19 Aralık 2015 Cumartesi

Eğitim uzmanı ne iş yapar?


-Hocam epeydir görünmüyorsun, nerelerdesin? Geçen gün İl Milli Eğitim Müdürlüğüne uğradım. Odanıza uğradım, göremedim.
-Benim statüm değişti, müdür yardımcısı değilim artık. Eğitim uzmanı oldum.
-Yeni yeriniz neresi?
-Evim.
-Eğitim uzmanı olarak görev tanımın nedir?
-Sadece ünvanımı biliyorum. Görevimi bilmiyorum. Evde eğitim vardı ya bizimkisi de evde bankamatik yöneticiliği.
-Mesai ?
-Mesaim  yoktur.
-Evde ne yapıyorsun?
-"Eskiden kamuya hizmet ediyordum. Şimdi karıya hizmet ediyorum"*
-Şuna emekli öncesi   emeklilik yaşıyorum desene...08/08/2015

* Tırnak içerisindeki bu cümle bir eğitim uzmanına aittir.

Adı konmamış bir hastalık türü

-Doktor Bey, bir hastalık türü hakkında bilgi almak istiyorum.Yardımcı olabilir misin? Tedavi edebilir misin?
-Nedir konu? Önce hastalığı söyle.
-Hastalık mıdır, nedir bilmiyorum.
-Sen bana hastanın ya da hastalığın özelliklerini anlat.
-Mangal yakıyor.
-Yaksın, ne var bunda?
-Apartmanlar arasında evinin önünde yapıyor, bir diğeri çatıda yakıyor. Kokusu tüm mahalleye yayılıyor. Çatıda piknik  yapana mahalleli, "Çatınız yanıyor" diye geldi. Bakıldı ki, çatı piknik yeri olmuş.
-Piknik yerleri yakın değil mi?
-Efendim şehrin her yeri piknik yeri.
-O zaman bu patolojik bir vaka.
-Tedavi edebilir misin?
-Hayır, tedavisi yapılmaz bunun. Biz genelde patolojik vaka der geçeriz. Tıp dilinde bu hastalığın adı yok, tedavi de olamazlar. Boşu boşuna hastaneleri de uğraştırmayın. Bu tip hastalıkları böyle çekeceksiniz.
-Bu tipler hasta olduğunu bilir mi?
-Bilmezler. Hatta kendilerini en düzgün ve mükemmel görürler. Kendilerinden başka kimseyi de beğenmezler. Hatta kendilerini, Allah'ın yeryüzüne gönderdiği lütuf olarak görürler.
-Bunlar nerede yetişir, büyür? Kökünü kurutsak nasıl olur?
-Bunların mektebi yoktur. Fırsatını bulduğu her yerde yetişir. Tıpkı ayrık otu gibidir. Kessen de bitiremezsin. Gittikçe çoğalıyor.
-Bu tür hasta sayısı fazla mı?
-Allah dağına göre kar verir. Her mahallede, her apartmanda, her semtte bunlar ayrık otu gibi serpilmiştir.
-Bunlarla başa çıkılamaz mı yani?
-Aslında bir çözümü var?
-Nedir o?
-Tüm iyiler toplanır bunlara bir araba sopa atarsa bu iş olur.
-Bu mümkün mü?
-Ne mümkün? Kötülük ve kötülere karşı iyiler asla bir araya gelemezler. Zaten gelseniz ve dövseniz adalet onları adam yerine koyar hatta bir de onlara avukat verir. Sizse adliye, karakol, mahkeme, hapis vs. sürüm sürüm sürünüzsünüz. Bizdeki adalet suçluyu korumak için dizayn edilmiştir. Onlara sadece Kabahatler Kanununa göre cüz'i bir ceza verilir. Onun da caydırıcılığı yoktur. Zaten o cezayı da senden alacağı tazminatla öder. Bırak bunlarla uğraşmayı. Kabahatler Kanunu ne yapsın bunlara. Zaten kabahati özründen büyüktür.
-Çözümü yok madem, en azından hastalığın adını söyle bari.
-Dedim ya bu hastalığın adı yoktur. Ama tecrübeme dayanarak bu hastalığa; Görgüsüzlük hastalığı, sonradan görme hastalığı, arsızlık hastalığı, vurdumduymazlık hastalığı, diş döken hastalık... Uzar gider buna vereceğim ad. Sen en iyisi bu konuştuklarımızı sanal da paylaş. Face üstadları bu hastalığa bir isim verirler.
-Teşekkürler.
Allah yardımcınız olsun. Eğer toplanıp bu tipleri dönerseniz, benim apartmanda da var böylesi. Desteğinizi beklerim. Hatta içeri girerseniz tüm masraflarınızı ben çekerim. Haberiniz olsun. 09/08/2015

