu gereği duvarını yaptıran hane sahibinin bu yaptığı, duvarın yanından geçenler için hem bir jest, hem de bir nimettir. Ya yaptırmasaydı ne olacaktı. Duvar yıkık bir şekilde tehlike saçmaya devam edecek ve görüntüsü de hoş olmayacaktı. Kimse eline küreği alıp iş elbisesini giymesini beklemesin. Ki o ilmin zirvesine doğru çıkmaya devam edecek. Ayrıca bu işlere ayıracak zamanı yok. nasılsa bıkıp usanan, bu böyle olmayacak, iş başa düştü, sen yeter ki eşek ol, mutlaka bir semer vurulur diyen çıkacaktır.

18 Haziran 2018 Pazartesi

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Duyarlılığını Bugün Bazıları da Gösterebilmiş Olsaydı... ***


Yanlış hatırlamıyorsam 95 milletvekili genel seçimleri idi. Partilerin birlikte seçime girmesi yasak olduğu için yüzde on barajından dolayı BBP, ANAP listelerinden seçime katılmıştı. BBP, içlerinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun da olduğu 8 milletvekiliyle Meclisteki yerini almıştı. Refah partisi, birinci parti olmasına rağmen önce ANA-YOL koalisyonu denendi. Hükümet düşünce DYP milletvekillerinin bir kısmının karşı çıkmasına rağmen 1996 yılında Refah-Yol koalisyonu kuruldu.  Hatta DYP’den bazı vekiller partilerinin koalisyonuna güvenoyu vermedi.   Hem güvenoyu, hem de önemli yasaların çıkarılmasında BBP, koalisyonun büyük ortağı Refah’a yakınlığından dolayı koalisyona kerhen destek verdi.

Niçin mi destek verdi? “Hükümete güvenoyu vermeyin, şayet verirseniz darbe olur” şeklinde aba altından sopa gösterilmesine rağmen Yazıcıoğlu, “Kuracağınız hükümet ile milletin menfaatini gözetin ve milletin iradesini asla çiğnetmeyin. Bu minvalde yürürseniz biz sizin arkanızda oluruz“ diyerek hükümete en zor zamanında desteğini vermişti. Ne zaman hükümet Mecliste zorda kalsa bu desteğini hiç esirgememişti. Koalisyona desteğini verirken “Müslüman’ı arkadan vurdu dedirtmem” demişti bir konuşmasında.

Rahmetli Yazıcıoğlu, milliyetçi çizgisinin yanında İslami hassasiyeti olan biri idi. Tam bir memleket sevdalısı idi aynı zamanda. Çok bedel ödemesine rağmen karşılığını tam alamadan menfur bir cinayete kurban giderek aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin kendisine.

Niyetim geçmiş koalisyonları anlatmak değil. O zaman sadede geleyim. BBP’nin gösterdiği bu duyarlılığı, 96 koalisyonunun büyük ortağı olan parti yetkililerinde göremiyoruz. Üstelik BBP’nin, Refah Partisine yakınlığından daha yakın olmalarına rağmen zor zamanlarında ona destek olacağı, onunla ittifak kuracağı yerde bugün yoluna başka isimle devam eden o parti; duygu, düşünce ve fikir birlikteliği olmayan bir partiyle ittifak kurmuş durumda. Ne yaparlar ne ederler bilmiyorum. Zira çok da önemsemiyorum. Ama milletin büyük bir çoğunluğu bulundukları ittifakı garipsemiştir. Gittikleri yol, yol değil demiştir. Zira kem alat ile kemalat olmaz. Kendilerini eleştirenlere de “Efendim! Biz 74’de Ecevit ile koalisyon kurmuştuk, çok büyük hizmetler yapmıştık, ne var bunda? Bunu ilk defa yapmıyoruz” şeklinde cevap veriyorlar. İnşallah yanılan ben olurum, ama keşke Yazıcıoğlu’nun en zor zamanda Refah Partisine verdiği açık çeki bugün bunlar da verebilseydi. Maalesef yapamadılar. Üstelik, “Gelin birlikte seçime girelim” teklifine rağmen. Güya yaptıkları bu ittifaka da ilkeler etrafında birleştik diyorlar. Nasıl ilke ise görüntüleri bir araya gelemeyecek, renk ve desen benzerliği bile olmayan yamalı bohça gibi. Merak ettiğim teklif edilen ittifak ile bugün yer aldıkları ittifakı karşılaştırsalar hangisiyle ortak noktaları daha çoktur? Ya da vatandaşa sorsalar vatandaş onları nereye koyardı?

