8 Aralık 2015 Salı

Her şey olduk. Fakat hiçbir şey olamadık...

Ne mi demek istiyorum?
Ne ulus olabildik, ne millet, ne de ümmet.
Ne Müslüman, ne de Kâfir.
Ne dünyalı, ne de uzaylı.

Birbirimize karşı hiç ortak yönümüz kalmadı. Olanları da yok ediyoruz.
Tarih olmuş şahsiyetlerimizi bile ayrıştırdık. Bir kişi bir kesime göre iyi, diğer kesime göre kötü. Hiç ortası yok. Eskiden ölüler ve ölümler bizi birleştirirdi. Şimdi o da kayboldu. Tarih olmuş şahsiyetlerden ne isteriz anlayamadım gitti. Örnek mi istersin? Buyur:
-Osmanlı bir cihan devletidir. Hayır Osmanlı bir sömürgecidir.
-II.Abdülhamit ulu hakandır. Hayır, kızıl sultandır, istibdatçıdır.
-Mehmet Akif milli şairimizdir. Hayır gerici biridir o.
-Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Hayır, İslamı yok etmek istemiştir o.
-Atatürk dine mesafeli biridir. Hayır O, yobazlığa karşıdır.

Eskiden milli çıkarlarımız vardı. Şimdi rakibimize karşı düşman safında yer alabiliyoruz. 
-Birimiz Cennet dese, öbürümüz Cehennem diyor.
-Hayata ve olaylara at gözlüğüyle bakma desen; adam, at gözlüğünün faydalarından bahsediyor.

Anladım ki birbirine zıt kutup hale gelmiş bizler, aynı kazan da kaynamayız. Bunu biliyorum da sebebini anlayamıyordum. Sonunda bir makalede niçin bu hale geldiğimizi/getirildiğimizi okudum: 

"Biz BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'na girdik ve kaybettik. İlk kez kaybetmiyorduk. Ama ilk kez yeniliyorduk. Büyük bir yıkımdı yaşadığımız. Her mağlup olan ülke silahını, parasını, ordusunu, toprağını verirken biz YENİLDİKTEN sonra TARİHİMİZİ verip kurtulduk. GÖREVİMİZ SONA ERDİ! Kazananlar ganimeti alırken bize küçük olmak, yalnız kalmak ve iddiadan uzak olmak düştü. Biz "BİZ" olmaktan çıktık, çıkarıldık!" Ergün Diler.

Bu konuda en masumumuz Anadolu halkıdır. Esas suç; Okuduğunun hakkını veremeyen, halka yön veren/vermeye çalışan, kendi ve bağlı bulunduğu yere hizmet amacıyla halkı kutuplaştırarak
emellerine alet eden ve diplomasının hakkını veremeyen, aydın geçinen okumuşlarda. Nokta.
07/12/2015

7 Aralık 2015 Pazartesi

Kimin dudağı kimin yanağında?


Meryem Teyze balkondan aşağıya bakarken güpegündüz, işlek bir sokakta iki karşıt cinsin öpüştüğünü görür ve hemen " Ayıp değil mi gençler" diye seslenir. Erkeğin utancından yüzü kızarır, başı önde yürümeye başlar. Kızımız başını kaldırır ve " Kıskandın değil mi" diye cevap verir.... Sonra ne mi olmuş? Meryem Teyzenin yüzü kızarmış ve: " Terbiyesiz,, neyi kıskanacağım, benim 4 tane oğlum var. Fesübhânellah, ne günlere kaldık, ya Rabbi" diyerek içeri geçmiş.
✩✩✩
Otobüs durağında bekleyen 15-16 yaşlarındaki iki genç kızın yanına az ilerde duran iki gençten biri geldi. Kızı öptü. Kız beni gördü. Utandı sandım. Mutlu, huzurlu ve gülen yüzüyle o da gitti onu öptü, gelen otobüsün içindekilere, yoldan geçenlere ve durakta bekleyenlere aldırmadan. Ben ne mi yaptım. Meryem Teyze kadar olamadım. Sadece seyrettim ve bakakaldım. Hiçbir şey diyemedim.
✩✩✩
Lut peygamberin kavmi niçin helak oldu acaba? Sadece Lûtîlikten mi? Fuhşiyatı cadde, sokak, çarşı demeden herkesin gözü önünde aleni olarak yaptıklarından dolayıdır.


Bizim kültürümüzde eş bir yere giderken uğurlamaya gelenlerle sarılır, tokalaşır, eşine de uzaktan "Hoşça kal" derdi. Nereden nereye... Bindik bir alamete. Gidiyoruz kıyamete bakalım. Allah hakkımızda hayırlısını versin. Lut zamanında "Bari bu işi az ötede yapın" diyenler çıkarmış. Biz bugün hiçbir şey söyleyemiyoruz bile maalesef. Allah bu tür neslin anne-babalarına ve çocuklarımıza yardım etsin.