Facebook paylaşımları

Benim sana senin de bana verebileceğin bir şey yok maalesef.
-Kardeş, sanal alemde neden durmadan paylaşıyorsun?
-Bir paylaşım yeri biliyorsun.
-Sadece bu mu?
-Dostlar alışverişte görsün.
-Ne zamana kadar devam bu alavereye?
-Bilmem, pek düşünmedim. Ne tavsiye edersin?
-Tavsiye ne haddime. Ama; face'nin sana, senin de face'ye verebileceğin bir şey yok. "va'büd Rabbeke hattâ ye'tiyekel yakîn.". 
 "Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!"
-Eyvallah kardeş, ben mesajı aldım. Hoşçakal.
-Nereye?
-Sanala veda, sanal veda...
-Ne zamana kadar sürecek bu oruç?
-Şimdilik benden bu kadar... Var biraz da sen oyalan.
-Ne zaman dönersin?
-Kim bilir....?  12/08/2015

Kim bunlar?


Kilisenin çanına her gün bir kuş konar, kuş bu her gün çanın üzerine pisleyip gidermiş. Papaz her gün çanı silmekten bıkıp usanmış. Çözüm olarak çanın yanına "içip sarhoş olur ve böylece çana pislemez" diye şarap koymuş.

Ürettiği çözüm  çok hoşuna gider. Kendi aklına da hayran kalır. Ertesi gün kendinden emin bir şekilde kiliseye gelir. Yukarı bir bakar ki, sanki başından kaynar sular dökülmüştür ve sevinci kursağında kalmıştır. Çünkü kuş önce şarabı içmiş sonra çanın üzerine konarak çana pislemiştir. Beyninden vurulmuşa dönen papaz ellerini açar ve hışımla,
-"Ey kuş! Nesin, kimsin? Müslüman olsan şarap içmezsin. Hristiyan olsan çana pislemezsin. Sahi senin meşrebin nedir, derdin nedir, kimin adamısın, kime çalışıyorsun, sen hiç aklını kullanmayacak mısın hâlâ?" Diyerek serzenişte bulunmuş.
-Peki sen ne dersin, şu her gün adam öldürüp kandan beslenen vampirlere?
-Sözün bittiği yerde bunlar. Yalnız yeryüzünde ilk kanı akıtan Kabil olmaya çalışsalar bilsinler ki, Kardeşini öldüren Kabil öldürür öldürmez pişmanlık duymuştur.
-Şeytan mı bunlar?
-Şeytan bile bunlar kadar alçalmaz.
-Peki kimdir bunlar?
-Başkasının maskarası, bizim yüz karamız.. Kendini satmış kiralıklar bunlar. Hem kendisi kiralık hem de aklı. Bunlar ne Türk'tür, ne de  Kürt; ne Müslüman ne de Hıristiyan. Hatta insan bile değildir. İnsanlıktan nasibini almamış, içgüdüsü bile olmayan yaratıklardır. Maşadır bunlar maşa★
                                     
★ Ülkenin dirlik ve huzurunu kastedenlere, alet olanlara vs... Lanet olsun size.  Sizin göreviniz bozgunculuktur, fitnedir, fesattır. Allah'ın gazabı üzerinize olsun emi?
                                            22.08.2015

Tarafgirlik

Tarafgirlik ★

Damarlarımıza ve iliklerimize işlemiş. Bir ve beraber olamıyoruz artık.

Savunduğumuz liderlerimiz, STK'larımız, gruplarımız vs var. Yeni ortaya çıkan bir konuda fikrimizi söyleyeceksek önce bağlı bulunduğumuz grubumuzun görüş açıklamasını bekleriz. Bu görüşü savunuruz. Çünkü kendimize ait düşüncemiz yoktur. Aklımızı kullanmıyoruz. Fanatiklikte üstümüze yoktur. Niçin mi? Çünkü kendi aklımıza güvenmiyoruz. Özgüvenimiz yok. Anlayacağın nasıl ki kiralık katiller varsa bizim de aklımız kiralık. Kiralık akılız yani.
Kiralık katil ile kiralık aklın arasında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de düşünmez ve sorgulamaz. Emir eridir. Verileni aynen yerine getirir. Neden, niçin ve niye'ye düşmandır. Bir çoğumuz "ben öyle değilim" der. Böyle diyen kişiler de oluşturulan algılar üzerine konuşur ve düşünür.