Sanki Yazıcıoğlu, Refah-Yol’a destek verirken o günün koalisyonunun yaptığı her şeyi tasvip ettiği için mi güvenoyu verdi? Beğenmediği yönler olmasına rağmen ülkeyi hükümet krizine düçar etmedi, kerhen de olsa desteğini verdi. Ha ne olurdu, bunlar da teklifi çevirmeyip ittifakın içinde yer alsalardı... Üstelik yakışırdı da. Ki olması gereken bu idi. Maalesef bu duygu ve düşüncelerimi kendilerine söyleyemiyorum. Çünkü çok hırçınlar! Nedendir bilinmez. Ne diyelim Rabbim hakkımızda hayırlısını versin, bizlere feraset versin. Pazar günü yapılacak seçimlerin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.



*** 21/06/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Sonuçları Herkes Hazmetmeli *

Başta siyasiler olmak üzere herkes aylarca konuştu. Şimdi konuşma sırası seçmende. Çünkü bu pazar önümüze sandıklar konuyor. Milyonlar oyunu kullanacak. Herkes heyecanla sandıkların açılmasını beklemeye koyulacak. Seçim günü 17.00 itibariyle yurt içi ve yurt dışı sonuçlara kilitlenecek. YSK tarafından sonuçlar açıklandıkça heyecan doruğa çıkacak, yorum ve değerlendirmeler yapılacak. Sonuçta adaylardan biri cumhurbaşkanı seçilecek, diğerleri kaybedecek. Referandumla 600 kişiye çıkarılan Meclis aritmetiği değişecek. Kimi beklediğini alacak, kimi de umduğunu bulamayacak. Doğal olan da bu. Çünkü adı üzerinde bir seçimdir. Kazananı olacak, kaybedeni de.

Milletimizin ferasetine güveniyorum. Çünkü yanlışta isabet etmez. En doğru paylaşımı sandıkta yapacaktır. Seçim sonuçları umduğu gibi çıkmayanların “Seçim adil şartlarda olmadı, sandık güvenliği yoktu, seçmene baskı yapıldı, aba altından sopa gösterildi, bizi televizyonlar vermedi/televizyonlar bizimle ilgili yanlı haber yaptı, oylar mühürsüzdü, sandık başkanları böyleydi, oylar sandık alanının dışına çıkarıldı, millet oyunu sattı, falan sandıktan silme şu partiye oy çıktı, seçmen sindirildi, seçimde şaibe var, yeniden seçime gidelim…” şeklinde yenilgisine mazeret üretmesini istemiyorum. Sonuç beklediğimiz gibi olmasa da "Demek ki hayır olan bu imiş, zira millet böyle takdir etti" denmesidir. Ardından kazananı tebrik etmesidir. Yani seçim sonuçlarını tüm sonuçlarıyla hazmetmesi gerekir. Seçim sonuçlarına bin bir türlü zorlama kılıf bulmak suretiyle vatandaşın kafasını karıştırmaya, seçime şaibe karıştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Zira bu milletin mazeret üretmeye karnı toktur.

Seçim sonuçlarına göre kazanan da kaybeden de tüm yönleriyle sonuçları iyice analiz etmelidir. Bir sonraki seçim için kendini revize etmelidir.

Cumhurbaşkanı hangisi seçilirse seçilsin, Meclis aritmetiği ne şekilde oluşursa oluşsun sorumlulara düşen bir beş yıl verimli bir çalışma yapmalarıdır. Meclisi kilitlemeye, toplumu germeye, yeniden seçime gidelimi dillendirmeye kimsenin hakkı yoktur. Cumhurbaşkanı seçilen “Seçimi kazandım, yetki bende, ben istediğimi yaparım” diyerek havalara girmemeli, içinden çıktığı partinin değil, tüm milletin başkanı olacak şekilde ülkeyi yönetmelidir. Meclis çoğunluğunu eline geçiren de “Nasılsa çoğunluk bizde, biz cumhurbaşkanının elini-kolunu bağlarız. O bizim istediğimizi yapmak zorunda” gibi ayrı telden çalmamalı. Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında istişareye dayalı bir işbirliği olmalıdır. El birliğiyle biriken sorunlara el atmalılar. Sorunları çözmek için pansuman tedbirlerden ziyade sonuç alıcı karar almalılar. Memleketin kalkınması neyi gerektiriyorsa onu yapmalılar. Gerekirse vatandaşa acı reçete sunmalılar.  Sakın ola ki biz istediğimizi yaparız, vatandaşı da ikna ederiz, demeye kalkmasın kimse. Bu millet konuşulana değil icraata bakar. Ülke yönetiminde kim ipe un serer, toplumu gerer ve sistemi kilitlemeye kalkarsa bu millet, yeni bir sandıkta böylelerini sandığa gömer. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.