Toplumun bozulmasının iki nedeni: 

1.Namazı terketmek.
2.Şehvetlerine uymak...

Gün bugün maalesef.

★ Ben yazarken utandım.Ya siz?
26.08.2015

Âmâları nasıl biliriz?

Baştan söyleyeyim, ben bu âmâların yaptıklarına hayran kaldım.
Kemal Öztürk Yenişafak'taki 26/08/2015 tarihli köşesinde kör bir arkadaşlarının durumunu şu şekilde açıklamıştı: 

"Kanada'da kaldığım zamanlarda, Toronto'da bazen yolumuzu kaybederdik. Görme özürlü arkadaşımız Kenan Önalan, hepimizin şaşkın bakışları arasında bize yolu tarif ederdi de, öyle evin yolunu bulurduk. Harika bir yön ve kavrayış yeteneği vardı. Sonradan tanıdığım bir çok görme özürlüde bir derinlik, içsel bir zenginlik ve muhakeme yeteneği olduğunu fark ettim. Allah bir kapı kapatınca, başka kapılar açmış onlara."
Yazının etkisinde kalmıştım, bir âmâ nasıl yol tarif eder diye. Ertesi gün işe gitmek için otobüse bindim. Ardımdan bir âmâ bindi. Şoförün ardındaki oturağa oturdu. 2-3 durak sonra bir başka âmâ bindi. Arka tarafa doğru giderken kolundan tutup yanıma oturttum.10 dakika gittikten sonra yanımdaki âmâya diğer oturaktaki âmâ: "Nasılsın, Mustafa Abi "demez mi. Sonra beyefendice muhabbete daldılar, kimseyi rahatsız etmeden.
Mübarek, otobüsün çalışmasının dışında ses yok. Nasıl hissettin. Valla helal olsun, sizin gibi âmâlara. İnecekleri yere gelince de kimseye sormadan, kimseyi rahatsız etmeden indiler. Birbirinin koluna girerek yola revan oldular.
Milli Eğitim Müdürlüğünün telefon santrallerinde genellikle âmâlar çalışır. Aradığımız şube müdürü yerinde olmayınca cep numarasını isteriz. Anında teklemeden verirler.
Rabbim bize mükemmel organlar vermiş, kendi cep numaramızın dışında kimsenin numarasını bilmeyiz. Adamlar biz gözü olanlara yol ve yön tarif ediyorlar. Tanıdığını görmeden hissediyorlar.
Bizim gibi bakar kör, bizim gibi yön özürlü, bizim gibi balık hafızalı değiller. Görüntüleriyle pozitif enerji vermeye devam ediyorlar.
Çok şükür ama, mükemmel sandığımız görüntümüzle eksilerdeyiz maalesef. Ben bu âmâları görünce onlara gıpta ettim ve kendimden utandım. 29/08/2015

Sana iyi hayır'lar efendim!


-Üstad, öncelikle seni tebrik ederim.
-Niçin
-Bunca yıl siyasette bir ileri, iki geri nasıl durdun?Siyaset zamana, zemine ve olaylara göre politika geliştirmedir. Proje geliştirmek gerek tutunmak için.
-Bundan kolayı ne var. Ben hiçbir şey yapmadan devam ediyorum siyasetime.
-Nasıl becerdin bunu?
-Sorumluluk almayarak...
-Nasıl yani?
-Her şeye karşı çıkarak.
-İyi şeylere de mi?
-İyi-kötü her şeye muhalif olmak benim vazifem. Her şeyde bir hin oğlu hinlik, bir Çapanoğlu, bir art niyet ararım.
-Sana İrem Bağları bağışlansa da mı?
-Evet ona da karşıyım.
-Sen aynı zamanda iyi bir niyet okuyucusun o zaman?
-Aslında herkes benden her zaman bir konuda ne diyeceğimi merak eder. Şaşarım onların aklına. Çünkü bende evet yoktur. Hep " hayır hayır hayır" vardır. Hatta bana bir dostum olarak soru sordun ya sen bile art niyetlisin benim nazarımda. Git başımdan yoksa seni de düşman bellerim.
-Sana iyi hayır'lar efendim.
29.08.2015