Sonunda adı geçen grupların, siyasi partilerin ardında koskoca bir taraftar kitlesi olup çıkıyoruz. Tüm siyasi partiler vs işte gücünü biz taraftar kitlesinden alır. Her yaptıkları, savundukları, karşı çıkışları biz taraftar kitlesini bir arada tutmak ve yeni taraftarlar kazanmaktır. Biz olmazsak onlar bir şey ifade etmezler. Yok olurlar. Çünkü varlık sebebi bizleriz.

Bu millet düğün ve cenazede bir araya gelirdi. Şimdi sayelerinde cenazelerimizde  de bir araya gelemiyoruz artık. Birbirimizin ölü-şehitlerine karşı mutluluk naraları atıyoruz. Ülke kan gölü haline gelmiş, hâlâ birbirini suçlamalar ve bir araya gelmemeler devam ediyor. Siyasilerimiz basın yoluyla seçmenine mesajlar vermeye devam ediyorlar. Aynı ülkede yaşayan bizlerin artık ortak düşmanları, ortak teröristleri, ortak şehitlerimiz bile yok.

İnsanlarda utanma ve arlanma da kalmamış. Sözün bittiği yerdeyiz. Zaman konuşma zamanı değil, iş ve icraat zamanıdır. Yaptığınız kan siyasetidir. Ölüler üzerine mutluluk kurulmaz. Zaman nasıl iktidara gelirim, nasıl oylarımı artırabilirim zamanı değildir.

Ey ülkesine gönül vermiş sağduyulu Anadolu insanı, arkasından gittiğiniz insanları yola getirmek istiyorsan onları körükörüne savunma, tarafgirlik ve şakşakçılık yapma. Savunduğun zihniyetin yanlışlarını ilk önce sen söyle. Hep özeleştiri yap. Hamasi duygu ve düşünce içerisine girme, girenlere de prim verme. Bil ki, biraraya gelme ve yönetme kültürünü dahi oluşturamamış bu zihniyetlerin bu ülkeye verebileceği bir şey yok. Bize ancak kan ve gözyaşı armağan ederler.

7 Haziran seçimlerinde "buyrun anlaşın, taşın altına elinizi koyun" demiştin. Gel gör ki, bırakın anlaşmayı, çözümsüzlüğü çözüm olarak sundular bize. Bizi oyaladılar. Yine senin hakemliğine başvuracaklar.

Hangisine verirsen ver ama mutlaka sonuç alacak bir oyun olsun. Unutma ki en kötü hükümet hükümetsizlikten daha iyidir. Haydi göreyim seni. Hakemliğini objektif kriterlere göre yap. Kişilerin düşmanlığı üzerine siyaset yapmayalım. Bu ülke hepimizin; siyasilerin ve kişilerin değil...

★ Sözüm meclisten dışarı. En büyük tarafgir olan kendime.
                     22/08/2015

Ahiret diye bir güne gerçekten inanıyor muyuz?

Ahiret diye bir güne gerçekten inanıyor muyuz? Sanmıyorum. Eğer inansaydık:
• Bile bile haksızlık yapmazdık.
• Adam öldürmezdik.
• Masum insana el kaldırmazdık.
• Çalıp çırpmazdık.
• Sadece kendi cebimizi doldurmaya çalışmazdık.
• Sosyal adalet dengesini bu kadar açmazdık.
• Teröre bulaşmazdık.
• İnsanların ve insanlığın huzuru için uğraşırdık.
• Emanetleri ehliyet ve liyakatına göre verirdik.
• İnsanlardaki adalet duygusunu zedelemezdik.
• Ben değil biz olurduk.
• Dert ve sıkıntılarımıza ortak olurduk.
• Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışırdık.
• Karıncayı bile incitmezdik.
• Din, nesil, can, mal ve nesep emniyetini alırdık.
• İnsanların doğuştan gelen haklarını istenmeden verirdik.
• Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurmazdık.
• Atalarımızdan aldığımız dünyayı çocuklarımıza yaşanır şekilde bırakırdık.
• Mala, mülke, makam ve mevkiye karşı bu kadar tamahkar olmazdık.
• Dertlinin derdiyle dertlenir, hemhal olurduk.
• Tefecilik yapmaz, zinaya yaklaşmazdık.
• Değil hayvanata, hem cinsimize hayat hakkı tanırdık.
• İnsanların onuru ve şerefiyle bu kadar oynamazdık.
• Değil dirilere, ölülere bile saygı gösterirdik.
• Yaratandan ötürü yaratılanı severdik.
• Yunus’un deyimiyle,
” Mal da yalan mülk de yalan ,
Var gel biraz da sen oyalan.” derdik.
* PEKİ NE Mİ YAPMALIYDIK?
Hep beraber elimizi açıp ya Rabbi;” Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” Ayetin gereğince cehaletimize aldırmadan biz bu sorumluluğu üstlendik. Zulmümüz tescillendi. Dünyayı yaşanmaz hale getirdik. Aldığımız bu dünya bize bir numara büyük geldi. Ne olur bu emanetini al, göklere, yere ve dağlara hatta hayvanlara ver. Yaptıklarımızdan dolayı özür dileriz. Hani meleklerin;” Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. “ demişti Evet Ya Rabbi, biz tıpkı Meleklerinin dediği gibi yeryüzünde fesat çıkardık, kan akıttık ve akıtmaya devam ediyoruz. Biz her şey olduk ama Adem(adam) olamadık, olamayız da. Maalesef biz hepimiz Kabil olduk. Affeyle bizi Ya Rabbim. 22/08/2015