Seçimin ve seçim sonuçlarının tüm yönleriyle bu ülkeye hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

* 23/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

17 Haziran 2018 Pazar

Öküzün Birine...

Takipçilerim sosyal medyadaki paylaşım ve yazılarımda olaylara eleştirel yaklaştığımı bilir. Az sayıdaki takipçimin de beni bu yönümle takdir ettiğini düşünüyorum.

Olayları değerlendirirken ve analiz ederken kolay kolay kişiselleştirmem, asla belden aşağı vurmam, kimsenin yağdanlığını yapmam. Bu olaya şöyle baksam şu kesim küser, darılır, kırılır, incinir demem; kendi cephemden olaylara bakarım. Kimseye ne minnet borcum var, ne de kimseden bir beklentim. Sırtımda yumurta küfesi hiç olmadı. Fikirlerime uygun olanları tasvip eder, olmayanı eleştirir; şöyle olsaydı daha iyi olurdu, derim. 

Renksiz biri miyim? Asla! Bir rengim var. Bugün Türkiye'de siyaseten büyük çoğunluğun tasvip ettiği kesim, benim içinden çıktığım kesimdir. Kendimi onlara ait hissederim. Dün söz sahibi değilken de o camianın içindeydim, bugün de. Dün nimet yokken de oradaydım, bugünde. Yanlış ve hataları olsa da yerim yine onların yanıdır. Kırılıp gücensem de savrulup gitmem. 

Camiam hata yaparsa "Ne haliniz varsa görün gününüzü" deyip çekip gitmem, mahallemi değiştirmem. Çünkü yuvam burası, kendimi ait hissettiğim yer burası. Dilimin döndüğünce doğrularına doğru, yanlışlarına yanlış derim. Mütevazı sayfamda kırmadan, dökmeden, kişiselleştirmeden duygu ve düşüncelerimi yazmaya, içimi dökmeye çalışırım. Yapıcı eleştiri benimki. Ebu Zer el Gıfari nasıl gözünü budaktan esirgememişse benimki de o hesap. Teşbihte hata olmasın, zira tozu bile olamam mübareğin. Allah razı olsun kendisinden.

Niyetim kendimi yazmak değil. Hem sevmem, hem de bu sayfa kendimi anlatma sayfası değil. Burada kendimi yazmamın sebebi, tanımadığım bir öküzden bahsetmek. Kim olduğunu bilmediğim bu embesil ne yapmış derseniz? Bu salak ve ahmak birkaç yıl önce bir arkadaşımı arayarak "FETÖ'cü mü o" diye sormuş beni. FETÖ'cülük geçer akça nasılsa günümüzde. Sanki kızına veya bir akrabasına talip olmuşum da nasıl biri diye beni soruyor. Bu kendini bilmez benim sosyal medyadaki paylaşımlarımı takip eden biri anlaşılan. Olaylara eleştirel yaklaşmamı hazmedememiş; yememiş, içmemiş. Beni merak etmiş. Bu beyinsize göre eleştiren herkes FETÖ'cü belli. Herkesin kendisi gibi yağdancı olmasını istiyor olmalı. Üstelik tanımadığı adam hakkında zanda bulunacak ve iftira atacak kadar zırcahilin biri. Yazdığım yazıları takip ettiğine göre yazılarımın altına "Görüşlerine katılmıyorum" demeyecek kadar kendisine öz güveni olmayan korkağın teki. Ki paylaşımlarımın hepsi profilimde kayıtlı olsun veya olmasın herkesin yorum yapmasına açık. Demek ki gölgesinden korkan, görüşünü açıklamaktan kaçınan, "Ne olur, ne olmaz" diyen ödleğin biri.