Kuzu postuna bürünmüş kurt


4 ayaklılardan kurt'un karnını doyurması küçük baş hayvan sürüsüne saldırmaktan geçer.Kurtun görevi ve mesleğidir artık kuzuyu gafil avlayarak parçalamak.
İnsan bu ya.Cahil ve hamdır.Bir gün memleketin ileri gelenleri bir araya gelip gelin bir maceraya girelim.Kurt ile kuzuyu yanyana getirmişler.Bunun için kuzunun korkmaması için kurt'a bir post giydirmişler; kardeş kardeş geçinsinler diye.Kurt meydan meydan dolaşmış,"artık bundan sonra kuzuların kardeşliği var.Ben dağdan indim,bedeviliği bıraktım,artık hazarî ve medeni oldum,benden çekinmeyin."demiş.Tüm kuzular bu söze aldanarak sere serpe serilmişler,artık bize huzur geldi.Şu kurt da göründüğü kadar kötü değilmiş,hep barış ve kardeşlikten dem vuruyor.Her ne kadar geçen yıl mer'alarımıza saldırıp 50 kadar içimizden canı alsa da eski huyudur olsun o kadar,huzurumuz için ses çıkarmamak gerek.Dün, dünde kaldı.Kurt da olsa güzel konuşuyor.Bak bizim gibi oldu.Bunu aramıza meclisimize alalım.Hem o bak bizden birisine de karşı çıkıyor.Onu desteklemek için bu bile yeter.
Kuzu postuna girmiş kuzu meclise epey bir kalabalık kurt'la girmiş.Kuzu görünümlü kurtlar huzur ve sükünet için çaba gösteriyor olsa da dağdaki dostları yine kuzuları kapmaya,boğmaya başlamışlar.Kuzular bir kez daha yanıldık eyvah;kasap kasaplığını bırakır mı,40 yıllık kânî,olur mu yânî,kurt ile kuzu dost olur mu?biz ne yaptık böyle demişler.
Hemen bizim meczup çıkmış ortaya; Kandıran olmaktansa kandırılan olmak daha iyi değil mi efendim demiş.
İnşaallah kurt ile kuzu bir gün kardeş kardeş yaşar.
29/08/2015

Öne güzel meyve ve sebzeleri koyan pazarcı esnafı gibiyiz.


Ekmeğini alın teri ile kazanan,işini doğru yapan pazarcı ve tablacı kardeşlerimi tenzih ederek başlıyorum yazıma.
Pazardan ve seyyar satıcıdan alış veriş yapanlar bilirler.Pazarcı esnafı tablasının önüne sebze ve meyvelerin iyisini en önde sergiler.Arka tarafa ise ezik,küçük ve çürüklerini koyar.Müşteri tezgahın önüne bakar,fiyatı da çok cazipmiş diye içinden geçirir.Bir taraftan da ağzının suyu akar.Bir taraftan da tezgahın arkasına bakmaya çalışır.Pazarcı hemen seslenir:"Hepsi aynı"diye.Müşteri, "3 kg verir misin?" der-demez.Pazarcı el çabukluğuyla poşeti doldurur,verir.Hele bir de poşeti bağlarsa yandın demektir. Güzel bir alışveriş yaptım mutluluğuyla eve gidersin.Poşeti açınca kızmaya ve homurdanmaya başlarsın. İçinde önde gördüğün gibi güzel malı bulabilirsen aşkolsun. Bir daha pazara gitmemeye söz verirsin. Fakat sözün ertesi pazar alışverişine kadar sürer. Tekrar pazara koşarsın.Hayat böyle devam eder gider. Ömür biter,pazarcılık yine sürer gider.
Şimdi sadede gelelim.Yarım asrı devirdim. Nice insanlarla karşılaştım. Tv,basın,köşe yazıları okudum.Siyasileri izledim.Hepsi doğru konuşuyor.Hepsi taraftar topluyor. Milyonları arkasından sürüklüyor.İktidarı dinliyorum; doğru konuşuyor,muhalefeti dinliyorum;doğru konuşuyor.Üniversite öğretim görevlisi doğru konuşuyor.Bu ülkede yaşayan 7'den 70'e doğru konuşuyoruz.Sonuç; doğru oğlu doğru olmamız gerekiyor.Ama heyhat..Ülkemizde kan,gözyaşı, haksızlıklar hız kesmeden devam ediyor.
İstisnalar kaideyi bozmaz ama.Görünen köy kılavuz istemez.Hepimiz pazarcı esnafı gibiyiz.Bu kadar doğru insanın olduğu yerde bu kadar yanlış nasıl ortaya çıkıyor anlamadım.Bilimin ulaştığı zirve bizi analiz etmeye yetmez.
Ne zaman göründüğümüz gibi oluruz,ne zaman söylediğimiz gibi oluruz,ne zaman kâl ehli olmaktan hâl ehli oluruz,işte o zaman bizi kimse tutamaz.
Sözüm meclisten içeri.Ben böyleyim işte.Bu böyle biline.
29/08/2015

Menn ve Selva

İsrailoğulları baskı, işkence, zulüm ve kölelik ortamından Musa ile kurtulunca çölde uzun süre kaldılar.

Nimet olarak kendilerine emek sarf etmeksizin menn ve selva (bıldırcın eti ve kudret helvası) ikram edildi.

Kölelikten efendiliğe yükseldiler.

Görmedikleri kadar nimet gördüler.

Bir müddet sonra İsrailoğulları, "Biz artık menn ve selva istemiyoruz. Bıktık bu nimetlerden." diyerek kazan kaldırdı: “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı. (Bakara 61). 01/09/2015