Yitiğimiz: Adalet

Ömer dendi mi ‘Haklının hakkını tam veren, kimseye zerre kadar zulüm yapmayan, yanılırsam beni kim düzeltir diyebilen, kılıcını kesmek, doğramak için değil adaletin yerine gelmesi için kullanan, Diyar-ı Dicle’deki koyundan kendini sorumlu tutan ‘ kişi akla gelir. ”Koca Karı İle Ömer” isimli piyes bir zamanların kapalı gişe oynayan piyeslerindendi. Sonra ‘Kendi hanımına haksız bir şekilde hazineden verilen bileziği hanımının kolundan çıkarıp  geri hazineye iade eden ve tüm Emevi sülalesinin haksızca aldıkları emvali geri almaya söz vermiş’ bir Ömer (b.Abdülaziz) daha geliyor ardından. Hatta halası, ”Ne olacak dedesine çekmiş” diyebilmiştir. Bu kişi de Hz Ömer’in torunlarındandır.

Türkiye’de 476000 kişi ile Ömer ismi 13.sırada yer almaktadır. Her ailede olmasa da her sülalede mutlaka bir Ömer ismine rastlarız.

Ömer ismi niye bu kadar fazla acaba hiç düşündük mü? Adalete olan özlemimizden olsa gerek. Hala da bu ismi çocuklarımıza vermeye devam ediyoruz. Belki içlerinden bir III. Ömer daha çıkar mı beklentisi içerisindeyiz. Çünkü nice zamandır haksızlıklar, emanetin ehline verilmemesi, hak gasbı gibi zulümler devam etmektedir. Bazı Ömerler de gelip geçmişlerdir ki ad aldığına çekmemiştir. Hatta adının yüz karası olmuşlardır. 90’lı yılların Konya’daki Kör Omar lakaplı yöneticisi de buna bir örnektir.

Milletimizin adalete karşı boynu kıldan incedir. O derece ki, ”Adaletin (şeriatın) kestiği parmak acımaz” demiştir. Zulüm ve haksızlığın olduğu yerde gayri ihtiyari ağzından  “Adaletin bu mu Dünya”  dökülür. Pierluigi Collina isimli dünyaca ünlü futbol hakemi dünyanın en iyi hakemi olarak kabul edilir. Çünkü verdiği kararlarıyla herkesin gönlünde taht kurmuştur. Burada “Bu suçu işleyen kızım Fatıma da olsa cezasını verirdim.” buyuran Hz Muhammed’in adalet anlayışını ve Kabe hakemliğini  zaten biliyoruz.

Çoğaltabileceğimiz örneklerden hareketle bu millet adalete aşıktır. Adalet özlemi hiç bitmemiştir. Taraflıca verilen her karar problemi çözmekten ziyade sorunu kangren haline döndürmektedir. Korumacılık da bir nevi rabbenalıktır. Meselelerimiz tükeneceği yerde dağ gibi olup çıkmaktadır. Siyasilerin, yetkililerin, mahkemelerin uygulama, tasarruf ve kararları; kamu vicdanında karşılık bulmamaktadır. Artık adaletin(!) kestiği parmak acımaya devam etmektedir. Kimsenin kimseye maalesef güveni kalmamıştır. Adalet duygusu zedelenmiştir. Hatta bazıları asıp keserek kendi adaletini oluşturmaya çalışmaktadır. Gücü ele geçirenin adalet beklentisi farklılaşmaktadır. Halbuki adalet kişiye, yere, zamana göre değişen göreceli bir kavram değildir.

Her şeye rağmen milletimizin yitiğidir adalet. Devletin de temelidir. Bu kayıp aranıyor. Çocuklarımıza yine Ömer ismini  bazan da Faruk ekleyerek vermeye devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, ”Zulüm ile abad olunmaz.

Geçmişte olduğu gibi oluşturacağımız adalet sisteminin kanayan yaraları sarması, toplumsal barışı sağlaması  ve dünyaya örnek olması temennisiyle... 24/08/2015