Arkadaşıma bu kim diye sormadım. Doğrusu hiç de merak etmedim. Bir sinektir mide bulandıran. Hatta sinek kadar bile değeri yok hakkımda konuşan kovucu ve müfterinin. 




İktidar Kaybederse Kendi Başarısıdır

16 yıldır ülkeyi yöneten, ülkeye görmediği kadar hizmet yapan, birçok ilke imza atan, ülkeye siyasi istikrar getiren, girdiği tüm seçimleri kazanan ve zirveden inmeyen mevcut hükümet 24 Haziran seçimlerinde şayet seçimi kaybederse bu, rakiplerinin değil; kendi eseri olacaktır. Bu yazımda iktidarın hata ve yanlışlarına değinmek istiyorum:
1.FETÖ'yle mücadele dolayısıyla kamudan ihraç edilenlerin çokluğu. (Halkın bir kesiminin "içlerinde mağdurlar var... İbadet kesimi ihraç ediliyor' demesi.
2.İhraç edilenlerin kendisi ve eşlerin anne babalarının iktidara desteğini çekip başka partilere yönelmesi.
3.İlk öğretmen alımında KPSS puanının yerine mülakat tercih edilmesi. (Mülakata girmeye hak kazanan üç katı adaydan bir katı alınmıştır. Çoğu kimsede mülakatlarda torpil var algısının oluşması.
4.Mülakat sisteminin okul müdürü, okul müdür yardımcısı, şube müdürü vb çoğu yerde tek kıstas olması. (Hepsinde üç katı aday çağrılıp bir katı seçildikten sonra üçte ikisinin elenmesi. Bu demektir ki her mülakatta iktidar, bir katı memnun ederken iki katı üzmüştür. Yani her mülakat ikiye bir iktidarın aleyhine sonuçlanmıştır.)
5.Sözleşmeli öğretmenlik adı altında atananların eş durumundan faydalanamayarak 4+2 yıl atandığı yerde çakılı kalması. (Bu durumda olanlardan bir kısmı başka bir iktidar gelirse belki 6 yıl kalma şartını kaldırır, şeklinde düşünmesi)
6.Öğretmenlere öğrenci, veli not verecek şeklinde kamuoyuna yansıyan ve hükümet tarafından iki yıldır uygulanamayan performans sistemi.)
7.Ekonominin eskisi gibi iyiye gitmemesi, enflasyonun yeniden çift haneli rakamları görmesi, dövizin fırlaması, piyasada yaprak kıpırdamaması, işsizliğin artması...
8.İktidarın bütçe disiplininden ödün vermesi. İktidarın seçim ekonomisi uygulaması, birbiri ardına vaatlerde bulunması.
9.Çıkardığı yasayla birlikte ittifaklara resmiyet kazandırması. (Bu yasa, muhalefeti birleştirmiş, seçim işbirliği yapmalarına imkan vermiş, barajı aşamayacak partilere gün doğmuştur.)
10.Değişik sebeplerle birlikte çalıştığı yol arkadaşlarıyla yollarını ayırmış olması, kırgınlık veya küskünlüğe sebebiyet vermesi.
11.Eğitimde sınav sistemini seçim öncesi değiştirmesi, öğrenci ve velinin önünü görememesi...
12.Bürokratların yaptıklarının iktidara mal edilmesi. Değişik adlar altında kurulan komisyonların tasarrufları...
13.Kamuya eleman alımında uygulanan güvenlik soruşturmalarının normalinden çok uzaması.
14.İktidarın yaptığı hizmetleri anlatmak için her defasında 2002 öncesiyle günümüzü kıyaslaması.
15.İktidarın eleştiriye açık olmaması.
16.İktidarın muhalefet liderlerine tepeden bakması...
17.İktidarın eskisi gibi halkın nabzını tutamaması, halkı okuyamaması, kendisini tekrarlamaya başlaması, yeni şeyler söyleyememesi.
18.Adalet duygusunun zedelenmesi.

İlk etapta aklıma gelen sebepler bunlar. Daha başka nedenler de sayılabilir. Gördüğüm iktidara yeni oy gelmemesi, mevcudu koruyamaması şeklinde.